YURTTA OLUP BİTENLER met Paşa faktörü" mevcutken Yu- nanistandaki hadisenin burada da tekrarlanması gerçekleşebilecek bir ihtimal değildir. İnönüye ve demok- ratik rejime "bu vatanı ancak biz kalkındırabiliriz" diye ve sanki po- litikacılar memleketi huzursuz ya- pıyorlarmış obahanesiyle girişilmiş iki askeri darbe teşebbüsünün ikisi de bizzat ordunun mukavemetiyle kırılmıştır. Şimdi, belirli bir çevre- den koparılan "Türkiye komünist oluyor" feryatları (obazı kimselere ümid de verse ordunun bu çığlık- larla yürüyeceğini sanmak boştur. Ama, İsmet Paşadan sonra ne o- lacaktır? Bugün "hiç bir şey olma- yacak" diye başı kuma sokmak da aynı derecede boş bir düşüncedir. Zira bugün Türkiye "İsmet Paşadan sonra hiç bir şey olmaz" düzenine henüz kavuşmuş değildir ve gerçek ur. Öyle olduğuna göre Türkiyede yapılacak iş, şu "İsmet Paşa faktö- rü" mevcutken İsmet Paşayla bir- likte Türkiyeyi "İsmet Paşadan son- ra da bir şey olmaz" noktasına ulaş- tırmaktır. Hem de biran evvel. Zira İsmet Paşanın doğum cüz- danında, doğum tarihi yerinde ya- zan sene, 1884'tür ve biz 1967'de bu- lunuyoruz. C.H.P. Kurultay! (Kapaktaki lider) undan çok, ama çok zaman önce Kayseride, dünyada daima ve her yerde olduğu gibi düzenden memnun olanlarla memnun olma- yanlar vardı. Düzen öyle kurulmuş- tu ki pek az sayıda iri zengine mu- kabil kütleler (o halinde cılız fakir yanyanaydı ve tabii düzenin hiç de- ğişmemesini o isteyenler birinciler- di. Bu Kayserinin bir bölgesinde yaşayan fakir halkın geçimini, daha çok sulak yerlerde kendikendine yetişen, "berdi otu" adındaki bir saz karşılardı. O zamanlar Kayseri- de fırınlarda "berdi otu" yanar, bu otu eşeğiyle veya bizzat sırtlayarak şehre getiren fakirler üç-beş kuruş kazanırlar ve zaruri ihtiyaçlarını karşılarlardı. O tarihte Kayseride bir de Fey- zade ailesi vardı. Bu ailenin kökü, çok eski tarihte Kayseriye bir baş- ka diyardan gelen, bilgisiyle, cerbe- zesiyle Saraydan imtiyazlar kopa- ran bir imama dayanıyordu. Aile, bilgi ile serveti, servet ile de bilgiyi arttırma geleneğini sürdürmüş, Kayserinin en zengin, en nüfuzlu a- ilesi haline gelmişti. Vali bile onla- rın sözünden çıkmazdı. AKİS Feyzadeler, kendibiten berdi o- tunun para ettiğini görünce hare- kete geçtiler, ot yetişen sahanın ya- rısının imtiyazım aldılar. Bu saha- dan geçimini sağlayan fakirler tabii zor duruma düştüler. Yine o tarih- te, berdi otunun yetiştiği bölgede, Hasan Ağa namında, fakir, fakat gö- züpek, aklı yetkin, öfkesi ve bileği kuvvetli bir adam yaşardı. Bu Ha- san Ağa, köylüye baş oldu, birlikte Kayseriye vardılar, vahyi gördüler, ona dediler ki: "Sen, Allahın malını kula nasıl verirsin? Allah, burala- rın üzerine mi yazmış, buralar Fey- zadelerin diye? Sen, nasıl verirsin?" Ne var ki müracaatları bir işe ya- ramadı.. O sahanın imtiyazı, Feyza- delerde kaldı. Bu yetmezmiş gibi, bir de kıtlık başgöstermez mi! Kay- seri fakirleri, açlıktan kırılırken, bi- liyorlardı ki Feyzadelerin ambarla- rı, kuyuları buğday doludur. Yine Hasan Ağa, fakir halka baş oldu; Feyzadelere haber salıp, ödünç buğ- day istediler. Feyzadeler buna, "Ça- lışıp kazansaydınız" diye cevap ver- diler. Hasan Ağanın başkanlığında silâhlanmış bekleyen fakir halk, bu cevap karşısında Kayseriye hücum etti, Feyzadelerin konağını bastı, hepsini kesti, öldürdü. Yalnız bir hizmetçi, bir çocuğu "benimdir" di- yerek kaçırdı ve Feyzade soyu bu çocuktan yeniden üredi. CHP Olağanüstü Kurultayının yapılacağı spor salonu Dananın kuyruğu kopuyor 29 Nisan 1967