YURTTA OLUP BİTENLER ama bir türlü süz — geçiremiyoruz. Evden uzun eşek, saklambaç oynıya- cağız diye çıkıyorlar, sonra da gidi- yor, yoldan gelip geçen otomobilleri taşlıyorlar." Arkadan dudaklarında zor tuttuğu kahkahasını koyvererek "Siz de pek hayalperestmişsiniz ha- ni" diyecekti. "Ne yol kesilmesi? Ne silâh atılması? Bunlaren kabası onüç ondört yaşında köy çocukları. Köp- rünün orda dururlar, her geçen ara- bayı taşlarlar. Silâh sesini nereden çıkardınız'? Ya atlara binip kaçma- yı? Buralarda biz, böyle çoluk ço- cugu eşeğe bile bındırmeyız değil ki at Telaşlı ve vehimli yolcular, kafa- ları önlerine eğik kahveden çıkacak- lardı. Arabalarına binip Ankaraya doğru yollarına devam — edeceklerdi. ma demode şair kılıklısı bir türlü tatmin olmıyacaktı "Hayır" diyecek- ti, "bu bir araba taşlaması olamaz, silâh sesini kulagımla duydum, hem sonra ya o arına binip kaçanlar, ya nal seslerı" Hayatımıza — kastet- mişlerdi. Bu muhakkak bir eşkiya çetesiydi İnsan bu kadar da yanıl- maz ki canım!" Yanında oturan arkadaşı ve di- reksiyon başındaki — şoför başlarını sallıyarak tasdik — edeceklerdi. Doğ- ruydu, insan bu kadar da yanılamaz- kil Ama Allahtan, evhamlı yolcular o gece Bâlâda kımseyi bulamadılar. Böylece ortalık velveleye verilmedi. Bâlâ yoludur bu! Çocuklar, seneler var ki gelip geçen otomobillere taş atarlar. Bir türlü lâf dinlemezler. Onların taşlaması da, işte, mesele haline getirilir ve bu mesele de, ü- lünç olunmak istenmiyorsa, bir da- ha ağza dahi alınmaz! Kazalar İskambilden şato B u haftanın başında Pazartesi gü- nü akşamı, Ankarada B.M.M. nin hemen alt tarafındaki Yenimahalle o- tobüs durağında kuyruğa girmiş ha- ni şu kopasıca kuyruklardan birine- otobüs bekleyenler birden, ta kulakla- rının dibinde gök gürültüsüne benze yen bir ses duyarak irkildiler. Herkes dehşetle birbirine, sonra da gökyüzü- ne baktı. Evet gok hakikaten bulanık ve yıldızsızdı. Neredeyse bir yağmur boşanacaktı ama, gürültü oradan gel- . Durakta bekleşenlerin duy- gurultunun üzerinden daha bir saniyenin onda biri kadar bile za- man geçmemişti bi kadının "Aaaaa!" diye hayretten ve şaşkın- lıktan boğuklaşmış sesi duyuldu. A- kabinde de bütün gözler feryat eden kadının gösterdiği tarafa döndü. Ka- dın, eliyle otobüs durağının hemen karşısındaki Spor Sarayını gösteri- ordu. Durakta bekleşen yüzlerce Ye- nimahallelinin de ağzından aynı an- da "Aaaa!" nidaları döküldü. Fakat bunlar, birden ortalığı kaplayan cam şangırtıları, muazzam blokların yu- 16 varlanmasından dogan korkunç gü- rültüler arasında eriyip gitti. Duraktakiler korku ve şaşkınlık- tan dillerini yutmuş gibi hareketsiz . Gözlerine ve kulaklarına i- nanamıyorlardı. Nasıl olurdu? Nasıl olurdu da daha iki dakika evvel kar- şılarında bir kale gibi dikilen kosko- caman, muazzam bina bir anda çöker, yok olurdu? Bu aklın alacağı şey de- ğildi. Aklın alacağı şey değildi ama, işte olmuştu. Ankaranın en sevimsiz, ama en muazzam binalarından biri, beşbin kişilik Spor Sarayı yerle bir olmuştu. Şaşkınlık, hayret ve korku kısa bir zamanda yerini meraka terk- etti. Duraktakiler, sıralarını bile kay- betmek pahasına yolun karşı tarafı- na, Spor Sarayının bulunduğu yere doğru koştular. Ama korkudan kim- se yıkıntının olduğu yere sokulamı- "Kernal Aygürn Canınız sağ olsun yordu. Toprak cam kırıkları ile dol- muştu. Binanın Shell teorisine göre yapılmış muazzam bir kabuk teşkil eden çatısı, sanki bir kâğıtmış gibi yırtılmış, ortaya doğru — göçmüştü. Etraftaki istinat duvarları ise, gene birer kâğıt gibi kırılıp dışarıya doğ- rTu kıvrılmıştı Herkes şaşırmış, bu a- cayip ve inanılmaz manzarayı seyre- derken birden bir ses yükseldi, "Gece bekçisi içerde kaldı!" Bu —canhıraş feryat bütün tüyleri ürpertti. Içerde kalan insanın enkaz altından sağ çık- masına imkân yoktu. Bina öylesine yıkılmıştı. "Bekçi içerde kalmış, bek- çi içerde kalmış" fısıltıları kulaktan kulağa dolaşırken ortaya, üstü başı toz toprak içinde perışan bir. adam çıktı. Durmadan "Şükür Allaha, şü- kür Allaha" diye haykırıyordu. Kor- kudan dilleri bağlanmış seyirciler he- men adamın etrafını sardılar Adam Spor Sarayının gece bekçisi Satılmış Şenverirdi. Satılmış etrafını sara ra hadıseyı şöyle anlattı üst atındaydım. Merdıvenden büfeye dogru iniyordum. Birden bir gürültü oldu. Neye ugra— dığımı şaşırdım. Gökten tuğla yağı- yordu. Hemen kapıya koştum, dışarı çıktım. Ben zelzele oluyor sandım Zelzele olmadı mı? Bu korkunç hâdisenin cereyanın- dan bir kaç dakika sonra hâdise ye- -ine yetişen Ankara Valisi — Kemal Aygün ve Emniyet Müdürü bina yı- kıntısı etrafında derhal bir kordon kurdurdular. İçerde başka insan olup olmadığı araştırıldı. Mesut bir tesa- düf eseri olarak, hemen pek çok ak- şam binlerce Ankaralıyı sinesinde toplayan salonda o akşam kimseler yoktu. Bina dahilinde ikamet eden Salon idare amiri Ferit Okay ve aile- si gürültüyü duydukları anda zelzele oluyor korkusu ile derhal dışarı koş- muşlar ve burunları bile kanamadan kurtulmuşlardı. İtfaiyecilerin ve polisin kurduğu kordonun arkasından garip garip yı- kıntıyı seyreden ve inanmaz gözlerle an Ankaralılar - sayıları bir anda bınlerı bulmuştu- birden ilk gürültü- pek andıran bir ikincisi ile bir kere daha yerlerinden hopladılar. A- ma bu seferki telaş ve korkuları bo- şunaydı. Zira gürültü gök gürültüsüy- dü ve bunun ardından da şakır şakır yağmur yağmaya başladı. B_ı_ı ne biçim iş? ç milyon 1ira sarf edilerek yaptırılan ve tam 27 Ekim 1957 seçimlerinin arifesinde Görülmemiş Kalkınma memleketi Türkiyenin ö- vünülecek eserlerinden biri diye orta- ya konulan bu muazzam bina nasıl o- lur da böyle aradan sekiz ay gıbı kısa bir zaman geçtikten sonra bir gece, durup dururken yıkılır? Buna bu sa- tırların yazıldığı ana kadar hiç kim- senin aklı ermemiştir. Bu mevzuda en selâhiyetle konuşabilecek insan- lar sayılan mühendisler ve mimar- lar bile bir cevap bulamamakta ve hayretlerini ifade etmektedirler. Yir- minci asrın tam orta yerinde, milyon- lar sarf edilerek, fennin en son icatla- rından faydalanılarak hazırlanan dev bir bina nasıl olur da iskambilden bir şato gibi bir an içinde göçüp gi- der? Şüphesiz ki, yerinde yapılacak uzun araştırmalar ve tetkikler bu sualin cevabını gün ışığına çıkara- caktır. Ancak bu arada ilk plânda öne sürülen ihtimal bir inşaatın ya- pılmasında ana temelleri teşkil eden hesap, malzeme veya rol işle- rinden birinin kıfayetsızlıgı neticesi böyle bir hadisenin olabileceğidir. Pek çok mühendise göre Spor Sara- yının inşası sırasında ya vahim bir hesap yanlışlığı yapılmıştır ya da malzeme suistimali bu neticeyi mey- dana getirmiştir. Bir başka ihtimal de, binanın kontrollarının tam edilmemesidir. Her ne kadar bu bina- AKİS, 7 HAZİRAN 1958