Talat Aydemir Merkez Cezaevinin kapısı önünde Kürkçü pısı önünde beklemesi" cevabını aldı. Gazeteci bu cevabı gülümsiyerek kar- şıladı ve telefonu kapadıktan sonra kendi kendine "Bu ne biçim randevu vermek" diye düşündü. Anlaşılan ih- tilâlcilerin randevu verme usulleri buydu. Kabibay o gün otomobilde kendi- si ile görüşen gazeteciye fazla bir şey söylemedi. İstanbulda çeşitli çevreler- le temas etme imkânım bulmuştu. Bu görev kendisine "arkadaşlar "ı tarafından verilmişti. Kabibayın Tür- kiyeye görevli olarak geldiği zaten biliniyordu. Genç ihtilâlci - Kabibay ih- tilâlci olduğunu sık sık tekrarlamak- tan hoşlanmaktadır-, İstanbulda ve Ankarada yaptığı temas ve görüşme- lerin son derece faydalı olduğunu söy- lemekten çekinmedi. İstanbula "ger- çek hava "yı görmek için gelmişlerdi. Muhtelif teşekküllerin temsilcileri ile muhtelif meslek mensupları ve aydın- larla uzun e Rim yap- mışlardı. Kabib "— Edi ilim indbulanı kıymet- lendireceğim" dedi. "İntibaları o kıy- metlendirmek"ten, Kabibayın, bir ra- por hazırladığını imâ etmek istediği anlaşılıyordu. Şehir içinde yapılan bir otomo- bil gezisi sırasında Kabibay, 14'lerin bir "gaye"leri olduğunu ifade etti, fa- kat bu gayenin ne olduğunu söyleme- di. Genç ihtilâlciye göre, işbaşında bu- lundukları sırada bu gayelerini tabak kuk ettirmeye çalışmışlar fakat ken- dilerine "çelme" takılmıştı. Kabibay bunlarıanlatırken, yanında oturan Ruhi Soyuyüce, ihtilâlcinin sözlerini tasdik ettiğini belirtti ve 22 Şubatçı- AKİS, 16 TEMMUZ 1962 dükkânı ların 14 lerle birlikte olduğunu söy- lemekten çekinmedi. Esasen Kabibay Türkiyeye geldiği günden beri (ode- vamlı olarak 22 Şubatçılarla temas et- mekteydi. Kabibay ile eski silâh arka- daşları olan 22 Şubatçılar -ki şimdi artık ideal arkadaşlarıdırlar- arasında ki irtibatı Ruhi Soyuyüce temin edi- yordu. Bu sebeple AKİS muhabirinin randevu talebi Soyuyüceye havale e dilmişti. Soyuyücenin görevi, Kabiba- ya ait olan bir tabirle "Koordinasyon" u temin etmekti. Kabibay, İstanbul ve Ankaradaki temaslarının müsbet ol- duğunu bir kere daha belirtti ve kim- lerle temas ettiğim söylemekten dik- katle kaçındı. Zira Kabibaya göre a- ralarında birçok profesörün ve aydı- nın bulunduğu bu zevatı "Deşifre" etmek istemiyordu. Bir başka cephe 14'lerin nabız yoklayıcıları Kabibay ve Baykal haftanın sonunda inti- balarının bilânçosunu hazırlarken bir dağlara kar yağdığını hissetti ve ken- disini Ankara Merkez Cezaevinin de- mir parmaklıkları arkasında buldu. Hikâye. Aydemirin bir Donkişot edasıyla basına verdiği bir yeni beya- natın gazetelerde intişarıyla başladı. Pazar günü patlatılan beyanatın ak- si, haftanın ilk günü 22 Şubatçı Ay- demirin Ankara Savcılığına davet e- dilmesi şeklinde oldu. Saat 14.40 sıra- larında Aydemirin evine gelen iki si- vil polis, emekli albaya refakat etti- ler. Aydemir ve beraberindekiler An- kara H. 15444 numaralı siyah otomo- YURTTA OLUP BİTENLER bille Adliye binasına geldiler. Bir kaç dakika sonra da Aydemirin ideal ar- kadaşları Danış Yurdakul, Emekli Al- bay Necati Ünsalan, Emekli yarbay Mustafa Ok, Emekli yarbay Rıfkı Er- ten ve meşhur 22 Şubatçı Albay E- min Arat Aydemiri takip ettiler. Saat 15.45 de Aydemir otomobil- den indi ve Adliye binasına girdi. İlk durak Baro odası oldu. Aydemir bura- da Avukatı Saffet Olgaçla buluştu. Bu sırada gazetecilerle Aydemir ara- sında birkonuşma geçti. Bir muhabir Aydemire : "— Buraya geliş sebebinizi söy- ler misiniz?" diye sorunca, Aydemir pek am ve : Bilmem, çağırmışlar ogel- dim" yerek cevap verdi. 10 dakikalık bir beklemeden sonra saat 15.55 de Aydemir C. Savcı Muavini Cumhur Aymakoğlunun yanına götürüldü. Sa- at 16.25 de Aydemir son derece neşeli bir şekilde girdiği Savcılık odasından düşünceli bir halde çıktı. İfadenin alınmasından sonra Ay- demir, gazeteciler ye meraklılar, hep birlikte alt kata inildi. Aydemir ora- da emniyet odasına alındı ve 10 da- kikalık bir bekleyişten sonra 2. Sulh Ceza Mahkemesine çağırıldı. 2. Sulh Ceza Mahkemesinde mua- mele pek uzun sürmedi. Saat 17.10 da Aydemir, hakkında tevkif müzek- keresi kesilmiş olduğu halde Adliye merdivenlerinde gözüktü. Rengi Sso- luk ve neşesizdi. Aydemir, polis refa katinde, bir taksi ile Ankara Merkez Cezaevine gönderildi. Arkasında ideal arkadaşlarından ve gazete muhabir- lerinden başka kimse yoktu. Cezaevinin kapın önünde emekli Albayın heyecanı daha da arttı. Göz- leri dolu dolu oldu. Bu arada bir ga- zeteci : "— Bir şeyler söyleyecek misi- diye sordu. Aydemir bu suale: — Ne söyleyeyim kardeşim. Biz demir gibiyiz" diye cevap verdi ve sonra donuk gözlerle ilâve etti: ** Görüyorsunuzişte! Allah kim bu duruma düşürmesin". Bunu niz?” yecek bir şeyi yoktu. Kendinde haya- li kuvvetler vehmetmenin tabii one- ticesiyle karşı karşıyaydı. Aydemirin tevkifi, 14'lerin tem- silcilerinin başkentte (o bulundukları bir sıraya rastladığından bir muayyen çevre iki grup arasında arzuladığı iliş- kiyi kurmağa çalıştı. 22 Şubatçıları tutan bir. kısım basın makaleler döktürmeğe koyul- u.. Hele bir hâdise işleri daha karıştırdı. Aydemirin bir Hava lisesi öğrencisi olan oğlunun, babasına tak dim etmek üzere getirdiği buketin ü- zerine maksatlı olarak yerleştirilmiş 11