tarafından davet edilmemişlerdi!.. Fakat bunlardan bir kısmı, başka çevreler (o tarafından seçilip oŞüraya yollanmıştı. Şaşılacak -ama şaşılacak ne var ki?- bir nokta üraya gelen üyeler- den bir çoğunun kendilerine bir ay önce ei teklifleri ye tasarıla- rı okumadan, konular ve teklifler üzerinde düşünmeden MM gel- dikleriydi, komisyonlar seçildikten ve uzun saatleri usül tartışmaları al- dıktan sonra ancak ve güç hâlle ça- lışmaya başlayan komisyonlar, gün- demleri tesbit edip işe koyuldukların- da bu gerçek kendisini iyiden iyiye hissettirdi. Uzun günler ve aylar boyunca çalışarak hazırlanıp Şüraya getirilen raporlar, teklifler, tasarılar yığını ortasında üyelerin birçoğu şaşırıp kalmıştı. Meseleye bütünüyle o eğili nince ortaya çıkan gerçek şu oldu: Türkiyenin milli eğitim dâvası, kal- kınma dâvasından ayrı, bağımsız bir dâva değildir. Eğitim Şürası kalkın- ma dâvasının vazgeçilmez bir parça- sıdır. Böyle olunca, bütün hazırlıkla- ra hâkim olacak düşüncenin ve bu düşüncenin ışığında hazırlanacak ta- sarıların, plânların Kalkınma dâvası- na yaslanan bir yön kazanması gerek inektedir. Bunun kadar önemli bir me sele de şudur: Türkiyenin herşeyden önce bir eğitim felsefesine (ihtiyacı vardır. Şüraya getirilen teklif ve tasarı- lar yığınının bir temel eğitim felsefe- sinin ilkelerinden gıdalandığı söylene- mezdi. Yani herseyden önce yapılma sı gereken yapılmamış, Türkiyenin e- gitim sistemine verilmesi gereken yön çizilmemişti. Böyle olunsa da, günlerce sürecek tartışmalardan ve hattâ varılacak kararlardan müsbet sonuçlar beklemek, olsa olsa hayali fazla geniş kişileri memnun edebile- cekti Teklif ve tasarıların bir başka yönden de ele almak gere- kiyordu. Bu teklif ve tasanlar, letin maddi ve manevi imkân ve kay- nakları gözönünde tutularak hazırlan mamıştı. Ne yapılması lâzımdı? Bu- nun cevabını aramak kadar, "Ne ya- pabiliriz?" ve "Ne kadarını, nasıl ya- pabiliriz?" sorularına, esvap aramak, bulmak ve gerçekleşmesi, uygulan- ması mümkün tedbirleri içine alan teklif ve taşanlarla gelmek gereki- yordu. Çalışmalar ancak böyle mâna kazanabilirdi. Teklifler ve taşanlar- da ileri sürülen hususların gerçekleş- mesi için önümüzdeki on yıl içinde Türkiye bütçesinden 30 milyar ayır- mak gerekeceği anlaşılıyordu. 80 mil- yar! Türkiye bu parayı on yıl içinde bütününü AKİS, 12 ŞUBAT 1962 eğitim alanına ayırabilecek (miydi? yırmasına imkân var mıydı? 30 milyarlık bir harcamaya göre hesap edilmiş, düzenlenmiş plânların, tek- liflerin ve tasarıların uygulama şan- sı ne olabilirdi? Bunun hiç düşünül- mediği anlaşılıyordu. Gerçekleştiril- me ve uygulanma şansı böylesine az plânlar üzerinde konuşmanın havan- da su dövmekten daha farklı olabile- ceğini iddia etmek ise, en iyimserler için de kolay olmasa gerekti. Rakamların dedikleri Türkiyenin önümüzdeki on çinde 92 bini bulan ne ihtiyacı vardır. yıl i- ilköğretme- Bu nasıl karşıla- nacaktır? Şüraya getirilen o"öğret- men Yetiştirme Plânı", bu büyük ih- tiyacı karşılamaktan uzaktır. Geçen EGİTİM Üniversitesi Profesörlerinden larını ve destekleyiciliklerini de P. li senatör Cahit Okurerin yaptığı grubun ekmeğine bu husus tereyağı sürdü. Okurer ve avenesi, memleket- te ilköğretim dâvasının o hâlledilme- mesi için ne yapmak mümkünse yapı- yorlardı! Yâni bu millet en kısa za- manda hiç olmazsa ilköğretimden geçmesin de, sağlamak için, artık işlemez bir silâh hâline gelmiş olan malüm taktikler- le hücuma geçmekten geri kalmıyor- lardı. Doğrusunu söylemek ogerekir- se, bu mücadelelerinde yer yer başarı kazandıkları da oluyordu. Ba- kanlık teşkilâtında kafa dengi kim- seler de bulmuşlardı. VII. Eğitim Şürası çalışıyor Havanda osu dövülüyor yıl üç sınıflı öğretmen okullarına 7650 kişi başvurmuş,, bunun ancak 1800 kadarı okullara kabul edilebilmiştir. Altı sınıflı öğretmen okullarına mü- racaat edenlerin sayısı 18 bini geçtiği hâlde, sâdece ve sâdece 1700'e yakın sayıda öğrenci okabul edilebilmiştir. Bu yalnız İlköğretim bakımından görülen acıklı durumdur. Orta Öğ- retimin durumu bundan parlak değil- d Önümüzdeki on yıl içinde yılda ortalama 3300 ortaokul öğretmenine ihtiyaç vardın Oysa bugün 5 eğitim enstitüsünden ortalama 800 kadar Öğ- retmen çıkabilmektedir. özellikle ilköğretmen yetiştirmede izlenecek yol da açık ve seçik değil- dir. Şüraya getirilen teklifte Köy Enstitülerinden vebadan kaçılır gibi kaçılmıştır. Akıl hocalıklannı İstan- Memleketin istediği neydi? Bu önemli değildi. Köy enstitüleri den- di mi, Okurerlerin akıllan başların- dan çıkıyordu. Ama bir de memleket gerçekleri vardı. Bu gerçeklere uy- gun adam yetiştirmek gerekiyordu. Şüranın alacağı kararlar, ların uygulanması ne olacaktı? Bu şimdiden kesin olarak bilinemezdi a- ma, memleket bünyesine ve gerçekle- rine uygun düşmiyecek hiç bir kara- rın ne uygulama imkânı olacaktı, ne de bir yaran e Bu da gün kadar açık bir ge Şüradaki le e ie ve "es- kiler" olmak üzere ikiye ayrılmış du- rumdaydı. Yeniler, devrimci ve genç eğitimcilerdi. Eskiler, alışılmış düze- ni bozmak istemiyenlerle Okurerler tarifesiydi. öğretmen Yetiştirme Ko- 17