... — *K y a n y #me ——T o 5< ——— M Ü Opera Misafir sanatkâr ugoslav bariton Stanoye Yanko- viç'in Devlet Operası sahnesinde “Rigoletto” temsilinden başka misafir sanatkâr, verdiği tek'temsilde, aynı partiyi teganni etti. Bu seferki misa- fir, bir yabancı bariton değildi; Dev- let Operasının eski mensuplarından biri olan. fakat birkaç yıldan beri memleket dışında çalışan ve bunu -pek haklı olarak- tercih ettiği an- laşılan, Orhan Günek idi. Devlet Ope- rasında buğgün Türkiye çapında bile iyi denebilecek bariton yokken, Or- han Günek gibi dünya capında bir baritonun yurt dışını secmesi şüphe- siz ki Türk lirik sahnesi için muaz- zam bir kayıptı. “Hiç olmazsa ya- bancı memleketlerde propagandamız yapılıyor”' diye de avıınmak da müm- kün değildi. Gerçi Orhan Gtinek, Ma- rio del Monaco, yahut Tito Gobbi gibi ileri gelen operacılarla beraber ça- lhışıyor, türnelere çıkıyordu; çalışma merkez; olarak Milâno'yu —seçmişti; Yakın dostlarından başka pek az kişi onu Türk olarak biliyor- temsillerin- biAlIniyordu. Orhan Günek seviyesinde bir sanatkârın Türkiyede yaşaması, Devlet Operası kadrosu — dahilinde kalması be -meselâ Leylâ Gencer'in yaptığı xgibi- memleketini. kadrosunu, hele ismini feda etmeden dlinvya şöhreti yanma- sı da mümkün olabilirdi. Gene de, gerek sanat hayvatına. gerek hususl hayatına vereceği istikamet, kendi bileceği bir işti. Ankaradaki tek tem- silini verdikten sonra ertesi sabahın karanlığında Orhan Günek bir uça- &a atladı ve soluğu İtalya'da aldı. ethiye — zelzelesi felâketm*dclerl menfaatine verilen mevsimin son o- Oyun ilerledikce Orha Günek'in ıyi bir. Rizoletto'da bulüunması gere- ken bütün meziyetleri haiz oldu- Ku görülüyordu. Birkac gün önce Yuzoslav barıtonu aynı rolde dinle- miş olanlar. Günekin her bakımdan üÜstün olduğu kanaatine vı.rıyorlard Çok iyi kullanmasını sıcak bir sesi vardı. Tiz hatça tınlıyordu. Ciülmlelemesi vı nÜansları uıb" ve yapmacıktan uza: Oslübu doğru Türkce ke!imelen İtalyancaya gore biçilmiş çizgilere Ferit Alnar Yerimi şaştran seyirci hayret verici bir ustalıkla uydurma- sı, icranın bilhassa takdir uyandıran bir cephesiydi. Entonasyonu sağlam- dı; Gilda ile ilk düetinde -geniş öl- çüde orkestra şefi yüzünden- deto- ne olması, “İntikam Düeti” ne baş- larken o uzun notayı yakalıyamaması belliydi kı yerleşmiş hatâlar dekil, ancak birer kazaydı. Tiyatro bakı- mından Orhan Günek, hükrnedici bir sahne şahsiyeti olan bir aktördü. O- yununda biltünlük, kudret ve tezat vardı. Birinci perdenin menfur soy- tarısı ile ikınci perdenin iyi ruhlu ihtiyarı ve sonraki perdelerin bed- balıt babası arasındaki farkları, in- celeme ve görgül mahsulü bir oyun- la seyirciey sundu. Orhan Günek gi- bi bir şarkı söyliyen aktör uzun za- mandır Devlet Operası sahnesine çık- mamıştı. Koro, belki hiçbir zaman bu kadar kötü söylememişti. Hele rüzgâr ko- rosundaki baştan savmalık herhalde bu topluluğun ivi nivetli Mmensupla- rının yüzünü kızartmıştır. Sebep, ko- ro şefi Adoffo Camozzo'nun tatilini gecirmek Üzere İtalyiya gitmiş ol- masında aranabilirdi. Nefinden uzak katdığı bu kadar kiğa bir zamanda sevivesinden bu derece düşen bir ko- Tonun, zaman icin idarecisiz kaldığında ne halş geleceği- ni d!ışunmek titvler ürpertixerdu oslav baritonun gecenlerdf- bir ga.zeteye verdiği beyanatta, orkestra şefi hakkında “eseri tanımıyor” mesine iRânmamak olde değildi. Şef kürstisünde buluran Ferit Alnar, tem- silin belkemiği olması gereken, mü- zikal icrayâ —istikametini vermesi beklenen bir eleman bir. kişiydi. için şef platformundan oyunu takip eden bir seyirci... Hareketleri o de- rece küçük ve belirsizdi ki vurduğu ölçünün ne olduğunu anlamakta hRer- sahnedekiler büyük güçlük çekiyorlardı. Çok kere girişleri aynı belirsizlikle veriyor, iç ver- miyor, veya büyük tereddütler geçl- riyordu. Solistler şefe değil. yarada- na sığınarak girişlerini yapıyorlardı. Kısacası, Devlet Operasının mevsimi kapıyan *temsili, Omman Günek saye- sinde yaşadı. değil, tarafsız Blanço &vlet Opmı.—ıının 1956-57 mevsi- mi, bu müecsseseni in buznne ka- akat rol d hallerde operıyln en ufak bir a sı olmıyanların bile yapmıyacakları şekilde yapılmış, hatalarda ısrar e- dilmiş, kaprislere ve inatlara kapı- lınmıştı. İlk kııruldugu zaman istik- bali için büyük vaadeden Türk operas başındaki bilgi sinden, hem de ıdarecılıkten nasibi olmıması yüzünden, uçuruma sürük- lenmişti. 1956-57 mevsimi boyunca Devlet Öperası repertuarına ancak iki yeni eser katılmıştı. Bunlardan biri gerek beste kalitesi, gerek icra seviyes! ba- kımlarından başarılı, a yabancı memleketlerde bile akis- ler uyandırmıştı. Fakat Devlet Ope- Tası idaresi bu eser hazırlanırken azami gilçltikler cıkarmış, temsile başlandıktan kısa bir zaman sonra da gfıqten indirmisti ve tatmin edici bir Icrayla halk huzuru- na çıkarılmıştı. Fakat, gene prog- ramısızlık yüzünden, hu opera mevsi- min son bir iki haftasına bırakılmış, sıcafa kalmıştı. Öteki operalır nyasko yahut fi- n bir başarısızlığı tem- sil ediyordu. “C armen”, başrnllere da pla.nsızhğ—m hesatısız- Iıkın kurbanı olmuş, herbiri birkac şarkıcınmın ferdi başarıları sayesinde nisbi bir alâka toplıyabilmiş. bundan başka hepsi zayıf — mizanaenleriyle, zevksiz dekor ve kostümleriyle opera sahno..ım bir çirkınlık sergisi haline getirm ; üKW,J HEAZİRAN 1057