Göz yumunca, işte böyle olur! B undan bir müddet evvel, An- karada basınla alâkalı bir hâ- dise cereyan etti. Ankara savcı- sı bir, yandan Anayasaya, taraftan mert Basın — Kanununa münakaşasız aykırı bir teşebbüs- e bu mecmuayı, daha neşrinden evvel toplamaya kalkıştı. Matbaa- yı polislere bastırdı, gece vakti bulduğu mecmualara el koyda, fa- kat kendisini yaman bir sıırprız beklediğinden ertesi sabah mü- sadere kararının iptali cihetine git- meye mecbur kaldı. "AKİS hâdi- sesi", en yüksek alâkalı dahil, her- kesin malümudur. Hikâyeyi yeni- den anlatmaya lüzum yoktur. Ha- “rlatılması gereken cihet, kanuıı "basın suçu neşirle teke e- der" dediği halde böyle bır suç tekevvün etmeden fütursuzca ha- rekete geçmek cesaretini kendinde veya yukarılarında bulan Ankara savcısı hakkında o günden bugü- ne hiç bir muamelenin yapılmadı- ğıdır. Telgraflarla hâkimleri emek- liye sevkeden, vazifelerinden alan Bakanlık en ufak bir aksülamel gostermedı Anayasaya da, Basın Kanununa da ı bir hareket, bu' Takıbatsız kalır mı? Kaldı, iş- Ama ne oldu" Geçen haftanın unda da İstanbul savcısı, aynı f'uturs zlukla, bır gündelik gazete- de neşredilecek bir romanı menet- ti. Roman neden bahsedecekti, a- için sebep olacak mıydı, bir suç ıhtıva edecek miydi ? Bütün bunl. düşün çıkmadı. — Savcı gece yarışma yakın gazetenin me- sulü ile romanın muharririni nez- dine celbetti, onlara ihtarda bu- lundu. Tabii alâkalı zatların bu ihtira, bu "höt"e niçin kulak ver- diklerini anlamak kolay değildir. Kanuni hiç bir müeyyidesi olmayan böyle bir ihtara aldırış bile etme- yebilirler, romana ertesi gün başlı- yabilirler ve İstanbul savcısını hoş- lanmayacağı bir sürprizle karşı karşıya bırakarak Tekelonya Cum- huriyeti adını taşıyacak tefrikada en alıngan kimselerin alınmasına mahal vermeyecek bir mevzuda söz açabilirlerdi. O takdirde bay Sav- cı, elleri böğründe kalırdı. Ne ise!. Fakat, Adalet mekanızmasının emirleri tebliğ mi etmektir? Suç tekevvün etmeden takibata mi nanın söz hakkından başka şey olmadığını pek âlâ bilir. Kanunlar serttir, kanunların tatbikatı ü- zücüdür. Bütün bunlar yetmiyor- muş gibi, şimdi de — savcılar bir sansür memuru edası takınmışlar, gazetecilerin şiyanet meleğı kesi- le yazılarını evvelden öğren- meğe başlamışlardır. Adalet meselesini politika mü- nakaşası haline getirmemek elbet- te ki iyidir. Ama, lütfen söyler mi- siniz, bunu o hale getiren bizzat savcılar ve kanunsuz hareket eden savcıları hizaya çağırmak Jlüzu- munu geç duyan Esad Budakoğlu değıl midir? Bir Bakan, büyükle- in beğenmediği kararları veren hakımlere müdahale etmez. Yoksa, fütursuz savcılara müdahale et- mez değil.. Halbuki, — beslenilen bütün ümitlerin aksine, maalesef, evet maalesef savcılara, kulakları- nı gelecek fısıltılara kapamak ce- saretini Budakoğlu da, hareket tarzıyla — verememiştir. — Bilâkis, dan yüzde yüz kanunsuz bir mua- mele karşısında hareketsiz kalmak- la ister istemez tasvıpkar sayıla- cak bir durum almış, "AKİ disesi" nden sonra "Tekelonya hâdisesi" ni adeta elleriyle hazır- lamıştır. Bunu, mesuliyetler ceza- sız kaldıkça yeni yeni hâdiselerin takip edeceğini tahmin için kâhin olmaya hiç lüzum yoktur. Budakoğlunun harekete memnuniyetle görülüyor. savcısı hakkında yaptırılmayan soruşturma, İstanbul savcısı hak- kında yaptırılıyor. Bari. soruştur- ma bir ibret teşkil edecek neticeye kadar ulaşabilse... Adalet müessesesini, savcı ku- laklarına fısıldamalardan — sadece bir Bakan koruyabilir. Savcıların kendi kendilerini korumaları güç- tür. Onların üzerine Bakan kanat- larını gerer ve tek muhatabın kendisi olduğunu açıkça, en yük- sek kademelere bildirir. Bunu ya- pabiliyor musunuz ? İşte o zaman çocuklarınıza mirasların en büyü- ğünü bırakırsınız: Daima hürmet- le yadedilecek bir isim! H olanı nadirin nadırıdır- vatandan şı ınandıramamak adır. Prestij meseles B u haftanın ıçınde İnönü artık halkın nabzını eliyle yoklayan bir adamın avantajına sahip olarak dertlere teşhis koymakla her evde onuşulanları alenen ifade etmekle bir defa daha "memleketin tek ümi- di" halıne geliverdi. Kendisinin par- ti içi işlerdeki zayıf tarafları, tısının beceriksizlikleri — yardımcıla- rının kifayetsizliği hepsi hepsi bir an da hatırlardan çıktı ve "kurtarsa kur- tarsa, bizi bu durumdan gene İsmet Paşa kurtarır" ınancı suyun yuzun çıkıverdi. İnönü'nün hiç bir sözü. son sözleri kadar kuvvetli tasvip gör- memiştir. C. H. P Genel Baş basın mevzuuna da temas etti ve halkın hergün hapishaneye bir yeni gazeteci atılması karşısında duyduğu ezaya mükemmel şekilde tercüman oldu Bunu iktisadi meseleye — çok doğru şekilde bağladı ve "bugün va- tanımızda çekilen sıkıntıların bir bü- yük sebebi de, basının söz soyleye- meyecek hale getirilmesidir" dedi. Bu da her evde konuşulan bir hu- sustur "Ankara ilçeleri turnesi" tahmin edilmez bir başarı kazandı. Bu haf- ta herkes şunu merak ediyordu: İk- tidar, bundan dahi ders almayacak ır? Hükümet Yeni kuyruk! B u haftanın başlarında Ankarada- Başbakanlıktaki Basın - Yayın ve Turizm Bakanına ayrılmış -ve belki de bu yüzden bir radyoya malik- ge- niş makam odasına girenler karşı- larında kafası basın yayın veya tu- rizm işleri yerine, sanayi meselele- Sıtkı Yırcalı Demir peşinde AKİS, 17 MAYIS 1958