YURTTA OLUP BİTENLER hepsi iyi" diye cevap verince İsmet Paşa Melene "— Haydi işinin başına git" dedi ve böylece Bakanlığı tescil edilmiş oldu. İsim, kendi ismiydi. Parasızlık derdi Başbakan söyleyince Ferit Melen işinin başına gitti ama, bulduğu iş kendisine hiç de cazip gelmedi. Bu- nun bir sebebi, yeni Bütçede gelirle- rin fazla cömertce tahmin edilmesi neticesi yıl sonunda bağlama saati geldiğinde güçlüklerle karşılaşılma- sı ihtimalidir. İkincisi "Kurdaş yâdi- gârı" yüktür. Kurdaş, kendi bütçe- sinden yeni bütçeye 800 milyon lira- lık bir borç bırakmıştır ki bu önce Şefik Oİnana kâbus ogördürmüştür, şimdi de Ferit Melenin uykularını ka- çırmaktadır. Bunların yanında, 5 yıl- İhtilâlden sonra Türkiyede bir bir yük gelişme oldu. Memleketin ana meseleleri, umumi efkârın malı haline geldi. Ekonomik konular, sos- yal konular daha serbestçe işlenme- ye başlandı, yayılma sahası geniş haber organları böyle davalar üze- rine eğildiler. Her çeşitten yazar mo- aya uydu. Her sütunda bol bol fi- kir söylendi. Bu arada bazı kalıp- lar çatladı ve yasakların hududu açıldı. u, bir mutlu hâdisedir. Hayati- yet sahibi, dinamik, aydınının mikta- rı artma yolunda bir toplum için gerçek ilerleme, uyanma yolu bun- dan başka bir yol değildir. Bugün- kü Türkiyede, bundan kırk yıl önce- ki Türkiyenin aksine süngü gücüyle reform yaptırmak bahis konusu ola- mayacağına göre bu netice, o re- formları gerçekleştirenlerin en şe- refli başarısı ve en büyük övünme sebebidir- ilerici hareketlerin o be- nimsenmesi o ilerleyebilmenin tek çaresidir. İhtilâlden sonraki bu ortam el- bette ki bazı tehlikeler doğuracaktı. Yüksek seviyede kalması o gereken bir takım tartışmalar ister istemez sokağa dökülünce yan cahiller, yeni okeş- evveller, tereciye tere satma meraklıları, iki kere ikinin dört ettiğini ispat hevesinde allâme- ler türeyecekler, konuşacaklar, ya- zacaklar, mefhumları birbirine ka- rıştıracaklar, bir kör döğüşüne yol açacaklardı. Bunların yanında, bil- hassa komünistler de, bazı mesele- lerin sadece bazı cephelerini gös- tererek ve öteki cephelerini dikkat- le saklıyarak yeni uyanmaya başla- lık plânın iç finansman ihtiyacı heyü- la gibi ortada durmaktadır. Dış fi- nansmanı temin edecek kaynaklar, Ferit Melenin Maliye Bakanlığı kol- tuğuna oturmasından hemen sonra "İç finansmanı siz temin etmezseniz, bize hiç güvenmeyin... Bizden mete- lik alamazsınız" oihtarını, bir Batı Avrupalı Büyük Elçi vasıtasıyla Dış- işleri Bakanına duyurdular. Dışişleri Bakanı bunu OBaşbakana ulaştırdı, Başbakan da bütün üyelerini haber- dar etti. Bir yandan sıkışık yergi mü- kellefi, diğer taraftan bulunması Tür- kiye için hayat - memat meselesi iç finansman kaynağı! . Ferit Melen, başını iki elinin içine aldı ve düşünmeye koyuldu. ii yaptı, kitabını yaptı. Bu yıl için bir sıkıntı yoktu. o Karşılıklı baralardan Fena mı oluyor ? yan kütleleri tahrik edeceklerdi. Bu, komimi ilerin adeta klâsik metodu- dur ve bir gerçek aydının komünist olması ne kadar enderse, komüniz- me kanmış yarı ayılın o kadar çok- tur. İhtilâlden bu yana akıp geçen günlerde, bunların hepsi oldu. "Sos yalistlik mi, liberalistlik mi?" baş- lıklı yazılarda "liberalistlik" diye kelime olduğunu Kananların iki ikti- sadi sistem hakkındaki pek parlak, pek ilmi, pek bilgili incilerini en ciddi gazetelerde şahit olduk. Sosya- bilmedikleri yabancı dillerden aktarmalarına en ciddi gazetelerde şahit olduk. Sosya- lizmi el kiptaplarından öğrenenle- rin "Sosyalizm bugün kazanılanın on mislini kazanmaktır" tarzındaki gerisi usulüdür" larını dinledik. Bir kaymakam bazı kimseler tarafından kahraman, bazı kimseler tarafından soytarı olarak gösterildi. Hiç olmazsa fikir kırın- tısına bir ucundan takılmış bu tar- tışmalara yalanlar, uyduruklar, de- dikodular, maksatlı haberler bile ka- rıştı. Peki, ne oldu? İleriye doğru giden bir orta yo- lun üzerinde milletce birleşildi. Bu- gün, iki uçta da aşırılığın fayda ver- a bi sezildi. Bu yan o yanı, o an bu yanı frenledi. Özel sektörle devisi sektörünün, kendi menfaat- lerinin korunmasında * mübalağaya yapılan yardımla devlet masrafları- nın hazine imkânları sağlanmıştı. Ya- tırımlar yapılacaktı. Başlayacak ha- reketin sonunda, sıkı bir de kontrol sistemi işletilebilirse önümüzdeki yıl- larda Gelir Vergisi varidatı artacak- tı. Ama iş, 1963'ü atlatmaktı. Öyle bir çare bulunmalıydı ki hem altın yu murtaların sayısı artsın, hem de ta- vuk ölmesin.. Üstelik Hükümetin de başında bir Başbakan vardı ki, öyle Kristof Kolomb yumurtalarına iltifat etmiyor, göz boyacılığa prim vermi- yordu. sarı. Ferit Melen, bu araştırmaları sıra- sında vergi reformuyla alâkalı i- ki önemli rapor buldu. Bunlardan bi- ri, "İstanbul Komisyonu" veya "A- laybey Heyeti" denilen kurulun rapo- düşmedikleri takdirde beraber bu- lunabilecekleri görüldü. Türkiyede kazandılar, kazandıklarının vergi- sini vermek suretiyle göze batma- yacaklarını anladılar. İki tarafın birbirine yönelttiği şiddetli tenkitler herkesin kulağını çekti. Bundan ev- velki devirde Meclis için tarım gelir- lerinden vergi almak bir korkunç ihtimalken umumi efkâr o istika- mette gelişti ki geniş tarım gelirle- rini vergilememek artık hiç bir Mec- lisin kudreti dâhilinde değildir. Bu- nun yanında "Gazozcu Devlet" mef- humu ve taraftarları da gülünç hale geldiler. Halkevleri, Köy Enstitüleri fikri süratle ilerliyor. Ama, yabancı lardan yardım görmeyi Batıya, esir olmak, kapitalizmin uşağı o haline gelmek gibi gösteren Moskova' pro- pagandanı hiç tesirsiz hale geldi. * Bu neticenin şaşılacak tarafı yoktur. Toplu in tecrübesizdir diye fikir hayatı hiç açılmazsa, bu tec- rübe nasıl edinilecektir? Tıpkı, de- mokratik hayata intibak gibi, böy- le bir tarz denenmezse ona ne zZza- man alışacaktır ? İşte, söylendi ve yazıldı. Hatta, neler söylenmedi, ne- ler yazılmadı ki.. Köklü, ananeli bir milletin, okuyup yazma bileni az da olsa sağduyu sahibi bulunması teh- likenin nisbetini pek âla azalttı. Üstelik, itiraf etmek de gerekir ki bu çabada en fena not gene bir kısım aydına gitti. Netice "onlar sayesinde" alınacak ye o kolaylaşa- cakken "onlara rağmen" alınmak- tadır. Milletin sağduyusu, üstelik, o bir kısım sözüm ona aydının' kötü niyetleri ve kompleksleriyle de uğ- raşmak zorunda kalıyor. AKİS, 6 AĞUSTOS 1962