YURTTA OLUP BİTENLER ret dahi yoktur. Bunlar "madem ki bana yâr olmadı, kimseye yâr olma- sın" diye sistemi milletin gözünde iti- barsız kılmak için balta ellerinde, ha- ni harıl uğraşmaktadırlar Ancak bunların milleti hiç anla- madıkları ve sistemi itibarsız kılaca- gız diye kendilerini itibarsız kıldıkları son tecrübeden ortaya çıkmıştır. Mil- letin küçük partileri kesin şekilde tas- fiye etmesinin sebebi, bunların eline bir fırsat geçmişken bunu hiç kullana- mamaları ve sadece menfi istikamette, bir rol oynamalarıdır. Bugünkü Mecli- se 1961'in havası ve şartları içinde ge- len partiler ve onların milletvekilleri, özerlerine düşen tarihi misyonu yapa- mazlarsa kaballat kendilerine idareci bazıları şaşırmadılar. Şaşıranlar, se- çim kampanyasından yeni dönmüş o- lan ve partilerinde yüksek mevki iş- gal etmeyen "sıradan milletvekilleri" idi. Şaşırmayanların başında ise AP nin Saadettin Bilgici ile ekip arka- daşları geliyordu, Saadettin Bilgiçin, gizli toplantının sonunda (Başbakan tarafından bir takrir verilerek güven oyu istenileceğinden dahi haberi var- dı. Hatta AP Başkan Vekili takririn mahiyetini bile biliyordu. Gerçekten Başbakanın, güven oyu almak niyetini ille söylediği kimseler- den biri AP Genel Başkan Vekili Saa- dettin Bilgiç oldu. İnönü, Pazar günü Çankayadakl evine "bir görüşme için" davet ettiği Bilgiçe "Kıbrıs konusu"n- Güven oyu görüşmelerinde AP liler Kırmızılar diye seçtikler? takımda olacaktır. Ama bunun bedelini o partiler ve milletvekilleri ödeyeceklerdir, AP için hiç tasvip edilmese de, bir politika an- layışı olduğunu söylemek lâzımdır. Ya ötekilere ne demeli? Hükümet Bir sorum meselesi Bu haftanın başında, Meclisin kısmi çilmeden önce Başbakanın söz iste- diğini ve bir gizli celsede Kıbrıs ko- nusunda konuşacağını söylediği zaman milletvekillerinden bazıları şaşırdılar, AKİS/6 da, Amerikaya gitmeden ince Hü- kümet olarak Meclisin güven oyuna ihtiyacı bulunduğunu bildirdi. bunu pek müsait karşılamadı. ye sordu. Bilgiç "Meselâ yanınıza .biz- den, birini vererek" dedi. İnönü bunun kafi olmadığım söyledi. Meclisin Hü- kümete güven oyu vermesi lâzımdı. Saadettin Bilgiç bu sefer başka bir noktaya dokundu. AP nin, bilhassa kısmi senato seçimlerinin kampanya- sında Hükümetin Kıbrıs politikasını tenkit ettiğini, şimdi bu politikaya müsbet oy vermesinin güç olacağını bildirdi. Bunun üzerinedir ki Başba- kan, Hükümetin güven oyu talep eden takririnde bir değişiklik yaptı ve "Kıb- rıs meselesinin son safhası ve bun- dan sonra Hükümetin takip edeceği istikamet" konusunda Meclisten güven oyu istedi Buna rağmen AP içinde ve onun yanında YTP içinde mesele hemen "Oo! İnönü bundan faydalanıp top- reklâm edilmeye başlandı. Hükümetin takriri Mecliste okunmuş- tu ve Hükümet güven oyunu sadece "Kıbrıs meselesinin son safhası ve bun dan sonra takip edilecek istikamet" üzerinde istiyordu. Kazan kaynıyor Saadettin Bilgiç hemen o gün kendi tak topladı ve anlamadı ama, işte bir bit yeniği ol- duğu da muhakkaktı! oİnönü neden böyle bir talepte bulunmuştu? Görüşmeler ilerlediğinde AP deki "Bilgiç Takımı" bunun "yukarıya tü- kürsen bıyık, aşağıya tükürsen sakal" durumu olduğunu kavradı. Böyle bir Hükümeti düşürmek demek de AP nin gönlü razı olmuyordu. Nihayet şöyle bir karara varıldı: Saadettin Bilgiç İnönüye tekrar gidip Meclisin Hükümeti güven oyuyla de- gil de partilerin birer demeciyle des- teklemesini teklif edecekti. Pazartesi günü, celsenin açılmasın- dan önce, Başbakandan randevu alan Bilgiç bu teklifi Başbakana yaptı. 1nö- nü bunun düşünülemeyeceğini söyledi. Meclisten Hükümet güven oyu istiyor- du. Meclisin güveni varsa bunu belli ederdi. Yoksa, gene belli ederdi Aynı istikamette AP Grupu Başkanı Mah- mut Rıza Bertanın Kemal Satır ara- cılığıyla yaptığı teklif de reddedildi. İnönü gizli celsede Kıbrıs hakkında bilgi verdi, Johnson ile arasında teati edilen mektupları - İnönünün "oturak- lı cevap"ı çok beğenildi - okudu, son- ra güven oyunu istedi. O zaman partiler, külahlarını ön- lerine koyup düşünmeye başladılar. Partici partiler partilerin hiç biri, meseleyi bir mi- li mesele, hattâ basit bir parla- menter hayat icabı diye görmedi Hep- si, bundan kendisine nasıl bir küçük menfaat sağlayacağı hesaplarına giriş-