KADIN lef, kauçuk yastıklarla tefriş edilmiş çok geniş, aydınlık, iç açıcı renkli bir salon, bir "lıvıng - TOOM" vardı.. Tam karşıya gelen mutfak ve — ye- mek odası kombinezonu ise hanım- ların bilhassa kalbını fethetmişti. Bu mutfakta — herşey pırıl pırıl, bembeyaz, tertemizdi ve buzdolabın- dan gazocağına, lavobaya kadar bü- tün dolaplar birbirlerini tamamlayan bir şekilde yanyana geliyor ve du- varları dolduruyordu. sabit dolap- larda bez asmak, tepsi yerleştirmek için, çöp tenekesini koymak için hu- susi bölümler vardı. Ekmek kesmek, sebze ayıklamak için ev hanımının tahtalı gözü önüne çekmesi kâfiydi. Mutfaktan yemek odasına geçiş bu iki oda arasında bölme vazifesi gö- ren yüksek bir "masa - tezgâh" ile temin edilmişti. Ev kadını bu masa- nın Üzerine yerleştirebileceği tabak- larla kolayca servisini yapacaktı. Çamaşırhane ortada değildi, müyordu ve onun da duvarını iki taraflı dolaplar ve gözlerle mücehhez bir gömme dolap teşkil ediyordu. Bu dolanların bir tarafında elektrik sü- pürgesi, ütü gibi evin âlet ve edeva- tı duruyordu. Diğer tarafına ev ha- mını yatak takımlarını, — her türlü yük eşyasını yerleştirebilirdi. Çama- şır makinesi dolapların yanına ve ge- niş çamaşır teknelerinin bitişiğine yerleştirilmişti. Ütü masası tüy gibi hafim. Birçok hanımların çocuk arabası zannettikleri tekerlekli ve içi muşambalı araba Islak çama- şırları bahçeye çıkarmak için icat edilmişti. Mandal torbası bile' vardı ve esas, ev kadınının eğilmeden iş gormesıydı Çünkü ev islerinde bu gün dikkat edilecek en mühim şey yüksekte iş görmek ve mümkün mer- tebe az hareketle çok iş başarmaya bakmaktı. Bu arabanın vazifesini ve maksadını — keşfeden hanım oldu. Teras çamaşırhanenin karşı tarafına düşüyordu. İnce de- mir sandalye ve masaları ile, yastıkları ile fevkalâde cazipti. bir Amerikalı Salonun bir tarafından yatak oda- sına geçiliyordu. Bu odada da az eş- ya, rahatlık ve gösterişten kaçma prensiplerine tamamı tamamına Tri- ayet edilmişti. Çift karyolaların baş uçlarındaki kapitone kısım, püskül- lerinden tutulup çekilince bunların yastıkları muhafaza eden birer kü- çük dolap oldukları görülüyordu. Karyolalardan başka odada iki ko- modin vardı; bir de boydan boya YAPI-TEKNİK Mühendislik Dergisi' nin 2. Sayısı da çıktı İdare Yeri : Yenişehir Zafer Meydanı Adil Han No. 4 - Ankara gömme bir kocaman dolap.. Yatak odasından şirin ve gene dolaplı bir küçük odaya, oradan nefis bir ban- yoya geçiliyordu. Banyo da mutfak ve çamaşırlık gibi Amerikan malze- mesi ile nazarı dikkati celbediyor- du. Çünkü bunlar Teknik Okuluna UNESCO tarafından hediye edil- mişti. Fakat diğer tahta ve demir eş- ya, hep Ankarada Kız ve Erkek Sa- nat Okullarında yapılmıştı. Zaten ba- kır Aabajurlar, bakır tablalar Ameri- kan tarzı döşemesine Tağmen eve derhal bir hususiyet veriyordu. Kız Teknik Okul talebeleri bu ide- al evde tatbiki dersler görecekler ve gruplar halinde birer hafta bu evde oturarak kendi bütçeleri ile idare e- dip ev hanımlığı öğreneceklerdi. - Amerikan Kültür Derneği- ne mensup bir çok hanımlar, bu tat- biki dersleri bu güzel evde yaşama- yı ne kadar arzu ederlerdi!. Mââma- memleketlerde yetişir, "Atatürk çiçekleri" diyorlar" çocuklar ona dedi. Sosyal Hayat İftar sofrası Geçen haftanın sonunda Cuma günü Aakşamı, Amerikan Bü- yük Elçisinin otomobili Kavaklıdere- ye doğru hızla çıktı ve Paris cadde- sinin başında durdu. Arabadan da- ima gülen yüzlü ve şık beyaz şapka- sıyla Mrs. Warren indi. Amerikanın Ankaradaki — Büyük Elçisinin eşi, 4 numaralı güzel eve doğru yürüdü ve kalabalık bir hanımlar grubu tara- fından hararetle karşılandı. — Paris caddesi No. 4, Hayriye Neyzinin e- viydi ve Cuma akşamı bu güzel evde Türk - Amerikan Derneği bir mişti. Kadınlar Kültür "iftar sofrası" tertip et- Davetliler, geniş salonları ça- Göstermelik iftar sofrası Bir güne mahsus bollu fih bu görülen şeylerden bazılarını ve birçoklarını eldeki imkânlar nis- betinde, evlerde tatbik etmek müm- kündü. En ufak bir mutfağın bile tanzim edilebilecegi muhakkaktı.' En mühimi, ev işini zevkli ve pratik bir şekle sokmak zihniyetini elde etmek- ti. Herşeyde olduğu gibi burada da ilk rolü oynayan şekil değil, ruhtu. Zira meselenin ruhunu kavrayan herkes aç çok birşeyler yapabilirdi.. Salonun orta masasında, büyük bir vazoda kıpkırmızı çiçekler var- dı. Bir misafir hanım sokuldu, çiçek- leri koklamak istedi.. Çiçekler kok- muyordu: Bunlar tabiat bahçesinde değil, Enstitünün çiçek — atölyesinde yetişmişti. Rebıa tuttu " tren çiçekleri okşar gibi unları bizim çocuklar Renkleri — kırmızıdır, yap- tılar. sıcak bucak doldurmuşlardı. Amerikalı mi- safirler Ramazan ve iftar sofraları hakkında izahat veren Refia Atasa- gunu sual yağmuruna tutuyorlardı. Ders Ramazan, İslâm dininde mübarek bir revreydi. Çünkü Kur'anın na- zil olduğu aydı. Ramazanda oruç tu- tan müslüman, tanyeri aydınlanma- sından güneş batıncaya kadar yemek yemez, içmez, keyif verici şey kul- lanmaz ve yapmazdı. Eskiden yapı- lan iftar âlemleri pek meşhurdu. Oruçlu bir kimsenin orucunu zey- tinle, tuzla veya su ile bozması iyi sayılırdı. İftar sofrasında önce iftar- lık, yani kahvaltılık şeyler yenilirdi. Çeşitli peynirler, «çeşitli Treçeller, su- cuk, zeytin oruçlunun sabah yemedi- ği kahvaltının yerini tutardı. Bu- şe- kilde açlıklarını bastıran — oruçlular, AKİS ,27 NİSAN 1957