YURTTA OLUP BİTENLER türkçe ve ingiliace olarak alınacak- tır. Konferans tartışma halindeki Türk umumi efkârına mutlaka ber- raklık getirecek ve bazı noktalan ay- dınlatacaktır. A.P. ... ve onlar! İzmirin malüm ve eski Demokratı , Osman Kibar gevrek gevrek gül- ü "— Başa güreşen pehlivan, gider Kırkpınarda güreşir. Yoksa ilçe kong- resinde nutuk atmakla iş yürümez. A- paydın bir hissin zebunu olmuştur. A- paydın Ege teşkilatında nefretle kar- --lanmaktadır", Sonra devam ettir F "— Genel Başkanlık mücadele- sindeki şansı da sıfırın altındadır." Muhatabı olan gazeteci sordu: — Peki, tamirde konuşursa ne olacak?" Kibar gene gevrek gevrek güle- rek cevap verdi: '— Ödemişten ders burada bir ders daha alır Karşılıklı konuşma, bitirdiğimiz haftanın sonunda AKİS muhabiri' ile Kibar arasında cereyan etti. Zaten o günler, ister istemez bazı mütecessis nazarlar Egeye yöneldi. A. P. nin başa güreşen Apaydını Ege- de dolaşıyor, nutuklar atıyor ve Gü- müşpala ile A. P. nin idarecilerine i veryansın ediyordu. Haftanın sonunda Egede A. P. kesimindeki manzara hayli ilgi çekici oldu. Apaydın bazı kongrelerde omuz- lar üzerinde taşınır ve "Yasa ikinci Menderes! Seni biz Başbakan yapaca- $ız" âvâzeleri ile teşci edilirken, bazı kongrelerde resmen yuhalandı ve ko- nuşmasına müsaade edilmedi. Bütün bunlar bir kere daha gösterdi ki A. P. mütecanis bir topluluk değildir. A. P. nin, eğer varsa, başarısı İhtilâl son- rası hasıl olan gayrimemnunlar züm- resini istismara dayanmaktadır. "Teş- kilât, teşkilât" diye takdim edilen ise D. P. artığı ilçe, ocak, bucak başkan- lıklarıdır ve gayrimemnunları kanali- ze edebildiklerinden kendilerinde cid- di kudret tevehhüm etmektedirler. paydın ve dostlarının karşılaş- tıkları değişik muamele bunu teyid etti. Egenin Kibarı ile Burhan Apay- dın arasındaki söz düellosu siyasi ça- tışmanın seviyesini ortaya koydu. Fa- kat asıl eğlenceli mülâkat gazeteci- lerin İzmir Palas otelinin restoranın- da Apaydınla yaptıkları mülâkat ol- du. Gazeteciler mesleki bir alışkan- lıkla bu kör döğüşünü körüklediler. Apaydın o gün, ayağında gri füme bir pantalon - dublesiz -, üzerinde be- yaz bir gömlek -gömlek yeni ütülen- 14 almadıysa, mişti, zira Apaydın bu ütü ameliyesi- nin bitmesi isin gazetecileri hayli bek- letti-, bordo bir kravat takmış ola- rak aşağı indiğinde, yanında karde- şi Orhan Apaydın ve yârı vefakârı İzmirli avukat ve müstafi A, P. mil- letvekili Kadri Özek vardı. Üç ahbap çavuşlar gülerek gazetecilere yaklaş- tılar ve sohbet başladı. Apaydının ilk işi bir sigara istemek oldu. Uzatılan Bafrayı beğenmedi, bir Yeniharman istedi. Sonra mütebessim bir ifade i- le konuşmaya başladı. Apaydın gider- ayak verdiği beyanatında partilerden bahsetti. Fikir münakaşalarının se- viyeli olması gerektiğini belirtti. Ken- disinin bu konularda pek titiz olduğu- nu söyledi. Aksi halde, manzaranın şahsi çekişme halinde dikkati çekeceği hususu üzerinde durdu. Gazeteciler, bıyık e güldü- ler. Şimdi Apaydı ının ümüş- o ile ilgili beyanlarını. bim. ıpaydın onlardan da bahsetti: — Maalesef, A. P. kongrelerin- de fikir ve kanaat izharı yerine şah- si husümetler tahtında çok basit ve adi taktiklere tevessül olunmaktadır" dedikten sonra söyle ilâve etti: "— Buna rağmen, doğrudan doğ- ruya halka ve A. P. teşkilâtına hitap ettiğimden, onlardan kuvvet aldığım- dan, bu tertiplerin hepsi hüsranla ne- üceleniyor." Tam o sırada bir gazeteci, uçağın hareket saatinin geldiğini (bildirdi de gazeteciler bu veciz sohbetten mah- rum kaldılar. Apaydın saat tam 16.35 Burhan Apaydın "Ustam öldü, ben satarım" de İzmir Palası terketti. Hava alanın- da ise bir başka gazeteci bam teli- ne bastı. Gazeteci, Apaydına, kula- ğına fısıldanan bir havadisten bahset- ti ve : "— D. P. yi kuruyor musunuz?" diye sordu. Apaydının gözleri faltaşı gibi a- çıldı. Evvelâ gazeteciye, havadisi ne- reden duyduğunu sordu, sonra da: Bu suali ne sen sormuş O ne de | ben cevap vermiş olayım" e di. Muhabir ısrar edince de: "— A.P.ye, A. P. nin sevki idare- sine 1946 mi demokrasi anlayı- şını hâkim kılmak lâzımdır. Mücade- lemilb bu yoldadır. Neticeleri hâdise- lerin seyri gösterecektir" diye müp- hem bir ea konuştu. Apaydına göre A. P., memleket- te tahriklerle zin yaratıyor- du. Bunun müşevvikleri ise Gümüşpa- la takımıydı. Aslında Apaydının D. P, yi kur- ma veya ihya etme fikri vardır. Nitekim İzmire gelir gelmez, hemen ilk olarak İlhan Sipahioğlu ile ko- nuşmuş, sonra da Enver Dündar Ba- şar ile temas etmiştir. Bu iki isim de D.P. nin eski Egeli elebaşlarına aittir. Üstelik Nihat Kürşatla da pek yağlı ballı bir hali vardır. Fakat bütün te- maslar son derece gizli yapıldığından, pek bir şey sızmadı. Anlaşılan, eğer Apaydın kaleyi içten fethedemezse, çare olarak kopmayı ve D.P. bayrağı- nı açarak eski Demokratları bu bay- rak altında toplamayı düşünmekte- dir. Hava alanında Apaydına, Osman Kibarın kendisi hakkındaki sözlerin- den bahsedildi. Apaydın pek renk ver- medi ama, kızgın bir eda ile: "— Kendisi siyasi karakter ve siyası ahlâk bakımından sıfırın altın- da olduğundan, benim siyasi kariyer- deki derecemi tâyinden elbette ki u- zaktır" dedikten sonra izah etti. Ay- ni Kibar, Gümüşpala için neler söy- lememişti!.. Şimdi onu müdafaa e- diyordu. Siyasi ahlâkta açıklık bu mu idi? Apaydın bundan sonra pek ko- nuşmadı, uçağa atladığı gibi İstan- bula gitti. İkinci perde Pandomimin ikinci perdesi, Apaydın İzmirden uzaklaştıktan sonra oy- nandı. Apaydının ideal arkadaşı avu- kat Kadri Özek, haftanın sonundaki cuma günü Kemeraltı camimin karşı- sındaki yazıhanesinde bir basın top- lantısı yaptı. İzmirin bu müstafi A P. li milletvekili gerçi söyleyecekle- rini evvelden söylemek istemişti ama, gazetecilere bilhassa rica ederek, ya- yınlanmamasını, zira Apaydının söz-