TİYATRO Brüksel İki örnek temsil Thââtre Royal de La Monnale'de ve- rilen bale temsilleri, Kongre de- legelerine iki dikkate değer eser sun- muştur. Bunlardan birincisi "Diver- timento" adını taşıyor ve üçlü bir improvisatilon müziğine odayanıyor- du. Koreografi anonimdi, daha doğ- rusu bütün topluluğun eseriydi. Çün- kü konu, çıplak bir sahnede, kadın- lı erkekli kırka yakın dansörün "tu- lüat" kabilinden denedikleri ve ger- çekleştirdikleri ritimlerden, figürler- den, muvmanlardan ibaretti. Sahne- deki "hareket" geliştikçe, canlandık- ça, hızlandıkça koreografi kendiliğin- den doğuyor, bir şekil ve ifade kaza- nıyordu. İkinci eser Strawinsky'nin meşhur "Le Sacre du Printemps'"ı idi ve Pi- erre Caille'in dekorları içinde Mauri- ce Böjart'ın koreografisi ile icra edi- liyordu. Maurice Böjart, koreografi- izah kış mevsimlinin kalın mantosu altın- da uyuya kalmış o muazzam kuvvetten başka nedir? İnsan gisi, fizik görünüşüyle, tanrısal kud- retin Cosmos'u yaratışının ve bu ya- ratıştan duyduğu sevincin sembolü- dür. İnsan zekâsının ve ruhunun iti- bari sınırlardan kurtulduğu, bir dün- ya kültüründen sözedilebilmeğe baş- landığı bir çağda, evrensel olmıyan bütün folklorları bir yana bırakalım, bütün kıtalarda, her çağda, her in- san toplumunun öz malı olan ezeli kuvvetleri ele alalım. Onun için bu baleyi, her çeşit pitoresk yapmacık- larından uzak bir görüşle ( işledim. Erkekle Kadının ezeli birleşme sevin- ci, bu hayat ve ölüm dansı, ilkbahar gibi ebedi olsun istedim." XX. Yüzyıl parlak dansörleri, ve ferdi kaabiliyetlerinin o üstünlük- lerini bu balede daha iyi belirtiyor- lardı. Ama içlerinde Marie - Claire Carre Dolor&s Laga, Paolo Bartuluz zi ve Andre Leclair gibi sanatçılar, olağanüstü cevherleri kadar mükem- mel teknikleri ve üslüplarıyla dikka- ti çekmekte gecikmiyorlar. Balesinin biribirinden sıkı bir disiplinin La Monnaie tiyatrosundan çıkarken Ankaralı delegeler, yıldan yıla (o ge- lişmekte olan Türk Balesinin Mauri- ce Böjart çapında ve anlayışında mo- dern bir yöneticiden neler öğrenebile- ceğini, ne. büyük faydalar sağlıyabi- leceğini düşünüyorlardı. Paris Lomoureux'nün sanatı Mevsim sonu Parise yolu düşenler, hangi tiyatroya gideceklerini hak- lı olarak şaşırırlar. Hele kalacakları günler saydıysa... Çünkü Pariste ti- yatro, aylarca kalınsa, bütün gecele- ri dolduracak kadar çok, ama zaman ve döviz israfından kaçınmayı düşün- dürecek kadar da pahalıdır. -Bilet fi- yatları bizim paramızla 10 liradan başlayıp 40 liraya kadar yükselmek- tedir-. Bu düşünceye yalnız bir dos- tun dâvetlisi olarak tiyatroya giden- ler yer vermiyebilirler. Hele bu dâvet Robert Lamoureux gibi ünlü bir sa- natçıyı tekrar görmek, dinlemek fir- satını verecekse... Montmartre Bulvarının yan s0- kaklarından birinde küçük bir tiyat- ro vardır: "Trois Baudeta - Üç Alık- lar" tiyatrosu. Adından da anlaşıla- cağı gibi, burası daha çok bir kabare tiyatrosudur. Programda her zaman birkaç şarkıcı birkaç "diseur", bir - iki de illüzyonist bulunur. Seyirci bu gibi tiyatrolara gülmek ve eğlenmek için gider, ama Fransız mizahının, nüktesinin ve hicvinin en seçkin öÖr- neklerini, en usta kalemlerden ve a- gızlardan dinleyerek... Bu tiyatroda kendini gösterip sonradan bütün Pa- risi kendine hayran etmiş nice sanat- çılar yetişmiştir. » bert Lamoureux de bunlardan biridir. Ama onun gerçek yüzünü, a- sıl sanatını, şöhrete erdikten sonra Bulvar tiyatrolarının şahnelerinde, ta- nınmış yazarların komedilerini oynar- ken görmüş olanlar pek iyi tanıya- mamışlardır. Lamoureux'nün cevheri- ni, söz sanatındaki ustalığını yakın- dan görmek için, onu, yetiştiği ve yir- mi yıl sonra tekrar ışıklarına dön- düğü bu küçücük sahnede seyretme- li. Burada Lamoureux oynamıyor, rol yapmıyor, sadece yaşıyor ve konuşu- yor. Dilsiz piyanistinin yarattığı tatlı bir hava içinde seyircisiyle sohbet e- diyor, ona herşeyden bahsediyor, su- aller soruyor, cevaplar -bazan ne şa- şırtıcı cevaplar!-alıyor, hikâyeler an- latıyor ve bir saate yakın bir zaman, herkesi ağzının içine bakarak bol bol güldürüyor. Paris seyircisini, tek başına, bir saat konuşarak güldür- mek! Bunun ne büyük bir sevimlilik, bir zekâ, bir nükte kabiliyeti ve ne bü- yük bir sanat istediğini hayaletmek güç değildir. Robert Lamoureux bu i- şi, evinde misafirleriyle konuşur gibi, sonsuz bir rahatlık ve emniyet içinde, başarıyor ve söz sanatının eşi az bu- lunur ustalarından biri olduğunu is- pat ediyor. Gymnase'da "Evlilik Dolabı" Sen iki dünya savaşı arasındaki yıl- lar Henri Bernstein'in karargâh kurduğu, 1820 den kalma Gymnasa tiyatrosunun üstünde, şimdi, iri harf- lerle şu yazı okunuyor: "Compagnie Marie Bell", Bugün Fransanın 1 nu- maralı trajedyeni sayılan, aslında bul- var komedilerinin geçkin - kahraman- larında başarı gösteren Marie Bell, burada Racine'i de, Firançoise Sa- -an'ı da oynamaktadır. Dış Fikir ve sanat hareketlerinin hız- fü mak, hem başkalarını tanımak için yarış halindedirler. Kültür ve sanat alanındaki bu yarışı farketmek için yurdumuzda son yıllarda açılmış o- lan yabancı kültür merkezlerinin çalışmalarını izlemek yeter de ar- tar bile, Bunlara, sayıları her yıl bi- raz daha artan milletlerarası teşek- külleri, kongre ve konferansları, se- minerleri, yurdumuzu sık sık ziya- ret eden yabancı bitlim ve sanat a- damlarını, konferansçıları, omüzik virtüozlarını, bale ve tiyatro top- luluklarını, yabancı elçiliklerin ter- tipledikleri çeşitli sergileri de ek- lersek yarışın gizli bir tarafı okal- Kültür alanında "Dış Münasebet- ler" adı altında cereyan eden bu ya- rış için yabancı memleketler, tah- teşkilâtlar harcamaktan çekinmiyorlar. İngiliz- lerin" BritishCouncil'i, Fransızlar- la Amerikalıların "Relations Cultu- relles"" ve "Information Service" teş kilatı, İtalyanların "Kültür Mer- kezleri" dünyanın her köşesine ya- yılmıştır. Perde perisi odediğimiz memleketler bile, bağımsız enstitü- ler kurarak, yabancı memleketlerle kültür münasebetlerine büyük önem vermişlerdir. Romanyalılar "D s Mü- nasebetler (Enstitüsü'nün aşına Cumhurbaşkanı yardımcılarını getir- mişlerdir. Bize gelince: bu alandaki dış münasebetlerimiz karışıklık içinde- dir. Kültürümüzü, sanatımız;, dili- mizi konuşmakta olan büyük ırkdaş azınlıklarına sahib olduğumuz mem- leketlerde olsun yaşatmak, hiç de- AKİS, 6 AĞUSTOS 1962