Haftanın Oo İçinden “Toplum Kalkınması" Bir ilâç var. Doktor diyor ki: "Tam sizin hastalığınıza karşı ilaç. Beş gün, günde beşer tablet alacaksınız. Göreceksiniz, beş günün sonunda bir şeyiniz kalmaya- cak". Ama siz acelecisiniz. "Yirmibeş tableti birden' al- dım mı, turp gibi olurum" diyorsunuz. Yirmibeş tableti arka arkaya yutuyorsunuz ve tabii başınıza, gelmedik belâ kalmıyor. Sonra siz, -öteki dünyayı boylamışanız geride kalanlarınız, feryat ediyorsunuz: "Katil İlâç! Hu- ni iyi edecekti? Bu ilâcı yasak etmeli. Cinayet!" Geçenlerde, Türkiyenin en aklı başında ilâç sanayi- cilerinden biri, kendi (sahasıyla alâkalı olarak bu misali verdi. Doktorun kabahati ne, ilâcın kabahati ne? Eğer bir kimseye bir şey söylenmek isteniliyorsa hastaya dön- meli ve demeli ki: "Akl-ı evvelliği bırak! Şu ilâcı, kul- lanılması gerektiği gibi kullan". Bu yolu tutmayıp ta doktora veya ilâca düşman kesildin mi, zaten belli etti- gin iptidailiğinin bir yeni delilini vermiş olacaksın. İlâcın yerine, Demokrasiyi koyunuz. Memleketin bir büyük derdi, toplumun bir büyük meselesi karşınıza çık- mış olacaktır. Demokrasi, derdimizin devası mıdır, değil midir? Doktor, "devasıdır" diyor. Ama hasta, bir an önce kaybetmiş olduğu sıhhatine kavuşabileceği hayali içinde bunu yanlış kullandı mı ilâç tu-kaka oluyor ve arkadan, geliyor kocakarı reçeteleri. Türkeş demokra- sisinden Aydemir devrimciliğine kadar.,, Türkeş demok- rat ve Aydemir devrimci! Hey, yarabbi... Şimdi Hükümet, toplumun kalkınması için kendine bir yol tayin etmiş bulunuyor. İçinde olduğumuz şart- lar, ancak devletle milletin elele vermesi suretiyle dü- zeltilebilecektir. Doğrudur, millet devlete vergi veriyor. Onun ötesinde, kendisine bir mükellefiyet yükletilmesi haklı görünmez. Daha önceden "avantajlı sektör"de yer almış bulunanlar ek görev almayacaklar, "bahtsız sek- tör" mensupları bir de bedenen çalışacaklar! Nerede, bu bolluk? Devlet aklını başına toplasaydı da, herkese eşit muamele etseydi.. Böyle düşünmek, bir siyasi yatırım sayılsa da, hal- kı nereye götürür? Daha büyük sefalete, daha açık ıstı- raba, gittikçe artan yetersizliğe.. Nihayet öyle bir an gelir ki, millet en aşağı seviyede beraberliğe sürüklenir ve zor kullanılmak suretiyle bir takım işler bir takım kimselere yaptırılır. Demokrasi, her şeyden çok böyle bir karakuşi davranışın panzehiridir ve asgari fedakârlıkla azami verim elde etmenin en sağlam vasıtasıdır. Bizde yaygın olan düşünce, demokratik yoldan bu milletin çalıştırılamayacağıdır. Buna inanıldığı içindir ki en olgun sandığınız kimselerin ağzından zaman za- man "Biz kim, Demokrasi kim?" şikâyeti duyulur. Ça- lışmak bir zaruret olduğuna. Demokrasinin ise çalışma nın engeli sayıldığına göre başka heveslere kapılınma- nın anlaşamaz tarafı yoktur. Hatta, kalbi vatan sevgi- siyle çarpan herkesin koyu bir Demokrasi düşmanı sa- yılmaması için tek sebep yoktur. Tabii, görünüşte. Yok- sa aslında, bunun, bir günde iyileşmek için beş günün ilâcını bir defada almaktan zerrece farkı yoktur. AKİS, 6 AĞUSTOS 1962 Metin TOKER Toplumun kalkınmasını sağlamak için, bir teşkilât kuruluyor.Köylüler, yollarının bir an önce yapılması, sularının bir an önce getirilmesi için ellerinden gelen gayreti gösterecekler. Bizde köylü, vergi vermez ki.. Vergi vermez, zira hesaba gelir bir kazanç sağlamaz. Keşke kazansa da, o da vegi verse. Durum bu olmayın- ca, devlet bütün köylerin yolunu, bütün köylerin suyunu sağlamak için nereden yeter parayı bulacak? Nitekim bütün hesaplar göstermektedir ki iş devlete kalsa çey- rek asır sonra işler bitirilmiş olmayacaktır. Bitirilmiş işler de bozulacaktır ve tamirat gerekecektir. Bu sıra- da ise, "çağdağ uygarlık düzeni" bir miktar daha yu- karıya çıkmış olacaktır. Demokrasi, iyi ve gereği gibi tatbik olunduğu tak- dirde böyle hallerde vatandaşı pek âlâ çalıştırmaya muktedir bir sistemdir. Bunun, başlıca iki şartı vardır. Bir defa eşitlik kaidesine riayet edilecektir. Yani, tem- silcisi açıkgöz bölge halkı hazineden faydalanacak, tem- silcisi beceriksiz bölge halkı ömrü billâh çalışacak! Bu, bir mânasıyla partizan idarenin ta kendisidir ve makbul olmaktan uzaktır. Birde, köylü hem çalışacak, hem kötü, ters muamele görecek, angarya çekecek! Cumhuriyetin demokratik idareye kadar geçen devrinin hususiyetini teş- kil eden bu kusur, yer yer eser vermiş olsa da memleket çapında bir tek netice sağlamıştır: İktidara karşı bü- yük bir düşmanlık, kin, nefret. C.H.P. bugün hâlâ, bu- nun, ıstırabını çekmektedir ve D.P. o platformu kullana- rak 1950'de iktidarı almıştır. Ama, bu iki büyük mah- zur ortadan, bir basiretli idareyle kaldırıldı mı, şevk ve ateş ruhlara verildi mi, köylü mesaisinin meyvasını he- men elle tutup gözle gördü mü mahzurların büyük kıs- mı ortadan kalkar, demokratik yoldan millet çalışma- ya koyulur. . Demokrasi, aslında budur. Hem halkı memnun ede- ceksin, hem halktan hizmet alacaksın. Bunun zor oldu- gunu söylemek kolaydır. Ama Demokrasinin kolay bir sistem olduğunu iddia eden yoktur ki.. Hatta, tamamile aksi. Sürdüğü müddetçe, yani tatbikatı bakımından De- Sapma zor tek rejim yoktur. Demokrasinin fazile- kendisine inananların en sonda tadsız âkibetlerle lm olsa olsa iktidardan uzaklaşmasıdır. Tabii, bir gün yeniden iktidara dönemime ümidini yü- reklerde hep muhafaza ederek.. Demokrasi, kalkınmanın karşısında değildir. Demok- rasi, devrimlerin de karşısında değildir. Bütün mesele, işbaşındakilerin bu sistemi tatbik ederken gösterdikle- ri, gösterecekleri cesaretle orantılıdır. Bugünkü Hükü- retlerin neticelenmediği sırada yükseltilecek feryatlara kulaklarını tıkasın ve kendinden emin, tayin ettiği hede- fe yürüsün, görülecektir, İlk meyvalarla birlikte Türki- yenin ve Türk halkının kaderi inanılmaz ölçüde değişe- cektir. Tabii, rejimin de.. i