AKİS raflarına çekilmiş, sigaralarını içe- rek, sohbete dalmışlardı Bu basın apne tam 97 dakika, bu hav. inde akıp gitti. Demirel bile, ee 2 kişinin dinle- ei tahammülü mi en nladığ; "kendisini sabırla "Ginledikleri "için" teşekkür etmek zorunda kaldı. Kıraat dersi bittikten sonradır ki, tekrar yüzler Demirele çevrildi ve duvar diplerinde kümelenenler, masanın etrafına toplandılar. 20 sual yarışması gibi Goru- cevap faslının da, broşür o- kuma faslından daha İlginç geçti- ğini söylemeğe imkân yoktur. Zira Demirel, daha ilk soruda, "ciddi ce- vap vermiyeceğini" âdeta belli eden bir tutum takındı. Kendisine, "— Ankarada pahalılık. yol fukaralık vardır, dem Son zamlardan sonra da ayni ikide mi- siniz?" diye bir soru yönelten Ak- şam gazetesi muhabirini nerdeyse azarlayacaktı. Sinirden sararmış bir yüzle, "— Bu bir sual mi? Ben kendi- me göre bir sual mi anlıyayım? Su- alinizin cevabım basın toplantısı içinde vermek çok güçtür" dedi. anan böyle bir cümle sar- fetmediğmi, “sikâye tin pahalılık tan değil, fukaralıktan olduğunu" belirtti ve fukaralıktan ancak kal- kınmış memleketlerin şikâyet ede- miyeceğini ifade ederek şunları söy- ledi: — Devletlerin fonksiyonu hali- ne gelmiş meseleyi burada çözme- nin imkânı yoktur!.. Türk halkına, yarın sabah zengin olacağım söy- liyerek kandırmanın tur. Biz, türk re kurtarmak i- çin yollardayız. iç kimseye, ir kurtaracağız dimedik! Didik Demireli sinirlendiren bir başka soru da Yeni İstanbulun muhabiri tarafından yöneltildi: — Cumhurbaşkanının Amerika- da Johnsonr tarafından hava alanın- da karşılanmayışı, Türkiyeyi tanı- madıkları anlamına geliyor mu?" Bu soru karşısında bir süre, gül- mek mi ağlamak mı lâzım der gibi iki yanma bakman Demirel, 29 Nisan 1967 — Türkiyeyi Amerika tanıyor ması gerektiğini soruyorsunuz? E- ger böyle ise, bu onlarca bir tea- mül meselesidir!" cevabını verdi. Gözlerini, "Babıâli bu mu?" der- cesine erik etrafta gezdiren De- mirel, âdeta, "içinizde bana okkalı bir soru soracak kimse yok mu?" diyen bir tavır takınmıştı ki, masa- nın dip tarafındaki bir sandalyeye güç belâ ilişebilmiş, tarafsız bir ga- zetenin genel yayın müdürü ayağa kalktı ve, "— İki sorum var; biri şu: Hür- riyet, güven ve huzur havasının em delillerini her saha- da memnunlukla sağlamak için yeni kanuni tedbirle- rin alınmasına lüzum Em De ye linde yorumlanabilir m İkincis son zamanlarda geleni im Bö” re, dış piyasada paramızın değeri düşmektedir. Bu konuda ne gibi tedbirler düşünülmektedir?" dedi. Demirelin birinci soruya verdiği e sadece "Hayır" oldu. Bu- üzerine gözler, ister istemez, o- kunan broşüre kaydı. Şu halde, bro- şürün ikinci sayfasının son parag- rafında, "Memleketimizin demokra- tik hukuk devleti nizamı içinde re- faha doğru ilerlemesini teminat al- tına almış olan Cumhuriyet Anaya- sası böyle aykırı hareketleri doğ- YURTTA OLUP BİTENLER madan önliyecek omüeyyideleri ve kuvwveti haiz bulunmaktadır" cüm- lesini Demirel niçin yazmış ve oku- muştu? Eğer, dediği gibi, memleket- te huzurun "tam mânasiyle" mev- cut olduğunu kabul ediyorsa, mel Hak ve Hürriyetleri Koruma Kanun Tasarısı" da ne oluyordu? Türk parasının serbest piyasada düştüğünden de tamamen haber- siz bulunan Demirelin ikinci so- ruya verdiği cevap ise sadece, " — Türk parasının değerinin düşmesi diye birşey yoktur" oldu. Oysa, son zamanlarda yabancı pi- yasalarda ve bankalarda türk lirası- na ödenen paranın değerinin her ge- çen gün hızla düştüğünü bütün ha- ber ajansları bültenleri bildiriyor- du. Bundan, Demirdin sağında otu- ran zi Bilgehanın da mı haberi yoktu? Bir toplantı böyle bitti "Broşür okuma toplantısı"nın eğ- lenceli yanı da, yabancı gazete- ci çağrıldığı halde, tercüman çağ- rılmamış olmasıydı. Nm o gün, ürkiyeden tesadüfen geçmekte o- ii hollandalı bir gazeteci ingilizce olarak şu soruyu sordu; ". Ortak Pazara girme devre- niz çok ÜZE Kısaltmayı düşü- nüyor MUSUNUZ Demirel, kendisine bu toplantı- da yabancı dille ilk ve son soruyu soran bu gazeteciye, Morrison fir- ması temsilciliği (günlerinden kal- ma amerikancasıyla cevap verdi, ar- kasından da Nihat Kürşada baka- rak, ” ercüme edecek kimse var- sa, tercüme etsin. Kimse yoksa, ben tercüme ederim" dedi. Sonra, dudaklarını diliyle ıslata- rak göldü ve — Ben tercüme ederim ama, sonra, yarın, tercüman bulunmadı diye yazarsınız" diyerek espri yap- t. Allahtan ki, ingilizce bilen bir gazeteci ayağa kalktı da, Demirdin tercümanlık yapması önlendi Demirel, Adenauer'in cenaze tö- reninde bulunmak üzere, haftanın başında Pazartesi günü, Çağlayan- gille birlikte, Almanyaya gitti. 13