Vak'a Adliye Naz.rı Merhum Abdurrahman Paşanın Kasta- moni Valiliği zamanında cere- yan etti. eği Bu duvarın üstünde halis Taban demirinden eğri ve es- ki bir kılıç . Karşı duvarların dibindeki sedirin üstünde kemikli, Zzaif, uzun beyaz sakallı, dim dık ihtiyar: ve eski bir Hasan dede.. Hasan ded-nin çukur ve kı- vılcımlı gözleri eski kılıçta. Hasan dede galiba gençliği- ni düşünüyor. Onların gençliğinde hayat: Kılıç, Kadın v Bizim vi hayat: Elem, Korku ve İstibdat... Sizin gençliğinizde hayat: Bunu Siz tesis ideceksiniz genç- ler! Düuyanın en cömert, en eyi yurekli ihtiyarı olan Hasan dede ayağa kalktı. Dilimli ka- vuğunu yiktı, asasını aldı, kır- mızı çedik pabuçlarıtı geçirdi, konağın iki kanatlı koca ka- pisindan çıktı. Çarşıdaki nalbürı oğtadı, eyi bir bileği taşı alıp koynuna yerleştirdi. Çeşmeli kavede bir sade kave içti. Öteki beriki ile şakalaştı. Key- fi pek yerinde idi. Dükânlarda oturanlara sata- şarak, her taraftan muhabbet ve hörmet toplayarak her tara- fı ince oymalı konağına döndü. Odasına girdi. Kapıyı kilitledi. Duvardaki eğri, eski kılıcını al- cinsten dı. Kafes deliklerinden iplik iplik sızan ışıkların altında kı- lıcı keyfli keyifli seyr etti ve kıllı, dömarlı elleri ile kılıcı bir bebe gibi okşadı. Köşesine baidaş kurdu. Kılıcı kucağına aldı, kor- nundan bileği taşını çıkardı ve bir nakış işler kadar dik- katlı, bilemeye başladı. Gençliğinde, bir vuruşta bal- dır kadar kalın mihrap mum- larını, çift yamçıları kestiğini hatırladı. İhtiyarlığın ja ve nerede tecrübe idecekti? İhtiyarlığında Zaptıye tabur ağasını kesecekti, eski kılıcını onun ense kökünde tecrübe edecekti. Zaptıye tabur ağası, kalıplı kıyafetli, pala bıyıklı, sarı-siyah kaytanlarla süslü elbiseli, çer- kes kılıçlı, gümüş kamçılı, te- lâtin çizmeli bir izbandut idi. * Bâiradei seniye , - yekten tabur ağası (Binbaşı) olmuştu. Haftada birdefa Saraya Jurnal mektubu yazdırır ve haftada da bir defa Saraydan şatafatlı cevablar alırd . Tabur ağası değil, Ilgaz dağlarının küçük Padişahı" Or- tanca Allahı, Büyük serdarı... Tabur ağasının astığı astık, kestiği kestik. Hasan ded», eski kılıcı ile işte bu tabur ağasının boynu nu koparmağa gitti. Kılıcı cübbesinin altında gizlemişti . Aradı, taradı. Şadırvan ka- vesinde buldu. Tabur ağası kavenin içinde eşraftan birisi ne kesecekti HAYAT,24. ile dama oynuyor ve dlediği taşı - hakkı olsun olmasın - ile- ri deri sürüyordu. Bütün kave halkı Tabur ağasının çok güzel oynadığını beş dakikada bir ağız birliği ile söylüyorlardı. Hasan dede bir adamla ha- ber gönderdi: — Hasan dede efendi ağa, dışarıda bekliyor, bir dakika si- zinle hususi görüşecekmiş. — Dama bitsinde çıkarım. On dakika geçti çıkmadı. Bir haber daha saldı. Bu se- ferde yirmi dakika geçti gene çıkmadı. üçüncüde Hasan dede içeriye girdi. Tabur ağası kaldırıp sordu : — Hasan efendi! Beni niçün arıyorsun? başını lütfen — Domuz boynunu ikiye bölmek için Her kes şaşırdı ve azğın Tabur ağası her kesten çok şaşa kaldı. — Sen deli mi oldun bel — Sen beni deli ettin ke- ratal Tabur ağası fırladı. Herkes açıldı. Elini kapsollu altıpatla- rna atlı. Hasan dede daha çevik davrandı, eski kılıcı çe- kince boynuna çaldı. Kılıç tınnn! diye öttü. ucu alçak ta- vanda bir iri çiviye çarpmıştı. Tabur ağası geriledi, cakeli sağdan sola ve yukarıdan aşa- ğıya biçilmiş, kılıcın ucu göğ- sünde bir yarık açmıştı. Halk kendini topladı. Yarısı Tabur ağasına, yarısı Hasan dedeye çullandı. Anan yabşı, baban yahşı! Ayırdılar. Kay-