SİNEMA merika ile Avrupa, geri kalanını As- ya, Lâtin Amerika ve Afrika mey- dana getiriyordu. 1961'de yıllık u- zun film yapımı 3000 civarındaydı. Bu defa dünya film yapımının yüz- de 56'sını tek başına Asya temsil et- mekteydi. Dahası var; 1939'da 527 film meydana getiren (Birleşik A- merika, 1961'de 188 filme inmişti. Avrupa gerçi 1939'daki 571 filmden 1961'de 732 filme yükselmişti ama, bu rakamı kabartanlar, 1939'da yıl b b 12 film çevirmekte olan ve Kuzey Avrupa ülkeleriydi. Bin yıllık film yapımı 50'nin üs- tünde olan dokuz ülke arasında az gelişmiş ülke olarak yalnız Hindis- tan yer almaktaydı, 1961'de ise yıl- lık film yapımı 50'nin üstünde bu- 26 lunan onaltı a dokuzu az ge- lişmiş ülkeleri Film açlığı A? gelişmiş ülkelerin yapım ala- nında gösterdikleri bu gelişme- nin başlıca sebebi yine az gelişmiş- liklerinden doğmaktadır. Bu ülke- lerin çok kalabalık olan seyirci küt- lesi, aynı zamanda sinema seyircile- rinin de en az gelişmişidir. Kendi- lerine özgü alışkanlıklara, gelenek- lere, görüş ve duyuşlara sıkısıkıya bağlıdırlar. Bundan başka, bu ül- kelerin hepsinin kendilerine özgü meseleleri, dertleri vardır. Savaştan önce sinema tekelini ellerinde tu- tan, savaş bittiği vakit de dünya pi- yasalarında sözü geçen eski geliş- miş sinemaların ürünleri bu az ge- (Basın A: 20480/12841) — 155 AKİS tarafından kolay kolay benimsenmemektedir. En il- kel çeşitten de olsa, yerli o filmleri yabancılara tercih etmektedirler. İşte, az gelişmiş ülkeler seyir» sinin bu "açlık"ını gören yerli sine- macılar, savaştan sonra bu ihtiyacı karşılamak üzere kolları sıvayıp büyük bir hızla işe girişmişlerdir. Bunun sonucu olarak, eğer az geliş- miş bir ülke, aynı zamanda geniş bir dil ve kültür topluluğu barındı- ryor veya öbür ülkelere dağılmış böyle toplulukları bulunuyorsa, ko- laylıkla çok sayıda film yapar du- ruma geçebilmiştir. 1961'de Hindis- tanın, çince konuşanlara hitabeden lişmiş seyirciler yapıma ulaşmaları, ney Kore ve Birmanyanın yüzer fil- me yaklaşmaları bunu göstermekte- dir. Ancak, bu ülkelerin çoğunda si- nema, şimdiye kadar en ilkel sevi- yede kalmaktan o kurtulamamıştır. Hele kültür ve sanat men sinemaya yatkın değilse, bu ül- kelerde sinema, halkın bu açlığım sömürme aracı olmaktan ileri geç- memektedir. Hindistan bunun en açık örneğidir. Tamamiyle kendine özgü ve çok eski bir kültürü olması- na rağmen Sinemaya yatkın olmı- yan bu geleneklerinden yararlana- mıyan Hindistan, otuz yıldanberi yılık yapımı ya 200 civarında, ya da bunun çok üstünde dolaştığı halde, bugüne kadar yarım düzine- den fazla dikkati çeken film ortaya koyamamıştır. Geçen yılki yapımı 200'ü aşan ve yirmi yıldanberi film yapımı sürek- li artan Türkiyede de Hindistan- daki seyirci osömürülüşüne benzer olayın nasıl sürüp gittiği ise yakın- dan bilinmektedir. Buna karşılık, meselâ Japonya gibi yine doğulu o- lan, kültür ve sanat geleneklerini sı kısıkıya koruyan, fakat sinemaya çok yatkın bu geleneklerini başa- rıyla kullanan bir ülke, özellikle İ- kinci Dünya Savaşından sonra si- nema sanatı alanında dikkati çe- ken örnekler verebilmiştir. Az gelişmiş ülkelerdeki sinema- nın endüstri olarak gelişmesi karşı- sında sanat alanında büsbütün gö- ze çarpan yavaşlık, bu ülkelerin an- cak hızlı bir kalkınma çabasıyla birlikte olumlu yöne o dönebilecek- tir. Bu ülkelerin yukarıda sözü edi- len "gizli ogüç"ü ve ileriye dönük yönü de bundan doğmaktadır. 29 Nisan 1967