SOSYAL İşsizlik Karamanın koyunu Bitirdiğimiz o haftanın sonundaki pa- zar günü, sıcak İstanbulun pahalı serinleme yerlerine gidenler kendile- rini aldatan bir manzarayla karşılaş- tlar. Meselâ, Karadeniz'in köpüklü dalgalarına kucak açan Kilyos kum- salında etrafına bakınıp ta "Yahu, hani kriz vardı? Hani, piyasa kan ağlıyordu?" dememek imkânsızdı. Lüks turistik tesislerin önü, omodel- leri 60'tan aşağı olmayan sayısız hu- susi arabayla doluydu. Halk eğleni- yor ve keyf ediyordu. Manzaranın aldatıcı tarafı, "ka- labalık, çok kalabalık" mefhumunun böyle yerlerde bir, iki bin kişilik "me- sut azınlık" tarafından teşkil edil- mesidir, Sonra, bir pazar günü halkın denize girmesi işlerin tıkırında gitti- ginin delili değildir. Nihayet, piyasa- daki kriz paranın mevcut olmaması değil, paranın sarfedilmeksizin başka şartlara intizar edilmesi neticesidir. O şartların bir daha geri gelmeyece- gi, ama yeni şartların da yok darbey- miş, yok ihtilâlmiş, yok servet ver- gisiymiş, yok kasa açmakmış gibi zuhuratla bugünden yarına değişme- yeceği inancı bütün kafalara ve yü- reklere -lafla değil- fiiliyatla yerleş- tirilebildiği takdirde sıkıntının gide- rilmesi işten bile olmayacaktır. Zira, bugün büyük kütleleri tarifsiz peri- şanlığa boğan sebep, bir küçük züm- HAYAT renin ne yapacağını bilmez halde o- luşudur. Tabii bir de, enfslâsyonist bir dev- rin tahammül edilmez kirli mirasının omuzlarda bulunuşunun.... Zaten daha 27 Mayıstan birçok yıllar önce, ticaret şehri İstanbulda birtakım âdetler yerleşmiştir, Meselâ akşam saat 6 olunca bütün işyerleri ve ticarethaneler kapılarını okapatı- yor ve çalışanlar evlerine dönüyor- lardı. Hattâ bu saatten sonra saçını kestirecek berber bulabilmek (dahi zordu, Cumartesi, iş günü addedilmi" yor ve çalışılmıyordu. Birçok mağaza sahiplerinin yazın öğleden sonra "plâja" gitmesi âdet hükmüne gir- mişti. Lükse alışılınca Bütün bu emareler göstermekte- dir ki İstanbul piyasası uzun yıl- lardanberi iş kapasitesi yönünden , iş- ba haline gelmiş ve artık bu piyasa- nın insanları, ekonomisi ileri ülkeler- de görülen "yüksek istihlâk" devre- sine girmiştir. Bu yeni yaşama şekli patronundan işçisine, müstahdemin- den müdürüne kadar herkesin bir alışkanlığı o hâline gelmiştir. (o Tabii, böyle bir yüksek istihlâk devresi de ancak fertlerin yüksek kazança sa- hip olmalarıyla kaimdir. Aksi tak- dirde bazı itiyatlardan, meraklardan ve zevklerden fedakârlık etmek ge- rektir. İşte, İstanbula giden Bakanlara başlamıştır. Evvelki yılların yonist gidişine ayak uydurarak maye ve kredi sınırları içindeki mal cirosunun ve kârının 8-10 katı ile çalışmağa, böylece normalin çok üstünde kazançlar sağlamağa alışan- lar için bir çeşit "kemer sıkma" çok ağır ogelmiş ve yanıp yakılmalar, hattâ eski enfslâsyonist gidişe peres- tiş etmeler hep bundan doğmuştur. Ticaret ve Sanayi Odalarının ya- yınladığı istatistiklerin konuşturul- ması halinde durum hiç de öyle, bah- sedildiği kadar vahim görülmemekte- dir. Gerek sermaye piyasasında, ge- rekse fiili istihsal rakamlarında bir krizi ifade edebilecek bâriz ve önem- li düşmeler görülmemektedir. Ö se mevcut olduğu Israrla ve gerçekten hatırı sayılır bir kütlesinin ortaya çıkmasını doğuran olaylar nelerdir? Bu sorunun cevabı çeşitli sektör- ler için birbirinden farklıdır. Meselâ, tarım sektörünün şartları endüstri sektörününkine, tüccarın içinde bu- lunduğu şartlar ise madencilerinkine hiç benzememektedir. Mamafih, belli- başlı birkaç sektörün şartlarım ince- lemek, olaya yakınlaşmak ve proble- mi daha çok boyutlu olarak görebil- mek için kâfidir. Endüstrinin dertleri anlattıklarına sanayiciden Bilhassa Görünüşe oOve kendi bakılırsa, Türkiyede daha dertli kimse yoktur. İşsizler yaptıkları mitingde ellerinde dövizleriyle 22 Varlık içinde darlık AKİS, 16 TEMMUZ 1962