AKİS üzerine Kurdaş yatamamış, traş ol- muş ve mecburen Doğramacıyı kahvaltıya davet etmiştir. Neticede Maliye Bakam, inatçı Profesörün e- linden kurtulamamış ve ertesi gün, karşılık oparalardan sağlanan 25 milyon lira, hastahanenin yeniden yapılmasına (ayrılmıştır. o Altı av sonra Doğramacı, yandığında üç kat olan hastahanenin yerine altı katlı yeni bir binayı tamamlamış ve açı- lışı, uluslararası bir kongre ile yap- mıştır. Doğramacı, sonra, Hacette- peyi Fakülte, daha sonra da Üni- versite haline getirmiştir. Kurdaşa uyguladığı ikna metodu, Doğrama- cinin en büyük silâhlarından biri- dir. Diğer önemli silâhının "Amer rikalılarla yakın ilişkiler" olduğu anlatılmaktadır. Doğramacının, A- merikan Yardım Heyeti Başkanının şahsi dostu olduğu, odasına girip saatini göstererek,, "Bana on daki- ka içinde I milyon dolar lâzım" di- yebildiği, katolik olduğu, ileri gelen masonlardan biri olduğu söylen- mektedir.. Doğramacı, bunlara, bu haftanın başında cevap vermiş, AİD Başka- nım tanıdığını, fakat hiçbir zaman odasına gitmediğini; tersine, AİD Başkanının zaman zaman Hacette- peye gelerek, kendisiyle birlikte ye- mek yediğini ifade etmiş, "on da- kikada | milyon dolar hikâyesini sağda-solda kimin anlattığını bili- yorum. Tıp Fakültesinden olan bu zat, eskiden on dakikada. 500 bin dolar alabildiğimi söylerdi, şimdi, sağolsun, zam yapmış!" demiştir. Katolik değil, dinibütün bir müslü- man olduğunu ifade eden Hacette- pe Rektörü, masonluğu hakkında ise şöyle demiştir: "— 1950lerde, bir arkadaşımın davetiyle, Kâzım Özalp caddesinde bir binaya gittim. Masonların mer- kezi oradaymış. Törenle masonluğa kabul edildim. Fakat toplantılarına pek gidemedim. İki yılda beş top- lantıya ancak gittim. Sonra mason- lardan, şunun yahut bunun hima- yesi için ricalar-gelmeğe (başladı. Ben, tersini yapıyordum. Bana bu usul aykırı geldi. Masonlukta, 'eş durumda iki kişiden mason olanın tercih edilmesi' diye bir prensip var. Belki ben bunu anlıyamadım belki iyi bir şeydir, ama bana aykırı geldi. Herhalde, ben masonluğu an- lıyamadım. Onüç yıldır ilgim kesil- di. "Amerikanın âleti olmak" iddia- 5 Ağustos 1967 sına ise Doğramacı şu cevabı verdi: u, haksız, doğru olmıyan bir idaladır. Ben, memleketimi dü- şünürüm. Amerikalıların ileri tekni- ğinden yararlanmağa taraftarım, a- ma bunun karşılığında en ufak ta- viz vermeden... Benim hakkımda bir zamanlar da komünist demişlerdi. 1955 yılında oOkomünist olduğum hakkında Milli Emniyete ihbar ya- pılmıştı, fakat tahkikat sonunda, ihbarın asılsızlığı (ortaya çıkmıştı. Şimdi de böyle söylüyorlar. Bakın, size bir şey anlatayım: (o 1964'te, UNICEF İcra Konseyi toplantısın- da, Kübada kasırgadan zarar gören çocuklara yardım yapılıp yapılma” ması görüşülüyordu. Amerika ve Kanada, bu yardımın e aleyhinde idi. Ben, Türkiye temsil- cisi olarak, Kübaya yardım lehinde oy kullandım. Beni üstüste iki de- fa, blokların oybirliğiyle, UNICEF Program Başkanlığına seçtiler. UNI- CEF'in 1967 Haziranındaki toplantısı biterken, rus delegesi, benim hak- kımda bir konuşma yaptı, 'Şimdiye kadarki tutumu ile son derece ta- rafsız ve objektif (o bir başkanlık yaptı, çalışmalarından dolayı ken- disine teşekkür ederim' dedi. Sonra Amerika, Arap ve İsrail delegeleri aynı şeyi tekrarladılar. Ama bana, Türkiyede 'Key men' diyorlar..." Doğramacıya göre, bu suçlamala- rın nedeni, kendisinin Üniversitede- ki ve özellikle Tıp fakültelerindeki köhnemiş usullere karşı (o çıkması, "full time"ı savunması ve kanuna YURTTA OLUP BİTENLER koyması, Üniversite mensuplarının muayenehane ve özel teşebbüsle ilişkisini önlemek istemesidir. - Kerküğün çok miktarda paşa, nazır ve mebus yetiştirmiş bir aile- sinden olan ve Mahmut Şevket Pa- şanın yeğeniyle evli bulunan, son yıllarda Türkiyede üniversite çevre- sinde ve politika alanında büyü şöhret yapan 52 yaşındaki Profe- sör Doğramacı, ilginç bir kimsedir. Onunla dış dünya da yakından ilgi- lenmektedir. Yakında UNİCEF Baş- kanlığına seçileceği ifade edilmekte- dir. Kendisine Amerikanın, CİA ile ilişkileri dedikodu konusu olan Neb- reska Üniversitesi oOFahri Hukuk Doktorluğu, Ecuador'un Guayaguil Üniversitesi ise Onursal profesörlük payelerini vermişlerdir. Hakkında ya çok lehte, ya da çok aleyhte ko- nuşulmaktadır. Üniversiteyi ikiye bölen son "sahtekârlık" iddiası o- layı ile gözler yine ona ve Üniversi- tesine çevrilmiştir. T.B.M.M "En yüksek netice" Millet Meclisi Başkanı Ferruh Boz- beyli i, OParlâmentonun tatile girmesi münasebetiyle verdiği de- mecin bir yerinde şöyle diyordu: " — Bu toplantı yılında Meclisi- miz 150 birleşim aktetmiş ve cem'- an 790 saat çalışmıştır. Bu netice, geçmiş bütün yıllara nisbetle en Mecliste milletvekilleri Yeme de yanında yat! 13