YURTTA OLUP BİTENLER gidiyoruz..." mahiyetindeki lâflar o- lacak nazının ertesi günler iç bine taslakları kuracak, lar taksim edilecek ve pazarlıklara girişilecekti. Ancak gece yarısından sonra gelmeğe başlıyan — haberler "müstakbel" kabine mensuplarının keyiflerini kaçırmağa bağlıyacaktı. Bu 1946 seçimlerinden beri hep tek- rar edilen bir oyun idi. Dış Politika Hac yolunda Bu haftanın ikinci günü, — akşam karanlığı çökerken Ankaradan havalanan Çubuk 49 rumuzlu hususi surette kaldırılmış asker! bir u- ak, muhacir kuşların kanat çırptıgı ıstıkamete doğru yol alıyor ça ta Cumhuriyet Hukumetının bir hay— li senedenberi fiili Dışişleri Bakanlı- ğını yapan mağrur tavırlı bir adam vardı. Mukadder günün çok yaklaş- tığı bir anda hacılar diyarının yolu- nu tutuyordu. Geçen haftanın son günü Orta Doğu nün hâlen bir numaralı adamı Suudun Türkiye ve Suriye arasında arabulu- culuk teklif ettiği öğrenilmişti. Fa- kat doğrusu hiç kimse, Cumhuriyet Hükümetinin, Suudi Arabistanın tek- lifine bu kadar süratli cevap verece- ğini ummuyordu. Gerçi Mısır Orta Doğu haberler ajansının Cidde m habiri her iki hükümetin, udun hakemliğini kabul ettiğini bıldırıyor— sa da ayni gün, Suriye Dışişleri Bakanlığı bu haberi inkâr edıyordu Menderes adına konuşan bir sözcü de, Pazartesi günü, Suriye meselesin- de 27 Ekimden evvel herhangi bir karar alınmıyacagını soyl ordu. İktidarın başı mutad üzere tızı ref- tar"” olduğunun yeni bir delilini vere- rek, ertesi gün fiili Dışişleri Bakanını Orta Doğunun yeni siyasi kâbesine gönderiyordu. Bir bardak sudaki fırtına Yabancı gazeteler masum peyk Spoutnık kadar, Orta Doğu hâdi- selerini de manşette verirken, seçim- ler arıfes nde Türk basını, Suriye meselesini unutmuştu. Gerçi Mende- res adına konuşan sözcü, Başbaka- nın Suriyede olup bitenleri hergün yakından takip ettiğini söylüyordu. Fakat, ne basın, ârı gü- ney hudutlarımızla meşgul — değildi. Halbuki, ecnebi basını takip edenle- rin, Turkıye ve Surıyenın bir harp arifesinde olduğuna inanması — için İler türlü sebep mevcuttu. Suriye, Türkiyeyi Birleşmiş Mil- letlere şikâyet etmişti. Güvenliğinin tehlikede oldugunu ileti sürerek, Su- riye - Türk hududuna bir tahkikat komısyonunun gönderilmesini istiyor- du. Herhangi bir çatışmayı önlemek için hududa Birleşmiş Milletler polis kuvvetlerinin yerleştiril- mesini arzu edenler eksik değildi. He- le Birleşmiş Milletlerde Rus delege- si Gromyko'yu dinliyenler harbe ra- 8 Fatin Rüştü Zorlu Fiili Dışişleri Bakanı mak kaldığına inanacaklardı. Gromy- ko her an bir harp çıkabilir diyor- du. Mühim Türk kuvvetleri Suriye hududuna toplanmıştı. 500 tank ve 50 bin asker hudutta — bekliyordu. Plânlar çoktan hazırlanmıştı. 27 E- kimden hemen sonra, Türkiye hü- cuma seçecekti. Orta Doğu sulhunun gönüllü hâmisi Rusya tabii ki zavallı Surıyemn imdadına koşacaktı. Bir- Kral Suud “Büyük — Lider!" leşmiş. Milletler de Suriyeden yar- dımını esirgememeliydi. Spoutnik ile sarhoş olan Krutçef daha da ileri gi- diyordu. Amerika Dışışlerı Bakan yardımcısı Henderson'un Ağustos, ayında Türkiyeye yaptığı — ziyaretin mânâsı açıktı. Henderson, Ürdün ve Irakı müteakip —Türkiyeyi — güney komşusuna saldırtmak için ikna et- meye gelmişti. Akıl hocası Yunanlılar Amerika kendini savunmak Jlüzu- nu duymuştu. Doğrusu bu ol- dukça garip bır mudafa ydı. Was— hington Hendersonu harp çıkartm ya değil, harbi onlemeye yolladık dı Suriyenin meşhur silâh alış- verişinden sonra, Amerika ve Yunan askeri mutehassısları güney komşu- sunun en ufak bir jesti karşısında, Türkiyenin derhal taarruza geçece- ğine kanaat getirmişlerdi. -Doğru- su Yunanlıların bu işteki rolünü an- lamak; çok güçtü. Acaba Amerikalı askeri mütehassıslar Yunanlılardan mı akıl alıyorlardı?. Harbe — suret katiyede aleyhtar olan Amerika sul hü, kurtarmak için, Hendersonu a- cele İstanbula göndermişti! Sulhçü gözükmek için Amerika, Türk Hü- kümetini harpçi gostermekten çe- kınmıyordu Bu dost azizliğine aca- ba lüzum var mıydı Washington kaş yaparken göz çıkartıyordu! Be- reket Mr. Dulles vaziyeti düzeltmeye çalıştı. Durum Kore harbi arifesinde- ki günlere benziyordu. Eğer Rusya, Suriyeyi Türkiyeye saldırtmayı düşü- nüyorsa, karşısında Amerikayı bu- lacaktı. Yeni harp, Kore Harbi gibi de olmıyacaktı. Amerika Korede harbi genişletmemek için elinden ge- leni yapmıştı. Cephane deposu Man- çuryayı bile generallerin İsrarına rağ- men bombalamamıştı. Fakat bu se- fer hiç bir şeyden — çekinmiyecekti. Harp vukuunda Türkiyenin birgün dayanamayacağım söyliyen Komünist Partisi Genel Sekreteri lâyık oldu- ğu cevabı alıyordu. Ama ne tuhaftır, Dulles bu sert sözlerden sonra birdenbire yumuşu- yordu. Orta Doğuda bir harp ihti- malinin çok zayıf olduğunu söylüyor- d bu bir bardak suda va- ratılan fırtına neydi? Çoktanberi se- si duyulmayan Kahireli Albay bile fırsatı kaçırmamıştı. Talihsiz Süveyş seferinden arta kalan donanmasını Suriyenin emrine göndermişti. Bir tabur Mısır askeri karaya — çıkmış, Türk hududuna yerleşmişti. Ufacık İsrail karşısında tutunamıyan ordu- nun bir taburu, Orta Doğunun en kuvvetli ordusunun karşısında Suri- yeyi savunacaktı! Herhalde Donkişot bile buna gülerdi. Ufacık Suriye or- dusu da seferber olmuş, Arap dünya- sına mütemadiyen S.O.S. ler gönde- riyordu. Melodram çeşnisi verilen bu komedinin aslı esası neydi? Siyast feryatlar Orta Doğuda harp tehlikesine i- nanmadığını söylerken Mr. Dul- AKİS, 26 EKİM 1957