MUSİKİ Opera Bir tâyin Geride bıraktığımız haftanın başında Muavinliğine etmesi" için besteci Kodallı tayin edildi. Böylelikle Devlet Tiyat- rosu ile Devlet Operasının ayrılması konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Yalnız, Devlet Operasının başına bir müzisyenin getirilmesi, iki mües- sesenin teşkilât olarak da ayrılması- nı geciktirmemelidir. Bilindiği o gibi, kağıt üzerinde bu çeşit bir operasyon Demokrat Parti devrinde de denen- miş, hattâ "Devlet Operası (Genel Müdürlüğü"ne tâyinler bile yapılmış, fakat teşkilât kanunu Meclise bir türlü getirilenıediği için bu ayrılık hukuki olarak gerçekleşememişti. O- pera ile tiyatronun ayrılması, bu iki kurumun başına meslekten kişilerin geçmesi, prensip olarak Milli Eğitim Bakanlığınca da kabul edilmiştir. Bü- tün müzikseverler ve müzisyenler bu konuyu aylardan beri tartışıyorlar ve ayrılmayı ağız birliğiyle destekliyor- lardı. Geride bıraktığımız o haftanın başında Nevit Kodallının opera işle- rini tedvire memur edilmesiyle bu a- $ız birliği, bu dayanışma derhal bo- zuldu ve Nevit Kodallının bu işin eh- li olup olmadığı münakaşa edilmeye başlandı. Bazı çevrelerde, opera yö- netebilmek için müzisyenliğin yetmi- yeceği, işlerin başına lirik sahneden iyice anlıyan bir kişi getirilmediği Nevit Kodallı Bekle ve gör! 30 Kabahat Yine mi Müsteşarda ? Geçen Faruk GÜVENÇ hafta elline Ankara Radyosunun haftalık programı geçti. Ciddi müzik saatlerine göz atınca, dört yıl geriye gittim, 1958 yılının Ekim ayına... O zamanın Basın - Yayın Müsteşarı, Detrich Fiecher - Dicıkau- un bir plâğı yayınlanırken telefonu açmış ve "ne anırtıyorsunuz bu he- rifi ?" diye Müdüre çıkışmıştı. Ertesi gün radyo müdürünün başkanlığın- da toplanan bir komisyon iki önemli karara varmıştı: programlarda klâ- sik batı müziğine ancak saat yirmiikiden sonra yer verilecekti ve bir se- ans, yarım saatten daha uzun olmayacaktı. O zaman müsteşara nekadar kızdığımı, adamcağızın aleyhine yazı üstüne yazı yayımladığımı lıyorum da pişmanlık duyuyorum şimdi. Meğer suçlu değilmiş müsteşar, ya da asıl suçlu o değilmiş. Bugün aradan dört uzun yıl geçti, bir koca devrim geçti. Ne o müsteşar var, ne radyo müdürüne, çıkışan.... Ama. rad- yo yine o radyo. Yaz programlarında eldeli müzik saatleri otuz dakikayı aşamıyor yine. Kırkbeşer dakikalık iki program var, uma onları da göz- den - kulaktan uzağı, sabahın onuna atmışlar. Ancak ev Kadınlarına ve işsizlerin dinleyebileceği bir inat. Evci, bugün devlet Radosunda otuz dakikayı aşan eserlerin yayınlanmasına imkân kalmamıştır. Radyo ver- gilerini muntazaman ödeyen bir Türk vatandaşı, meselâ Bach'ın "Füg Sanatı"nı, Goldberg Varyasyonlarını Uaendel'in Su Müziği Süit ini. Beet- taoven'in üçüncü ve dokuzuncu senfonilerini, Schubert'in yedinci senfoni- sini. Berlioz'un Haneld İtalyada adlı eseriyle Kâbus-lar Senfoni ini. Brahms'ın 2. piyana konçertosunu, Çaykoyskinin beşinci ve altıncı senfo- nilerini hiçbir zaman dinleyemeyecektir. Bruckner- ve Mahler ise Türk müziksever'leri için mevcut bile olmayacak. Sesi Ankaranın sınırlarını aşamıyan İl Radyonun hesaba katmıyorum elbet de.. Türkiyeyi sadece uzun dalga Ankara Radyosu beslemek zorundadır. Doğum tarihi Cumhu- riyetin içine düşen bir radyo müdürlüğünün çoksesli müziğe programların - da daha geniş yer vermesi. Batılı Türkiyenin savunmasında baş çekmesi beklenirdi. Radyo sadece eğlendirici bir soytarı mı olacaktır, yoksa hem eğlendirecek, hem eğitecek midir? Ömrü boyunca Bruckner dinlemek ih- tiyacını duymamış kişileri stratejik mevkilere getirdiğimiz müddetçe Devlet Radyosunun İlkel çehresi değişmiyecektir. Türkiyede tencereler kapaklarını bulmakta güçlük çekmiyor. Baka- lım yarı cahiller, nüfuz tüccarları, korkaklar ve dalkavuklar şu hamura daha ne şekliler verecek! takdirde operanın düzelmiyeceği 1s- rarla öne sürülmektedir. Hattâ opera ile tiyatronun ayrılmasına taraftar olmayan Cüneyt Gökçerin, operayı tedvire bilhassa zayıf birini omemur ettiği bile söylenmektedir. Genel Mü- dür, böylelikle operayı müzisyenlerin de yönetemiyeceğini ispat etmiş ola- caktır ve iki müessesenin ayrılmasını önleyecektir. Madalyonun öbür yüzü Doğrusu, geride bıraktığımız hafta içinde Devlet Operasının kulisle- rinde imal edilen söylentilere inanma- ya pek imkân yoktur. Nevit Kodallı, son derece ağır bir yükün altına gir- miştir ve şu sıralarda bütün meslek- daşlarının yardımına muhtaçtır. Cü- neyt Gökçerin, intikal devrinde, be- raber çalışacağı adamı yakından ta- nıdığı ve anlaşabildiği kişiler arasın- dan seçmesini de tabii karşılamak ge- rekir. Herhalde Nevit Kodallıdan ö- nümüzdeki aylar içinde kimse bir mu- cize beklemiyecektir. Zaten iyice ba- tağa saplanmış olan Devlet Operası- nın ilâcını yine kendi bünyesi içinde aramak yanlış olur. Devlet Konserva- tuarının yeni kuvvetlerle besliyeme- diği bir opera, karanlıkların o içinde erimeye mahkümdur. Nevit Kodallı- nın, imza yetkisi bile olmayan bir mü- dür muavinliği kadrosunda (büyük plânlamalara girişmesine, operanın istikbalini tâyin edecek önemli adım- lar atmasına imkân yoktur. Herhalde genç besteci daha ziyade disiplin iş- lerini hale yola koymağa çalışacak ve müessesenin bünyesini büyük operas- yona hazırlayacaktır. Vakıa Devlet Operasının her zamandan çok şu günlerde "yerini dolduran" bir ada- ma ihtiyacı vardır ama, bu adamın Nevit Kodallı olmadığını söyliyebil- mek için de vakit çok erkendir. AKİS, 2 TEMMUZ 1962