durum arz etmediği gibi kongrede konuşulmamıştır. Esasen hususi ha- yatıma taalluk eden bu mesele sizle- ri asla alakadar etmez. Beraat kararım alarak iktidardan çekilmeği düşündüğüm hakkındakii- maya gelince, dört senelik hayatımın bilançosunu bütün açıklı- ğı ile istenilen anda vermeğe alışmış Ve daima alnımın akıyla emaneti ye- ni seçilen arkadaşlara devretmiş bir insan olarak her cemiyetcinin nor- mal kanuni mevzuat çerçevesınde ib- ra alması şüphesiz benim de a et- tıgım bir şeydi. Bu mevzuda Bera— at" kelimesi yerine cemiyetler kanu- nundaki ibra tabirini kullansa idi- niz hüsnüniyetinizden asla şüphe et- meyecek ve bu bölüme Cevap vermek lüzumunu —hissetmeyecekt Kongrede iki bırlıgın aldıkları karar neticesinde yeniden seçilmek ihtimalini önleyerek başkanlık yolunu bana tıkadıklarına dair protokol gayri vakidir. Zira mezkür birliklerin yeniden aday olmam ve sadece ismen T.M.T. Federasyonunun başında bulunmam hususundaki günlerce ve devamlı 1s- rarlarım kabul etmeyerek liyakat ve temsil kudretine inandığım bir başka arkadaşımı desteklemek süretile ka- zanması yolunda çalıştım. İzmirde Genel muhasiple genel sekreterin rehin bırakılması diye bir şey yoktur. Sadece kongre hesap- larının tasviyesi gayesine — matuftu. Saygılarımla.. Türkiye Milli Talebe Federasyonu 13. devre genel Başkanı Ethem Özdemir Röportaj Asayiş berkemal... Hâdise geçenlerde birgün başkentte, Bâlâ yolunda cereyan etti. Saat akşamın — onuydu kametinden gelen ba, birden Aacı bir frenle dur- du. Gecenin sessizliği içinde ku- lakları tırmalayan bir ses, arabamn arka camına çarpan bir cismin çı- kardığı ses otomobildekileri telâşa vermişti. Öndeki şoför ve arkadaki iki adam otomobilden inip derhal ye- re yattılar. Ensesinin üzerine yıgıl mış bol saçları ile demode bir şairi andıran kısa boylu, esmer adam ar- kadaşına ve şoföre "başınızı kaldır- mayn diye fısıldadı. Korkudan se- si çatallaşmıştı. Uzandıkları yerden Kırşehir — isti- siyah bir ara- etrafını — endişe ile .süzen tıknaz, karayağız arkadaşı ise "silâh attılar, tabanca kurşunuydu bu" dedi bu arada da arabanın şoförü, hemen gerilerinde kalan köprünün arkası- na duşen tepede bir takım karaltılar Ö "işte, işte oradalar!” diye Kameri ayın ondorduydu Otomobilin hemen yanıbaşında siper almış üç kişi, ay ışığı altında efsane- vi şekillere giren dağlara, busbutun büyük gözüken köprüye ve gü ten bir yol gibi uzayıp giden Kızılır— AKİS, 7 HAZİRAN, 1958 YURTTA OLUP BİTENLER Balanm umumi görünüşü “Şu piç kurularının yaptığı işi görüyor musunuz ?" mağa vuran bir takım gölgelere en- dişeyle baktılar. Derken gecenin ses- sizliği ıçınde şoförün sesi yeniden duyuldu "— Işte işte, atlara bindiler ka- çıyorlar". Onsekizinci asrın Şiir kitapların- dan birinin içinden çıkı vermiş ro- mantik bir şairi andıran kısa boylu, gaga burunlu adam şoföre, "kulağı- nı yere daya, yere daya kulağını, nal seslerini daha iyi duyarsın" dedi. Şo- för emredileni yaptı ve biraz sonra da "sesler gittikçe uzaklaşıyor, kaç- tılar" diyerek yattığı yerden doğrul- du. Toprakta hâlâ tam siper yatan iki adam da ondan cesaret alarak, ama gene de ürkek kalktılar. Toplu- ca karayağız olanı "anlaşılan eşki- yaydı bunlar, yolumuzu kesecekler, bizi soyacak lardı" dedi. Demode şa- ir tiplisi ise, "Allah Allah, bu mem- lekette asayiş de mi kalmadı? Yol- dan geçen otomobilin üzerine ateş a çıyorlar yol kesmeğe kalkışıyorlar, Hem de şurada. Bâlâya iki adım ka- la bir yerde, Ankaranın başkentin burnunun ucun diye mırıldandı. Sonra, endişe ıçınde etraflarını bir kere daha kolaçan edip otomobilin arkasına eğildiler. Arka camda yu- varlak ufacık bir delik açılmış ve cam boydan boya çatlamıştı. Esmer, karayağız olan yolcu, belki de eski mesleğinin — verdiği bir — ihtisasla, “kurşun — deliği bu" dedi, " çok yakından atılan bir kurşunun aç- tığı delik!" Sonra demode şaır kı- lıklı yol arkadaşına dönerek "geçmiş olsun, verilmiş sadakan varmış, cam tam senin oturduğun yerden delin- miş, iyi ki bir yerine isabet etmedi, yoksa bir anda giderdin, tekrar tek— rar geçmış olsun hepimize geçmiş olsun" dedi. Şoför yerine oturdu. Yolcular da. Heyecan ve korkudan ağızlarındaki tükürük bile kurumuştu. Araba ye- niden hareket etti ve süratle Bâlâya doğru yola çıkıldı. Biraz sonra Ba- lâdaydılar. O saatlerde Balalılar çok- tan yatmışlardı. Ufak kasabanın i- çinde, hemen hiç ışık yoktu. Kahve- haneler bile kapanmıştı. Allahtan. Yoksa, bunlardan birinin önünde du- racaklar ve geçirdikleri heyecan ve korkudan yüzleri sapsarı, elleri a- yakları titriyerek içeri gireceklerdi. Kahvede dama, altmışaltı, — pişpirik ve tavla oynayanlar, böyle gecenin hayli geç bir vaktinde, birden bire içeri giren bu. korkudan gözleri bü- yümüş insanları görünce oyunlarını bırakıp merakla etraflarına, toplana— caklardı. Hâdiseyi büyü r heye- can içinde, demode şaır kıhklı yol- cu anlatacaktı. Söze “"yolumuzu eş- kiyalar kesti, uzerımıze ateş ettiler, canımıza güç kurtardık" diye başla— Hikayesini bitirdiğinde ko- ca kahvede bir adır kopacak- tı. Oyunlarının başından kalkıp et- raflarını saranlar yeniden masaları- na donerken hem kahkahayla güle- cek, hem de gece yarısı kendilerine kur masalı anlatan üreksiz misa- firlere acıyarak bakacaklardı Hadı senin kahramanları ise, kahve camlarım bile sarsan kahkahalar ve tezyif edici bakışlar altında şaşıra- caklar, hayretle etraflarına bakacak- lardı. Derken kahvedekilerden biri onların meraklarını tatmin edecekti: "Bu" diyecekti "gene bizim piç kuru- larının işi, o kadar da tenbih ettik 15