HAYAT, 26. veylanın MER hameli Müthiş bir fırtına vardı. Buram buram kar yağıyor, bü- tün yolları, bayırları yığınlarla örtüyordu, Yukardan, aşağıdan savrularak uçuşup dönen kar- lardan hiç bir şey görünmi- yordu. Ne gök, ne canlı bir . mahluk, nede bir mesken. Ak- şam üzeri idi. Köylü Spirka, hızlı hızlı şehre “gidiyordu. Ortalıkta kıtlık vardı. Halk, ekmek yerine, ekin sapları yiyordu. Spırkanın evinde o bile yoktu. Belki asılzadelerin çocuklarını eylendirir, belki de ailesinin maişetini temin eder diye beylik ormandan üç tane çam kesmiş, şimdi şehre sat- mağa götürüyordu. Ormanda kiymeti bir metelikken orada üç “ruble, ederdi... Spırka kendi kendine: “belkide bir kırmızı papel (1) bile verirler. ç “put,(2) un, biraz çay şe- ker, çocuklara bir koyun, ken- dime & * Mahorka i (3) alırım . (ij l b ii (21 vi put 16389,0 gramdır. (31 Bilhassa Cenubi Rusyada eki- len ve vaktiyle rüs nelerlerinin we Bizk mi köylülerinin içtisleri çok sert bir tüti dı idi. Hasan dedeye dedi ki: — Ben, hatasını itiraf eden Vezirlerdenim. Hasan dede cevap verdi: —— Bende, Vezirler« hatanızı tashih idiniz deyen halkdanım. Bir saat sonra Hasan dede hapishaneden çıktı. Yirmi dört saat sonra kaza- nin mülkiye ve Adliye heye- tind-n kimi azlolundu kimi de tebdil. Bir hafta sonrada, Valinin Saraya yazdığı (ya o ya ben) arizasına cevap geldi: Tabur ağasını tardedip Yemen'e sür- düler. Vali Hasan dedeyi çağırdı: — Bu adaleten memnun oldünuz mu? — EE) -— Niçin? — Buna şahsi adalet derler. Devlet adaleti, fertlerin adale- ti demek değildir. Devlet ada- leti Kanun adaletidir. münferit zalim olur ama, münferit adl olamaz Ozaman kanun kalmaz. Ben ister imki merkum Devlet kanunlarının elinde ceza gör- n. Abdur ahman Paşa sakalını avuçladı ve önüne bakarak: — Ben hak katı tastık eden vezirlerdenim. — Ben de hakikatı tasdik et- tiren halktanım. Ölünceye kadar dost oldular. Aka Gündüz Bizim karıya da... Ha sahi ona ne almalıl,, Fakat çoktanberi yolunu şaşırdığının farkında değildi... Bir iki saat kadar yürüdü. Şimdiye kadar lâmbalar çoktan yanmış olmalıydı: halbuki ne şehir görünüyordu, ne de ışıklar. Felâketl Spirka durdu, etrafına bakındı; göz gözü görmiyordu. — Hay seni gidi şeytan hay... Diye küfürler etti, tü- kürdü. Fakat şeytanın ismini sözler söylemez baktı ki ilerde, hayvana benzer, siyah, tüylü bir mahluk taklak atıyor: Tav- şan desen tavşan değil, köpek desen köpek değil, tilki desen tilki değil... Spirka kollarını sallıyarak : — Hışt, mel'un! diye bağır- dı. O zaman, bu garip mah- lük taklağı bıraktı ve kar yığı- nı üstünde çömelerek bekle- meğs başladı. Spirka merakla yanına yaklaştı; fakat korku- sundan — donakaldı: Şeytan|. Yığının üstünde art ayaklari üzerine bağdaş kurmuş, ön ayaklarının biri ile kulağının arkasını (o kaşıyor; (diğeriyle Spirkaya işaret ediyordu. Spir- ka yavaş bir sesle: — Salibe sığınırım! dedi. — Corkma, Koylü, sana hiç Sm. hi e PE