Devlet Tiyatrosu Sezon açılırken 9 Eylül gecesi Küçük' Tiyatroda mevsimin ilk piyesi olarak sahne- ye konulan Çetin Altan'ın "Çember- ler" i bitip perde indiği zaman salon- daki alkışlara müellifi sahneye çağı- ran seyircilerin sesleri karışıyordu. Perde selâma açıldı.' Oyuncular ve bu arada sahneye gelen müellif halkı se- lâmladılar. Perde kapandı ve birden tekrar açıldı. Bu arada perdenin tek- rar bu kadar çabuk açılacağım tahmin etmiyen piyesin aktrislerinden Ner- min Akagündüz gecenin en başarılı oyuncusu Müşfik Kenteri heyecanla boynuna sarılıp öpüyordu. Bütün se- yirciler bu heyecanlı anı görüyorlar- dı. Birden durumun farkına varan A- kagündüz müthiş utandı. Halbuki bu samimi hareketinin hiçbir utanılacak tarafı yoktu. Eğer Nermin Akagün- düz bütün oyun boyunca bu andakinin yarısı kadar samimi olabilseydi, 0o- nunla beraber Şahap Akalının oyunu ve rejisi de biraz insanileşip, biraz samimileşebilseydi yeni bir tiyatro müellifinin bir başlangıç olarak çok şeyler ümid ettiren eseri halkın önü- ne hakiki değeriyle çıkmak fırsatım bulurdu. İnsanı vermeye çalışan bir piyesin oyuncularının, rollerini ele a- lırlarken insanın, insani bir samimi- yetin dışında kalmaları başlangıçta düşülen hatâların büyüğüydü e yazık ki bu hatâ birçok bakımlar- dan piyesin seyirciye yanlış aksetme- sine yol a Asrımız Insanında Sıkıntı Çemberleri srımız insanlarının hepsi sıkılı- Ayorlar. Kim olurlarsa ve nerede olurlarsa olsunlar hepsi sıkılıyorlar. Ama sıkıntılarının sebebi nedir? İç- lerinde taşıdıkları şeyftan mı? Yoksa çevrelerindeki insanlar mı? Hepsi de sıkıntılarının sebebi olarak etrafla- rındakileri, beraber yaşadıkları in- sanları itham ediyorlar. Herkes öte- kinden şikâyetçi. Sıkıntılarından kur- tulmak için bir tek çare görüyorlar: Kaçmak. Ve günün birinde etrafla- rındakı sıkıntı çemberini yıp bu insanlardan kaçıyorlar. Ama kurtulduklarını anlamaya vakit bula- madan yanıldıklarını anlıyorlar. Ye- ni bir muhite girmişlerdir. Bu muhi- tin insanları da bir öncekinden fark- sızdır. Bu insanlar da elele tutuşa- caklar ye yeni bir sıkıntı çemberinin duvarlarını kuracaklardır. İşte Çetin Altan yazdığı ikinci ve sahneye konan ilk piyesinde bu çem berlerin içindeki insanları ramp ay dınlığına getirdiği dört kişiyle sem- bolize ediyordu. Bu dört kişi önce bir ailedir. Anne, baba, kız (Nevin) ve oğlu (Nejat.) Bu ailenin dört kişisi de birbirinden şikâyetçidir. Anne, kocasından — ço- cuklarından şikâyetçidir. Çünkü iste- diği bezik partileriyle, gece eğlence- leriyle dolu hayatı ona vermekten u- zaktırlar. Baba, anneden şikâyetçidir çünkü, ikisi de kavak yelleri içinde birer zıpıttır. Çocuklar babalarından AKİS, 5 EKiM 1957 şikâyetçidirler çünkü, babaları onlar için sadece bir despottur.Annelerinden şikâyetçidirler çünkü, anneleri onla- rın hakkı olan hayatı kendisi yaşar. Biribirlerinden sıkılırlar çünkü, dert- lerini anlamazlar, biri ötekinin der- diyle alay eder. Kavgalardan sıkı- lırlar. Huzursuzluktan sıkılırlar. Bu ailenin dört kişisi de bir öte- kinden memnun değildir. Hepsi de biribirinden ve yaşadıkları bu hayat- tan kaçmak isterler. Fakat içlerin- de şartları en müsait olanı ve en cesaretlisi Nejat çıkar ve günün bi- rinde evden kaçar. Birinci perde de böylece biter. İkinci perdede Nejatı bir şilepte görürüz. Kâtip olarak girdiği leple İtalyaya kaçmaktadır. bir nefes alır. Evden kurtulmuştur. Artık hürriyetine kavuştuğunu ve içinde bulunduğu sıkıntı çemberini parçaladığını sanır. Fakat bu sevin- ci uzun sürmez. Birden kaptan içeri girer ve — sert emirlerle konuşmaya başlar. Nejat hayretten donakalmış- tır. Çünkü kaptanın fizik — yapısı, konuşması ve despotluğu babasının tıpkısıdır. Az sonra geminin tek ka- dın yolcusu çıkagelir. Bu da annesi- nin ikinci bir nüshasından başkası değildir. Ve tıpkı onun gibi penbe tuvalet budalası bir kadındır. yet gemide bulunan kaçak yolcu da kız kardeşinin kopyesi olunca çem- ber tamamlanır. Yazar — böylelikle şilepteki kişilerin de yeni bir sıkın- 1 çemberinin içinde olduklarım bu güzel image'la ve indirect bir şekil de anlatmış oluyor. Ne var ki, aynı noktada da bir teknik hataya düşüyor. Şilepteki dört kişinin ilk perdedeki ailenin dört kişisiyle aynı oluşu sem- bolik bir ifade şeklidir. Karakterleri, dertleri, sıkıntıları aynı olan dört ki- şi. Ve bu psikolojik hallerin birbiri- nin aynı oluşu fizik yapılarla sem- bolleştiriliyor. Ama Jat daha her üçünü de görür görmez "Tıpkı ba- bam, tıpkı annem, tıpkı kızkarde- şim”" deyince bu fizik benzerliği bir sembol olmaktan da bir image ol- maktan da çıkıyor ve ifade şekli de indirect değil direct oluveriyor. Ya- zar bıraksaydı da Nejat, onların sı- kıntılarını dertlerini gördükten haya- tım onlarla paylaştıktan ve yeni bir sıkıntının çemberi içinde — olduğunu anladıktan sonra bu benzerliğin far- kına varsaydı piyesinin temi kuvvetli bir ifade şekli bulurdu. İkinci perdenin insanları da söyle- diğimiz gibi yeni bir sıkıntı çemberi- nin içindedirler. Fakat bu sefer deği- şik bir atmosfer içindedirler. Sıcak bir deniz havası onları bir avuntuya aşka götürür. Nejat kaçak yolcuyla yâni sabık kızkardeşiyle — sevişmeye başlar. Yolcu kadın kendini kapta- nın kolları arasına bırakmak için sa- bırsızlanır ve bir gece geçirdiği bir isteri buhranı sonunda denize atlıya- rak intihar eder. Üçüncü perdede Nejat ile kaçak kız evlenmişlerdir. Napolide bir otel sahibi olan kankocanın yanında ça- TİYATRO lışırlar. Aradan yedi yıl geçmiştir. Otelci karı koca, malüm, ilk peri nin anne ve babasıdır. Grene dertler.. aynı sıkıntı., aynı ve aynı hikâye. Nihayet Nejat ve karısı memlekete dönmeye karar ve- rirler. Son perdede Nejat ve karısını ba- ba evinde görürüz. Babası ölmüştür. Annesi ihtiyarlamasına rağmen eski annesidir. Kızkardeşi bilmem kimle kaçmıştır. Ailenin bütün yükü Neja- tın omuzları Üzerindedir ve o hâlâ bir baltaya sap değildir. Karısı gebedir. Banka borcunun son ihbarı da gel- miştir Piyesin sonunda 'Nejat, karısının doğum çığlıkları arasında babasının hayalini görür. Babası ona bu gece dünyaya yeni bir mahkümun gelece- ğini haber verir. Bütün ümit ışıkları sönmüştür. Çember gittikçe — daral- maktadır. Yarınlara bağlanan ümit- ler de sönmüştür. Doktor kapıyı çal- maktadır. Evet, dunyaya yeni — bir mahkum gelmek üzere e bir Kafka, bir Çamus bed- bınlıgı 1çınde başlıyan piyes aynı ha- va içinde biter. Çetin Altanın "Çemberler" de ele aldığı tem gerçekten güzel ve sah- nelerimiz için yeniydi. Ne var ki dia- logların kuruluşunda yer yer bir baş- tansavmalık goruluyordu Eğer Çetin Altan biraz daha emek ve vakit sar- fedip piyesini bir dantela işler gibi dialog dialog dikkatle ve yerine ko- nulmuş taşlarla işleseydi ortaya ek- siksiz bir piyes çıkabilirdi. Çetin Al- tan, dialoglarda edebi olmaktan u- zaklaştığı müddetçe tiyatroya yakla- şıyordu. Oynıyanlara gelince iyesi sahneye Şahap Akalın koy- muştu. Akalın, piyese — maalesef tempo verememişti. Temponun, piye- sin heyecan grafiğine göre düzenli bir şekilde yükselip alçalması biryana aynı doğru üzerinde olsun devamlı bir ritmi yoktu. Sâdece sık sık takı- lan, sürçen bir tıkırtı sürüp gitti. Sa- in Alpago ise, yazarın şahısları, rep- liksiz ve tek başlarına pandominleriy- le bıraktığı yerlerde de sahneyi bir türlü dolduramıyordu. Müşfik Kenter oyunun başından sonuna kadar ağırlığı üzerinde top- layıp rahat ve temiz bir oyun çıkar- dı. Devlet Tiyatromuza yerleşen ala- turka oyun havasının dışında kal- masını bilen —Müşfik Kenter gibi genç oyuncuları görüp de sevinme- mek elde değildi. Gökçen Hıdır, oyundakı iki oyun kutbu arasında gıtt geldi. üşfi Kenter gibi samımı olabıldıgı yerler— de başarılıydı. ündüz gibi gözlerini suzup, rephk ycrıne şiir söylemeye başladığı zamanlarda bu başarısını kaybediveriyordu. Genç bir yazarın sahne ışığına çıkan ilk piyesi bırkaç bakımdan şanssızsa da en ağır rolün Müşfik Kenter gibi herşeyıyle aktör olan bir oyuncu tarafından oynanması da az şans değildir. 31