EGİTİM Yavuz tarafından- tesbit edilen "E- gitim Danışma Kurulu" üyeleri şun- lardı: Başkan İstanbul Teknik Üni- versitesi Makina Fakültesi Ord. Prof. Dr. Ratip Berker, Orta - Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü Prof, Dr. Turhan Feyzioğlu, Eğitim Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Fahir İz, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinden Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Milli E- ğitimi Bakanlığı Müsteşarı Nuri Ko- damanoğlu, Karayolları eski Umum Müdürü Orhan Mersinli, gazeteci E- mil Galip Sandalcı, eski Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı (o Reşat Tardu, İstanbul Üniversitesi İçtimaiyat Ens- titüsünden D rhan Tütengil, Eğitim Milli Komisyonu üyesi Ekrem Üçyigit, eski Milli Eğitim Bakanla- rından Hasan Ali Yücel. üyeler arasında "eğitimci" o- larak bilinenlerin sayısı ikiyi üçü geç- miyordu. İtiraz ve hoşnudsuzluk da buradan geliyordu. Eğitim herşeyden önce bir ihtisas isiydi. (Memlekette yıllardan beri bu alanda çalışmış, e- ser vermiş, emek vermiş kişiler var- dı. Bunların "Eğitim Danışma Kuru- lu" üyeliğine alınmamış olmasının sebepleri bilinmiyordu. Mantıki vs haklı bir izahın da nasıl yapılabilece- ği meraka değerdi. Meselâ, Öğretmen derneklerini temsil eden kimse yok- tu. Karayolları Umum Müdürlüğünü başarı ile yapmış olmasına rağmen bir Orhan Mersinlinin "Eğitim Da- nışma Kurulu" Üyeliğine seçilmiş ol- masını anlamak pek mümkün olmu- yordu. Kurulun teşkil tarzı hakkın- daki ilk sert tepki Cumhuriyetteki bir yazısıyla Cahit Tanyoldan geldi. Aynı gün, eğitim konularında bilgi ve ihtisası bilinen Hıfzırraahman Ra- şit Öymen de Vatana verdiği demeç- te bu yetersizlik üzerinde ısrarla du- ruyordu. Hakikat şuydu ki, kurulun on kişiden ibaret olması pek de kâfi değildi. Sonra da, pedagoji alanında çalışmış, modern eğitim sistemlerini takip etmiş, fiilen bu işlerde çalışa- rak tecrübe edinmiş, her bakımdan yeterliliğini ispat etmiş mütehassıs- lar vardı ve bunlar komisyona neden- se alınmamıştı. İlk esaslar Geçen haftanın sonunda cuma günü yapılan bir basın o toplantısıyla, "Eğitim Danışma u"nun ilk tesbit ettiği esaslar basına açıklandı. Bu toplantı da, basın mensupları için oldukça sürprizli geçti. O günün sa- bahı gazeteciler basın toplantısı ya- pılacağı bildirilerek Oo çağrılmışlardı. Sonra Başkan tarafından, basın top- lantısının saat 14,30 da yapılacağı ve gazetecilerin, bu haberi verme için kendileri tarafından o çağrıldığı söylendi. Gazeteciler bu oldukça aca- 30 yip çağrı şeklinden hiç bir şey anla- mamışlardı. Toplantı 14.30 da yapı- lacaksa bu husus pekâlâ telefonla da söylenebilirdi. Gazeteciler bu acemi çağrı şeklini bir "Lâ Havle" çekip kabul etmekten başka çıkar yol bu- lamadılar. Komisyonun tesbit ettiği ve bası- na açıkladığı ilk esaslar şunlardı: E- gitim Milli Komisyonu raporu iki e- saslı temel fikre dayanıyordu. Bun- lardan biri "demokrasi ruhu", öbürü "ferdiyetçi -individualiste- bir eğitim anlayın". Komisyon, rapora hakim olan eğitim felsefesinin birinci temel fikrini, yâni "demokrasi ruhu"nu ü- zerinde tartışma dahi yapmadan ka- bul ediyordu, Ancak "bu konuda te- menni edilecek husus, bu anlayışın samimi olarak ele alınması ve okulla- rın bütün faaliyetleri, bütün organi- zasyonları ile çocukları başarılı de- mokratik bir hayata (hazırlayacak bir lâboratuvar hâline getirilme- si"ydi. Rapora hakim olta ikinci te- mel fikre, yâni "ferdiyetçi bir eği- tim anlayışı"na gelince, burada ko- misyon gerçekden son derece isabetli ve yerinde olarak bu anlayışı mem- leket gerçeklerine uydurmanın daha doğrusu e göregililiğihi ileri sürüyordu. Eğitimin hedeflerin den biri de elbette -ve le emmi tik bir bünye içinde- ferdin kaabili- yetlerini serbestçe geliştirmesini te- toplumunu en mindi. Ancak, Türk kısa yoldan "batı uygarlığı içindeki şerefli yerine götürecek eğitim anla- yışının, yalnızca bu ferdiyetçi eğitim sistemi olup olmadığı üzerinde dü- şünmek" gerekiyordu. Eğitim işi top- lumla sıkı sıkıya ilgiliydi. Toplum, okul vâsıtâsiyle kendi (o ülkülerinin gerçekleşmesini isterdi. o Ferdiyetçi- likle toplum anlayışı iyi bir eğitim plânı içinde pekâlâ yer alabilirdi. Komisyonun, tesbit ettiği bu prensipler -hele içinde (o bulunduğu- muz şartlar içinde- yüzdeyüz mem- leket gerçeklerine uygun düşüyordu. toplumun faydasını kendi çıkarından üstün tutacak bir ruh ve anlayışta bir neslin yetiştirilmesindeki lüzum ve zaruret ortadaydı. Komisyon ayrı- ca okul ile aile arasındaki işbirliği, Okul ile hayat ayrılığının kaldırılma- sı, hayattan korkan nesiller yetiştir- mekten kurtulunması, eğitim siste- mimizin "az sayıda da olsa" ilkoku- lu bitirdikten, lise veya yüksek tahsil yaptıktan sonra meczuplara, lere mürit yetiştirmemesi, hiç temas edilmemiş olan ama eğiti- min esas ilkeleri arasında bulunması gereken güzel sanatlar konusunda 1s- rarla durulması gibi önemli meselele- ri de, eğitim sistem ve felsefemizin temel prensip ve gayeleri arasında görüyordu. Bunların, isabeti üzerinde tartışılamıyacağı ise gayet açıktı. AKİS, 12 EYLÜL 1960