DÜNYADA OLUP BİTENLER Öte yandan, harekete geçen SEA- TO'ya karşılık Güney Doğu Asyada komünistlerin göze görünür bir teş- kilâtları yoktur. Buna ihtiyaç hisset- medikleri gibi, böyle bir paktın ku- rulmasına da şartlar mâni olmuştur. fani, meselâ Avrupada olduğu gibi NATO ve Varşova paktları karşı kar- sıya değildirler. Bu, Asyalı komünist- lerin hem zaafını, hem de kuvvetleri- ni ifade eder. Kuvvetleri körükörüne bir merkeze o bağlılıklarından, o zaaf- ları da bugün bu merkezin münaka- şa, konusu olmasından ileri gelmekte- dir ve iste Amerikanın ganyan oyna- dığı eleman da budur. Çin ve Sovyet rekabetidir. Filhakika, Pekin ile Mos- kovanın ideolojik bir anlaşmazlık gi- bi görünen liderlik mücadelesinin As- yada yekpare bir komünist blokunun kurulmasına mâni olduğu söylenebilir. Yine bu mücadelenin, Çin tesir (o ve nüfuzunun Güney Doğu Asyaya sark- masını Sovyetlere hiç de hoş göster- meyeceği, dolayısile, tâli derecede kal- maya mahküm gibi görünen mesele- lerde Sovyetlerin Çini ereği (gibi desteklemiyecekleri de umulabilir. En azdan, Uzak Doğu İşlerini tedvire memur Dışişleri Bakan Yardımcısı Harriman'ın böyle düşündüğü anla- şılmaktadır. Ama öte yandan, dostla- rın ittifakına güvenecek yerde düş- manların ayrılığından medet umma- nın tehlikesi de ortadadır. Güney Do- gu Asyada dostların vefası az çok pla- tonik, tarafsızların durumu kaypak, bel bağlanamayacak derecede geçici düşmanların ayrılığı ise sonuna kadar bel bağlanamıyacak derecede geçici olabilir. Bu bakımdan bugün Tayland kıyılarına serpilen .Amerikan deniz piyadesine, atılan bir zar gibi bakmak mümkündür. Nitekim, Başkan Ken- nedy de perşembe akşamı tertiplediği basın konferansında bu meseleye te- mas ederken, işin sonunda Laosta bir milli birlik hükümeti kurulmasını en mesut ihtimal olarak vasıflandırmış- tır. Fransa Yalnız süvari General De Gaulle, Fransanın SEA- TO üyesi olarak Güney Doğu As- yada herhangi bir harekete katılma- sına itirazla kalmıyor. Avrupada da Sovyetlerle bir müzakere, zemini a- raştırılmasına da muhalefet ediyor. Bu noktada Adenauer ile aşağı yu- karı mutabık, Fakat onunla da mu- tabık olmadığı noktalar Var: Avrupa birliğinin şekli gibi. Bu son bahiste General kendi ka- bine arkadaşları ile de hemfikir de- ğil. Bitirdiğimiz hafta bu konuda söy- General De Gaulle Yaylım — ateşi lediği nutuk kabinedeki beş Bakanı ürküttü. Bu Bakanlar istifalarını verdiler. Yerlerine fütursuzca başka- ları tayin edildi, ve Cumhurbaşkanı hiç birşey olmamış gibi Orta Fransa gezisine çıktı. İstifa eden beş Bakan Cumhuri- yetçi Halk Hareketi Partisindendir. Yani sağ cenahına Bidault'nun hakini olduğu ve Generale karşı açıkça cep- “Raoul Salan Yüksek o vicdanınıza o kalmış." he almış olan partinin mutedil ve "Avrupalı" elemanlarıdır. Bunlar bi- dayetten beri siyasi ve iktisadi an- lamda hakiki bir Avrupa birliği tezi- ni savunmuş olan kimselerdir. Bir tâ- birle, federasyonistlerdir. General De Gaulle ise "Vatanlar Avrupası" for- mülü ile olsa olsa bir konfederasyo- nun gevşek bağları ile biribirine mer- but bir Avrupa tahayyül etmektedir. Hatta bu bir tahayyül de değildir. Cümle âlem "Avrupa birliği" diye haykırırken, pek geri, pek menfi gö- rünmemek için kerhen sarf edilmiş bir söz gibidir. Yoksa General De Gaulle için asil hedef büyük, en büyük Fran- sadır. Alem Cenevrede nükleer dene- meleri durdurmak, için kafa patlatır- ken, Büyük Çölde inadına atom dene- mesi yapan General De Gaulle değil midir? Berlin için kan dökülmesini ön- lemek maksadile çâre araştırılırken Sovyetlerle hiç bir müzakereye gir- memek tezini yine aynı General De Gaulle savunmamış mıdır? Denecek ki, ne atom denemelerini durdurma müzakerelerinden, ne de Berlin hakkındaki konuşmalardan bir netice çıkmayacağını bildiği içindir ki Fransa Cumhurbaşkanı bütün bunla- ra sırt çevirmiştir ve bu bakımdan gösterdiği realizm bir çok hayalpe- restlerin (o sızlanmalarından o yeğdir. Fakat, atom denemelerini durdurma müzakerelerinden de Berlin hakkında- ki konuşmalardan da bir netice çıka- caktır, çıkmak zarureti vardır, alâka- lılar buna mecburdurlar. Aksi takdir- de ne olacağını düşünmek ürpertici- dir. Bu da işte başka bir realizm- dir. Kaçışanlar A slında, Cumhuriyetçi Halk Hareke- keti mensubu beş Bakanın kabine- den istifa etmeleri Pompidou hükü- meti için büyük bir darbedir. Ne var ki, istifa sebebi Fransanın ana dâva- larından sayılmamakta, ancak Cum- hurbaşkanının "huysuzluğundan" ileri gelmiş bir aksilik telâkki edilmekte- dir. Nitekim istifa eden Bakanlardan Pflimlin bu hareketin partisini mu- halefete (o sürüklemiyeceğini, sâdece Avrupa Birliği bahsinde General ile olan anlaşmazlıktan ibaret kalacağını söylemiştir. Zaten Fransız kabinesi i- çin Mecliste azınlıkta kalmak da ar- tık pek mühim değildir. Ya hükümet bunu istifa için kâfi sebep addetme- mekte, yahut da Meclisin feshi müey- yidesi araya girmektedir. Ancak, böy- le bir gidişin Fransada parlemanter rejimi kemirmekte olduğu ve De Gaul- le -Allah geçinden versin- gözünü yu- munca ortaya çıkacak durumun va- hameti de kimsenin zihninden çıkma- AKİS, 21 MAYIS 1962