B İR Rejim bahsinde nereden başladı- ğımız, nereyi geçtiğimiz, nereye geldiğimiz ve şimdi nerede bulun- duğumuzu anlamak için zaman za- man eski gazeteleri karıştırmak faydalı' oluyor. Sene 1949... Demok- rasi hayatına girişimizin uzennd n sadece üç sene akıp gitmiş. Gene böyle sıcak bir ağustos günü. Cum- hurbaşkanı İsmet İnönü, Ege böl- gesinde seyahatte. Vatandaşlarla, İ- dare adamlarıyla temas ediyor. tandaşlara tavsiye ettiği, bırbırlerı- ne karşı dostluk göstermeleri; ida- re adamlarına tavsiye ettiği, her- kese eşit muamele yapmalarıdır. Günlerden bir gün, Cumhurbaşka- nının karşısına bır adam dikiliyor. Hâdise Izmır de cereyan etmekte- dir. Adam, İnönü'ye diyor ki: — Sayın Cumhurbaşkanı, sizden bir ricam var. Diyorlar ki, İsviçre bankalarına para yatırmışsınız, A- merika'da çiftlikler satın rak kardeşlerinizin üzerine yapmışsınız. Millet basurunda sizden soruyorum. Ne dersiniz ? İnönü gülümsüyor. Gerek bu va- tandaşa, gerekse orada bulunan hal- ka bu İ arın tamamile uydurma olduğunu soyluyor Fakat bununla da kalmıyor. Refakatinde bulunan Anadolu Ajansı muhabirine bir de beyanat veriyor. Beyanat şudur: "İzmirli saf vatandaşın işittiği pro- paganda diğer birçok vatandaşların da kulağına gelmiş olabilir. Bütün memlekete ilân ediyorum ki, bu söz- lerin hepsi yalandır. Butun memle- ketın bilmesini istiyorum ki Ameri- ka'da ne im, ne kardeşlerimin bir metre arazimiz yoktur. İsviçre- de bir frank param yoktur. Memle- ket dışında her hangi bir bankada, her hangi bir müessesede para ola- rak ve Türkiye dışında her hangi bir ülkede bir dönüm arazi tinde varlığım — mevcut değildir". İnönü'nün üslübunu tanıyanlar için bu beyanatın bizzat kendi kalemin- den, çıkmış olduğunu anlamak son derece kolaydır. Evet, sene 1940.. Demokrasi ha- yatına girişimizin üzerinden sadece üç sene akıp gitmiş. Suali soran, basit bir vatandaş. Sualin muhata- bı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü. I zmir'de cereyan eden hâdise bir Batılıyı ne 1949 da şaşırtırdı, ne 1906 da şaşırtabilir. Biz hem 1949 de şaşırmıştık, hem de 1956 da şa- şırıyoruz. 1949 da, bir vakitler Milli ef diye bilinen ve karşısında bu- gün kahraman payesini kendisine veren pek çok kimsenin titrediği İs- met İnönü'den İzmirli vatandaş he- sap soruyor. O vatandaşı polisler AKİS, 18 AĞUSTOS 1956 R EJİ MİN ESASI yaka paça alıp götürmüyor, kara- kol karakol süründürmüyor, kimse döğüp söğmüyor, böylesine "hür- metsiz" bir sual sorduğundan dola- yı mahkemeler onu senelerce hapse mahküm etm başkanı vatandaşın ıstedıgı ızahatı verdiği gibi, üstelik cevabını Ana- dolu Ajansı la da memlekete yayı- yor. İsmet İnönü için mesele basit- tir: Sualin hürmetsizlik ifade eden bir tarafı yoktur. Kanaatince De- mokrasi, en basit vatandaşın dahi, en yuksek mevki işgal eden kımse— den hesap sorabildiği rejimdir. Mu- havereyi — Anadolu Ajansımn yay- masının bir de başka mânası var- dır. Bu, bir teşviktir. Vatandaşbgo- aAŞ- rüp anlasın ki isterse C kanını dahi sığaya çekebılır ve cum- hurbaşkanı sorulanların - cevabını vermekle mükelleftir. Gizli bir şeyi olmayacak, her şeyi acık buluna- caktır. 1949 da memleketin başında bu- lunan ve millete Demokrasiyi böy- le belleten bir adamı millet başka türlü tanıdığından dolayı elbette ki hâdise herkesi şaşırtmıştı. Şimdi, tekrar şaşıyoruz. Demek ki biz, bu neviden suallerin açıkça sorulduğa, açıkça cevaplandırıldığı bir devreden geçmişiz. Bir devre ki, İzmirdeki hâdise üzerine hiç kimse böyle yalan haberlerin, isnatların, ıddıalarm, iftiraların yayılma yolu olan siyast toplantıları men için tedbir düşünmemiş, hiç kimse bun- ları tekrarlayan basın ıçın daha şid- detli kanunların — şampiyonluğunu yapmamış, hiç kimse artık Cum- hurbaşkanı İnönü'nün yanına yak- laşmak bir yâna, oturduğu Çanka- ya köşkünün- civarına gazeteci sok- mamayı tavsiye etmemiştir. Esası olmayan şayialardan, alnı açık kim- selerin korkusu olamıyacağı prensi- bi demek kabul edilmişti. Bu pren- sibi benimseyenlerin başında da bizzat Cumhurbaşkanı geliyordu. Hakikaten o uydurmalar, İsmet İnönü'ye hiç bir zarar vermemiştir. İsmet İnönü iktidardan ayrıldıktan sonra evine çekilmiş ve o zaman herkes görmüştür ki sabık ur- başkanı hiç de iddia olundugu gibi “Karun kadar zengin" değildir. Bir müddet sonra işi daha derininden tetkik edenler Amerika'da arazi, İsviçre bankalarında para bir ke- nara, İsmet İnönü'nün Cumhurbaş- kanlığı emekli maaşı ve milletveki- li ödeneğinden başka ayda bir kaç yüz lira - evet, bir kaç yüz lira - geliri ancak vardır Ama sabık Cumhurbaşkam, parayla ölçülme- yen başka bir şeye maliktir: Mille- tinin bitip tükenmez hale gelen sev- gisi ve emniyeti. Yusuf Ziya ADEMHAN İsmet İnönü bugün, dün öyle dav- randığından dolayı el üstündedir. Dün öyle davranabilmişse, kendisi- ne, hayatının temizliğine ve alnının açıklığına, memlekete yaptığı bü- yük hizmetlerine güvenebildiğin- dendir. Senelerce tek parti rejimiy- le idare edilen bir memlekette, en yüksek mevkilerde bulunanlar, mev- kilerini kaybetmek tehlikesini çok. güçlükle göze alabildiklerinden do- layıdır ki "Türk Tecrübesi" dünya- da bu neviden tek tecrübedir. S imdi merak uyandıran, o İzmirli 5 saf vatandaşın 1956'da nerede ol- duğudur. Türkiye için mesele bu- dur. Eğer o vatandaş rejimin emni- yetini sadece ve sadece iş başında- kilerin zihniyetine bağlı buluyorsa; hakiki emniyetin, hakiki teminatın bizzat kendisi oldugunu bilmiyorsa İsmet İnönü'nün 1949 yılı yazında Ege de sarfettiği emekleri boşa git- miş demektir. O vatandaş ortadan kaybolmuşsa, cemiyete üzülmemek elde değildir. Zira Demokrasiyi, de— mek ki anlamamışız ve demek 1947 ile 1952 arasındaki mesut de- vir sadece mesulıyet mevkii işgal edenlerin eseriymiş. Halbuki böyle olmaması lâzım gelirdi. İzmirli saf vatandaş, mem- leketin bir klişesinden başını kal- dırmalı ye murakabe vazifesini yap- malıdır. Bugün pek çok kimsenin dudaklarında soracak bir sual ha- zır beklemektedir. Bunlar mutlaka sorulmalıdır. Gösterilmelidir ki mil- let hâdiseleri yakından takip et- mektedir ve memleket işlerine kar- şı alâkası 1949 da ne ise, bugün de aynıdır. Elbette, bu işin 1949 da bugün- den daha kola ay olduğuna gazete koleksiyonları şahittir. Bugün kı- rılmış duran kalemler, o tarihte' şimşekler' yağdırıyorlardı, İzmirde- ki gibi vatandaşlar Cumhurbaşka- nının karşısına — çıkıyor ve ondan hesap soruyorlardı; ve Cumhurbaş- kanına hürmetsizlikten dolayı sal- kım salkım insan mahkemelere sevkedılmıyordu Eğer bugünkü iktidarın mensup- ları arasında dünkü iktidarın İşte böyle davrandıgı ıçm düştüğüne, kendilerinin o a"ları yanma- mak suretiyle duşmıyeceklerme ma- nan varsa bu zevatı intihana da- vet etmek isteriz. Öyle düşen, ger- gin çarşafın üzerine düşer: Tekrar yükselmek için hız alır. Böyle dü- şen, betona düşer: Bir daha kalk- maz