teşhisti. Ancak bir noktada Paşalar- dan birinin daha cesaretli vaziyet al- ması fikir beraberliğini daha belirli hale sokacaktı. Evvelâ İnönü, Türk ocemiyetini, dâvalarını demokratik yoldan halle- debilecek olgunlukta görüyordu. "Oy kaygısı taşıyan partilerin halledeme- yecekleri bir takım meseleler" in bu- lunduğu yolundaki sathi veya arka düşünceli görüşlere asla iltifat etmi- yordu. Bu görüş için Gürsel de "Bu, Türk milletine bühtanda bulunmak- . C.H.P. Genel Başkanı Türk cemiyetinin demokrasiye ait başlangıç rahatsızlıklarına omukave- ve çok partili hayatı o güvenle açmış- tı. İnönü onbeş senenin sonundaki kazançlarımızın kayıplarımızdan faz- la bulunduğunu belirtti ve demokra- tik yoldan ayrılmanın bahis mevzuu olmadığını bir defa daha ii koy- du. Tıpkı Menderes gibi " ket demokrasiyi kaldırmaz” memleketi ancak ben cennete çeviri- rim" edebiyatıyla bu mevhum vasıf- ları tatbik mevkiine demokrasiden apayrı bir sistem içinde koymağa heveslenenler oböylece (o karşılarında Gürselden sonra İnönüyü de buluyor- lardı. İnönü, seçimlerin tarihi konusun- nel Başkanı İdaresinin vazifesini seçimle kurula- cak Büyük Meclise devrederek şe- ref içinde son bulmasını uygun bulu- yordu. Böylece bir ara acele" ve "sürat" mefhumlarının birbirine ka- rıştırılması neticesi (osanki Gürselle İnönü başka başka şeyler söylüyor- larmış gibi yaratılan hava dağılmış oluyor, iktidarı bugün elinde tutan liderle bu iktidarı yarın devralması en ziyade muhtemel lider D.P. nin kirli mirasının tasfiyesinin ne kadar zamana muhtaç bulunduğu nokta- sında aynı kanaati taşıyorlardı. Demek ki Türkiye, bir fasıla ba- his mevzuu olmaksızın demokratik hayat içinde ilerleyecek ve bunun i- cabı olan serbest, dürüst seçimler en geç 1961 Ekiminde yeni sistemi ku- racaktı. Peki, ihtilâlin tatbikçileri ve onların emniyetleri ne olacaktı? Mil- letin bu fedakâr evlâtları kendilerini millete oadamışlardı, bu bakımdan şahsi emniyetlerini (okendileri kaale almıyorlardı. Ama tecrübeli bir dev- let adamı olarak İnönü onların şahıs- larının emniyetinin yaptıkları işin emniyeti mânası taşıdığını görüyor- du. Bu yüzden o mevzuda gelecek ik- sidaları angaje eder tarzda tam bir teminat vermeyi faydalı, lüzumlu gördü. İnkılâpçıların kendi idealleri içinde seçecekleri yolu da millet ve 10 Bir Takdir Bir Tenkit Devlet radyosu, artık milletin radyosudur. Devletle hiç bir alâkası bu- lunmayan İsmet İnönünün mesajı, ana hatlarıyla,, radyolar tara- fından yayınlanmıştır. Sâdece Devlet radyosu değil, Anadolu Ajansı da yeni idarecilerinin verdiği istikamet içinde memleketin haber ajan- sı haline girmiştir. İsmet İnönünün demeci, tam metin halinde bu ajans tarafından gazetelere duyurulmuştur. Bunlar, sevinç uyandıran hare- ket tarzlarıdır. Gerçi alâkalılar, eski alışkanlıklar neticesi, ismet İnö- nü ersona grata" mı, yoksa "persona non grata" olduğunu selâhiyet sahiplerinden sormuşlardır. Cevap, selâhiyet malini in şe- ref Veren bir cevaptır ve aslına bakılırsa tabiidir. İsmet İnönünün de- meçinin tam metin halinde Anadolu Ajansının bültenine alınması emri Başkentten verilmiştir. Radyolar da, aynı emre uyarak C.H Başbakanının sözlerinin ana hatlarını millete duyurmuşlardır. Ancak, bir ikazı alâkalılar -selâhiyet sahipleri değil- dikkatle din- lemelidirler. Menderes devrinde yaşamıyoruz. Zihniyet tamamile de- gişmiştir. Haber vasıtaları için "persona grata" ve "persona non grata" olmamak gerekir. Haber vasfı taşıyan her hâdise, bu vasıtalar için makbul ve muteber sayılmalıdır. O bakımdan, cuma sabahı İnönü ta- rafından verilmiş demeçin hiç olmazsa aynı akşam haber bültenlerin- de duyurulmamağı bir meslek ayıbıdır. Anadolu Ajansı Heybeliadaya muhabir göndermekle mükellefti. Bu muhabir demeçi Ajans, Başkentten izin istemeksizin demeçi yayacaktı. hattâ kabilse Öğle yayınlarında günün en mühim hâdisesini verecek- lerdi. Bunların yerine Ajansın bülteni gazetelere gece geç vakit dağı- tılabilmiş, radyolar ise demeçten haber saatlerinde değil, "Gazetelerden özetler" saatlerinde bahsedebilmişlerdir. Cuma akşamı meselâ İstanbul radyosunu merakla açan vatandaşlar birinci haber olarak Milli Eğitim Bakanının bir kaç sözünü, ikinci haber olarak Sıddık Sami Onarın açık- lamalarını, üçüncü haber olarak ise Kızılayın Beyoğlu İstiklâl şubesi- nin yardımlarını dinlemişlerdir. İnönünün sözlerine ancak ertesi gün sura gelebilmiştir. Bu, zihniyet değiştiği halde elemanları odeğiştirememiş olmanın hazin neticelerinden biridir. İşte, radyo artık milletin radyosudur. Ama ne çâre.. Ona haber yetiştirenler, onda okunan bültenleri hazırlayıp gönderenler eski kafalarını muhafaza ettikçe ohavanda su dövmenin önlenmesi imkânı bulunabilecek midir? Allah rızası için radyoların haber bültenlerini bir tek gün dinleyi- niz ve söyleyiniz: Haberleri böyle veren bir radyo nerede görülmüştür ? Sukarno Endonezyası veya Lumumba Kongosundan, yahut Ture Gine- sinden başka? Bu, zihniyet ıslahatından sonra eleman ıslahatı zamanı- nın geldiğinin açık delilidir. yarınki idareler hürmetle karşılaya- caklardı. Her halde, işbaşından ayrıl- dıkları gün şerefle ve minnet duygula rıyla sarih olarak tarihimizin bir say- fasının yazarları sıfatıyla kalplerdeki yerlerini alacaklardı. o Böylece, Ba- yar - Menderes rejiminin iki paralık ettiği tarih anlayışı ve mânevi mef- humlar da kendilerine alt mevkileri cemiyet hayatında yeniden kazana- caklardı İhtilâlin mânası İnönü, bir noktada ciddi vaziyet ta- kınıyordu. İhtilâlin mânasını de- giştirenlerin oyunları mutlaka mille- tin gözleri önüne serilmeli ve 27 Ma- yıs hareketinin bütün meşruiyetini, asaletini yok edecek bir yorum tarzı ihtiyatsız beslenilmeliydi. Mayıstan önceki Türkiyede birbirlerine zenini kaybetmiş, ordu da siyasi ha- yata müdahale ederek taraflar ara- sında yüksek hakemlik O vazifesini üzerine almıştı. Bu, Bayar - Mende- res rejiminin bâzı sertlik tasarrufla- rında haklı bulunduğunu ileri sürme değil de neydi? Zaten Menderes, da- ha ihtilâlin ilk günlerinde (oGürsele "Aman ne iyi ettiniz, kardeş kavga- sını önlediniz, varolunuz" demek yüz- süzlüğünü bu düşünceyi (o kafasının arkasında o taşıyarak o göstermemiş AKİS, 12 EYLÜL 1960