YURTTA OLUP BİTENLER ya kadar geçen zaman zarfında ihti- yaçlardaki artış istihsaldeki artıqtan kat kat fazla olmuştu. aki is- tihsal rakkamı 7-8 sene süren “'Türk işletmeciliğinden sonra elde edi- lenrakkamdı Ama 1949'dan bu yana aradar gene bir yedi sekiz sene geç- mişti ve Bu sekiz senede havzadaki gelişme ancak 1,5 mi yon ton cıva- rındaydı. Dahası da vardı. Ağaoğlu- nun verdiği rakkamları Balık da bili- ordu. Ama bu kuru kam kalabu- lıkları her zaman bir şey ifade etmiı- yordu. Evet aradan geçen sekiz yıl- da rakkamlar kabarmıştı; kabarmış- tı ama bu ar! a bu rakkamların kabarması bahasına elde edilen kömli- rün kalitesi düşmüştü. 1949 yılında istihsal edilen kömürlerdeki kül mik- tarı hiç bir zaman yüzde 14.5'u geç- mezken şimdi bu miktar yüzde 45'e kadar vükselmişti. & ayyen miktar pik ve çelik istihsali için 600 kilo kömür sarfedilirken şim di bu miktar 1200 - 1300 kiloya çık- mıştı. Tabiatiyle bütün iş yerlerinde- ki sarfiyat ta aynı miktarda artıyor- du. Samet Ağaoğlu bir sürü rakkanı vermişti. nedense bunlara dair tek kelime söylememiş ve söylemeye de pek niyetli görünmemişti. Nitekim sözün mecrasını hemen değiştirerek Bartında yapılacağı vaad edilip bir türlü inşaasına başlanamayan Çimea- to Fabrikası hakkındaki dedikodula- ra geçti. Böylece de Hüseyin Balık'- ın sözlü sorusu cevaplandmlmış oldu! Kıbrıs “Yeni inkişaflar” B u haftanın başında Salı günü, Kıb- rıs meselesi D.P. grubunda görü- güldü. Neşredilen resmi tebliğ, D.P. grubunun hükümetin Kıbrıs mesele- sinde takip etmekte oldugu “basiret- li ve azimli” politikayı “tamamiy'e ve ittifakla” tasvip ettiğini bildiriyor- du. Başbakan D.P. grubuna Kıbrıs ıne- selesini etrafıyla anlatmış, söz alan hatiplerden sonra tekrar kürsüye gelerek “tamamlayıcı izahlarda” bu- lunmuştu. D.P. Meclis Grubunun tam 9 e ve izahat”tan bütün bilinen buydu. Hindiği gibi, gazetecilerin daha fızla malümata sahip bulunması, Kanunundaki son tadilâttan kanunen mümkün değildi. Bu hafta merak edilen, İktidarın ba- şıinin aynı izahatı Meclis umum! he- yetinden esirgeyip esirgemiyeceği idi. Meselenin Mecliste müzakeresi için “yeni inkişaf safhalarından geçilme- si”nin beklenmesinden korkuluyordu. ıonra_ — Bursada Cumhuriyet meydanında ya- pılan konuşma hiç kimseyi tatınin ms - etmemişti. Halk efkârının son derece ehemmiyet verdiği böyle bir meselede sükütu ihtiyar etmesi cidden endişe vericl)di a Yunanistanda muhalefet lıderleny)e bır konuşma yapan Baş- bakan Karamanlis, Kıbrıs mesele:ınm 20 Mayısta Parlamentoda müzakere edilmesini kabul ediyordu. Acaba ge- ne Kıbrıs meselesini Yunan parla- mentosunda yapılan müzakerelerden mi öğrenmek zorunda kalınacaktı? Bir sözlü soru urşa nutkundan, ta geçtikten tek cümle akılda kalmıştı. “İngiltere taksime taraftar olmuş, bu hususta açık beyanat yapmış ve hü- kl)metimize temina.t vermiş bulunu- r' di Herhangı bir İngiliz gazetesinde “taksim” kelimesini görür görmez, İngilterenin taksime taraftar bului- duğunu kemali tehalüik ile bildiren meşhur Zafer, demek ki “ntlatılmm idi. Zira bu “açık beyanat'tan Zat okuyııcularımn bile haberi kıu Doğrusu Zafer'in vazifesini hakkıyla yaptığı hususunda insan elini atcşe sokamazdı. Esasen endişe ve üzüntü icinde olan Türk halkından böyle mü- him bir haberi saklamaya hüküme- tin gönlü nasıl razı olmuştu? — Mev- cut şartlar karşısında bu teminat, hü- kümet için büyük bır başarıydı. Faz- Ja tevazu göstermeye ne lüzum vardı .. Övünmek hükümetin hakkıydı, övünmeliydi. İngiliz siyasi şahsiyetlerinin “açık beyanat”larını sadre a bir cümle bulmak üÜmidiyle okuyanlar ne Duvn- can Sandys'in, ne Harding'in, ne Len- nox-Boyd'un ve ne Selwyn Lloyd'- un nutuklarında yürek ferahlatıcı bir söz bulamamışlardı. Bu sebeble, Baş- bakanın müjdelediği “İngiliz temina- H hakkında tamamlayıcı izahatta bul ası erakla — bekleniyordı. Bövle sevinçli bir haber halk efkârı- na duyurulmalıydı. Nitekim 4 milletvekili Fethi Çelikbaş, İktidarın Jüzüumsuz tevazuuna bir son vermek için, Meclis başkanlığına bir sözlü soru Önergesi vermişti. Çelikbaş #'İn- giltere hükümeti adına Adanın tak- simine müteallik olarak yapılmış her- hangi bir taahhüt var mıdır ve tarihi nedir?”. bunu öğrenmek istiyordu. Başbakan ilk müjdeyi eski bakanı Çelikbaşa vermek için sabırsızlanı- yor olmalıydı Adada durum ngiliz devlet adamlarmın hiç değil- rında takaim- den çok, Adan ın muhtarıvetı Üzerin- de ısrar ettikleri biliniyordu. Adanın muhtariyeti hakkında Cumhuriyet hükümetinin görüşü neydi? Mühim olduğu nisbette sessizlikle geçiştirilen meselelerde biri de buydu. Bu suale tek cevap Ankaradan değil Lefkoşa- dan geliyordu. Cebin Cumhuriyet Hükümetinin talimatıyla. Adaya dö- nen Dr. Fazıl Küçük bir basın toplan- tısında muhtariyet meselesini bahis aradan bir naf— a mevzuu ediyordu: “Son hâdiseler Kıb- rısta Türklerin Rum çoğunluğu altın- da yaşamaları ihtimalini tamamen or- tadan kaldırmıştır". Türk Hükümeti Radcliffe anayasasında derpiş edildi- ği veçhile bir muhtariyet idaresinin tesisine muvafakat etmiyecekti. Halbuki dünya efkârının muhtari- yet fikrine son derece taraftar oldu- &u bilinmekteydi. Muhtariyetin niçin kabul edilmiveceğini anlatmak, anla?- mak ve tekrar anlatmak Kıbrıs dâ- vasının kazanılması için çok mühim- di. Bir aralık Rtadeliffe anayasasını kabul eder gibi görünen Cumhuriyet Hilkümetj bu noktada susmayı ter- cih ediyordu Amerikayı kazanmak için tezimizi anlatmak için gero- ken ayreti göstermiyorduk? Türk dostu bir Amerikan gazetecisi de aynı suali kendi kendine soruyur- du: Niçin Amerikan efkârı umumiye- &i Türk tezini benimsemiyordu? Meyş- hur Christian Monitor'un başyazarı lvle Morgan bu sualin cevabını bulmuştu: “Kıbns meselesinde Ame- rikalılar sadece Yunanlıların propa- gandalarını işittiler. Bunun neticesi o- larak ta zamanla onların haklı olduk- Jarına inanmaya başladılar. Türkier ise bu meselede çok pasif davrandılar. Türklerin Kıbrısla olan alâkasının hakiki sebebi zamanlarda ve ge- ne pek mqhdut mvrelerde anlaşılrıa- ya başlamıştı Amerikadaki Yunan propagalmda- sının ne kadar ustalıklı ve gayretli bir şekilde vapıldığını bilen AKİS, u- zun zamandan hükümetin dikket nazarını bu nokta üÜzerine çekmeye nafile yere çalışmıştı. Yunan propt- gandasının bir eseri olan “Kıbrıs ıçin Amerika Federasyonu”nun mevcudi- yetini Zafer. daha u hafta fırkedi- yordu. Anlaşılan New York Timcg'- da bu federasyonun neşrettıği bır makaleyi “keşfetmek”, herkesi deh- şete düşürmeye meraklı Zafer başyti- zarını hayrete düşürmüştü. Bu, Yu- nanlıların uzun zamandan beri baş- vurdukları bir usuldüu ve Zaferin vak- tiyle Amerikan efkârı umumiyesini dâvamız lehınde fethettiklerini yaz- dığı muhterem Kıbrıs miülşavirlerinin herhalde malümuydu. Fakat müşa- virler ihtimal Zaferi tekzip etmemek için seslerini çıkarmamışlardı. İktidar nihayet, geç te olsa, Ame- rikalıların bris meselesinde Tür- gibi oluyordu. tar Amerikay hayli vakit ziyan edilmişti. Yeni Was- hington sefiri Suat Hayri Ürgüplü- nün çok Üstün bir gayret sarfetmesi Jâzım gelecekti. Myçvhalefet partilerinin de iştirak ettirildiği millf bir siyasetin tesbiti, herhalde hükümetin bu Zor işi daha kolaylıkla — gerçekleştirmesini temin edecekti. v - - AKİB, 18 MAYIB 19571 Fyel g Dd l ee —. a