TİYATRO İstanbul "Avcı'nın dramı Şehir o Tiyatrosunun, mevsim sonla- rında, Kadıköy bölümünde sah- neye koyduğu "Aman Avcı" Refik Erduranın son oyunudur. "Deli'' ye "Bir Kilo .Namus"tan sonra "Büyük Jüstinyen" ve "İkinci Baskı" ile sos- yal problemlere yönelmiş olan "Cen- giz Hanın Bisikleti" yazarı, bu se- fer, uzayı fethetmek üzere olan ça- gımız insanının en önemli meselesini ele alıyor. Bütün zekâsına rağmen zaafları, ihtirasları, kötü yönelimleri ve fikir spekülasyonlarıyla dünyamızı bu hale getirmiş olan insanoğlu, ya- rın başka gezegenleri ele geçirince. o yıldızları da kendi dünyasına ben- zetmeyecek mi? İşte "Aman Avcı" bu sorudan hareket ederek seyirciye, insanoğlundan umudunu kesmiş görü- nen, yazarın fantastik bir fikir oyu- nunu sunmaktadır. Refik Erduranın kahramanı İsra fil adını taşıyor ve yıldızları seviyor. oralarda yaşayan yaratıkların mesut bir hayat sürdüklerine de inanıyor. O- nun için, astronotların yarın Aya, ö- bür gün başka gezegenlere gidip in- sanoğlunun mayasındaki kötülük to- humunu oralara da yaymalarına en- gel olmayı aklına koymuş, yıldızlar makta bulmuştur. Yazar, ersatz" füzelerle, gökleri gözetlemekte olan radar nöbetçilerinin kolayca aldatı- labileceklerine ve bir anda kızılca kı- yametin kopabileceğine inanmakta- ır. Ama İsrafil, o kızılca (kıyameti koparmadan önce, son bir denemeye girişecektir. Toplumun çeşitli. sınıf- larından rastgele seçtiği iki erkekle bir kadını sorguya çekecek, onlara dünya görüşlerini savunmak, insan toplumunu kurtarmak fırsatını vere- cektir. Bir deneme için, telefon reh- berine bakarak, lalettayin üç seçmiş; üçünü de Şiledeki evine, nandırıcı birer bahaneyle, davet et- miş, onlara yırtıcı hayvanlara lâyık üç demir kafes de hazırlamıştır. -iti- raf etmek lâzımdır ki üçünün de şa- şılacak bir uysallıkla içme giriverdik- leri üç kafes. Erkeklerden biri kapitalist, biri sosyalist, kadın da gününü gün et- mekten başka amacı olmıyan bir op- portuniste'dir. Üçü de, demir kafes- lerinden kendi sosyal düzenlerini, ha- yat anlayışlarını ve tabii, yaşadıkla- rı Dünyayı, savunmaktadırlar, (o iki AKİS, 21 MAYIS 1962 erkeğin dil dökerek kaldıramadıklar İsrafili, osalon yosması, kadınlığını uçurmak üzere olan İsrafili, kikada, emrini yerine getirmiyen sa- ğır ve dilsiz bahçıvanı bu kararından vazgeçilebilecektir. İçgüdüsüyle ha- reket eden “sâf insan"ın sağduyusu bütün nutuklardan ve seksüel zevkler- den daha tesirli olmuş, kâfestekilerle beraber bütün benzerlerini yok olmak- tan o kurtarmıştır. Hisseden kissa: Dünyayı gene "İnsan kardeş" kurta- racaktır. Ama sağır ve dilsiz insan kardeş! Bu da yazarın atom ve füze çağının uzay yarışmaları karşısında- ki tepkisidir, -nükte ve hiciv dolu bir tepki! uiş'yl yeni bir açıdan ele alan, G Üçüncü Anouilh... Şehir Tiyatrosunun, son oyunlar a- rasında, Er sahnesine çıkar- dığı "Mağara", Kent Oyuncularının oynadıkları Aşk Efsanesi", ' Devlet Tiyatrosunun Ankara ve (Bursadan sonra şimdi İzmirde son temsillerini verdiği "Bir Don Kişot'la, aynı mev- sim içinde Türk seyircisine sunulmuş olan üçüncü Anouilh'dur. Anouilh'un Paris, hatta Alman ve İngiliz sahne- lerinde birkaç oyununun birden afiş- 1 d kaldığıdücünül! se, buna hiç şaşmamak lâzımdır. Ne var ki Şehir Tiyatrosunun oynadığı "Mağara", yazarın sondan bir önceki eseri, yani en turfanda oyunlarından biri olduğu halde, Pariste "tutma- mış" a zamanda afişten indirilmiş- tir. Parisliler şimdi OAnouilh'un bir başka eserini, Napolyon'la XVIII. Zo- "Yüz ün"ün politik ve askeri olayları ile Kadıköy bölümünde "Aman Avcı" Vurma beni Sahnedeki oyun Çok fantastik bir konuyu işlemiş ol- masına rağmen Refik Erduranın oyunu zevkle seyredilmektedir. Bun- da, bir fikir oyununu merak ve ilgi- yi devamlı olarak uyanık tutacak şe- kilde yürütmekte gösterdiği ustalı): kadar, oyunun iyi bir yorumla sahne- ye konulmuş, iyi oynanmış olmasının da büyük rolü olmuştur. İsrafil'de Mikap Ofluoğlu, Muzaf- ferde Agâh Hün, Alp'te Zihni Küçü- men, Selma'da da Muallâ Kavur, ger- çekliği olan tipler, karakterler o çiz- mişler, başka ellerde kuru bir söz yığınından öteye gitmemesi ve sıkı- cı olması pek mümkün olan bir fikir eserini ilgiyle tâkibedilen canlı, ifa- deli bir oyun halinde yaşatmışlardır. günümüzün bazı olayları arasında il- gi çekici benzerlikler kuran "La Foire d'Empoigne"u alkışlamakta- dırlar "Mağara", eski repertuvarın tezli dramlarım, hatta melodramlarını ha- tırlatan bir konuyu işlemektedir. Va- ka, XX. yüzyılın başlarında, Parisin kibar konaklarından birinde geçmek- te ve seyirciye, efendilerle onlara hiz- met edenler arasındaki münasebetle- ri göstermektedir. Bu münasbetlerin tatlı, acı hatta dramatik tarafları var- dır. İki katlı dekor bu münasebetleri ve Anouilh'un kişilerini biribirinden kesin bir çizgi, bir sosyal çizgiyle ayır- maktadır. Üst katta lüks ve ihtişam içinde, efendiler, Kont Kontes, çocuk- ları, genç Baron ve güzel karısı. Alt 29