ZABITA tehiyorsa, para kıymetinin bugüne nazaran çok yüksek olduğu seneler- de tespit edilmiş olan 2 Sterlin ceza- nın arttırılması lâzımdı. Meselâ 50 İngiliz lirası para cezası ve suç iş- lemekte ısrar edenleri bir islâhhane- ye kapatmak müessir bir tedbir ola- bıhrdı 50 İngiliz lirası ceza, çetenin maddi gelirini iyiden iyiye duşurebı— lirdi. Sonra, sokak fahişelerini mah- kemeye vermek için, bir hâdise çı- karmalarını, kanun ve nizamlara ay- kırı hareket etmelerini beklemek u- sulü de artık terkedilmeliydi. Cadde- lerini fahişelerden temizlemeğe mu- vaffak olmuş bir büyük şehir var- dı. Leeds'de 1847 tarihli nizamname gereğince alenen fuhuş yapanlardan ya 2 Sterlın para cezası almıyor ya da 14 gün hapse mahküm ediliyor- lardı. Bır fahışeyı 14 gün ticaretten menetmek onun» arkasındaki r_nen— faatleri de haleldar ederdi. 100 İngi liz lirasını geçen bir haftalık kazan— cın kaybedilmesi yanında 2' liranın tesiri ne olabilirdi? Mevcut kanunda tadilât yapmadan fuıhuşla mücadele için bir başka çare de düşünülebilirdi. 19 yaşında bir genç kız sokakta erkeklerle pazarlı- ğa giriştiği için. hakimin karşısına çıkarılmıştı. — Hakimin kıza verdiği ceza bir ay hapis veya bir sene için- de bir daha suç işlemiyeceğine dair 25 Sterlinlik teminattan ibaretti. Bu sistem Londra'nın diğer bölgelerinde de kalbul edilebilirdi. Asıl hücum edilecek kimseler fa- hişeleri istismar — eden gangsterler, dalavereli işler çeviren kulüp sahip- leri, randevu evi isletenlerdi. Kanun bu gıbılerle mücadele için çok kifa- yetsizdi. Wolfenden'in başkanlıgında kurulan komitenin Traporunu meden bir kanuna ihtiyaç hıssedılı— yordu. Zira suçluların çoğu cezalan- dırılamıyordu. Londra polisi senelik raporunda fuhuştan para kazanan ev Sahipleri, ajanlar ve — gangsterlerle doğrudan doğruya mücadele edecek vasıtalara sahip olmadığından şikâ- yet ediyordu. Bir kaç ay önce neti- celenen bir dâva, fuhuştan gayrı meş- ru olarak kazanılan paralar hakkın- da iyi bir fikir verebilirdi. Jüri, kıs- men veya tamamen fuhuş yaptırmak suretiyle para kazandıkları iddia edi- len sekiz kişinin suçsuz olduğu ka- naatına varmıştı. Bunlardan dördü- nün. Soho'da fahişelere haftalık 25 İngiliz lirasına kiralanan evlerin sar tuplerı olduğu iddia edilmekteydi. Bu- ilâv e olarak kadınlar ayrıca 200 in "anahtar parası" ödüyorlar- dı. Öteki dört kişi ise Soho'da bir emlâk acentesi işletiyorlardı. Ama iddia edildiğine göre bunların işi sa- dece fahişelere ev bulmaktan ibaret- ti. Soho'da 24 dairenin senelik geliri 26.000 İngiliz lirası gibi büyük bir meblâğı, bulmakta Mahkemenin kanaatine göre bu adamların fahişe- lere bakan doktorlardan, onlara ilâç yanan eczacılardan farkı yoktu. Dü- pedüz fuhuştan — para kazandıkları iddia edilemezdi. Hakim bu mesele- nin parlamento tarafından halledil- mesi gereken bir mesele olduğunu 26 söylüyordu ye bu fikirdeki hakikat di. payı inkâr edilemez Parlamentoda eselenin Avam Kamarasını ilgi- lendiren bir başka tarafı daha vardı. İngilterede "genel ev" işlet- mek yasaktı. İç işleri bu konuda A- vam Kamarasında verdiği beyanatta ev sahiplerini ikaz — ediyor, evlerini fahışelere kiraya verirken oda veya kat kat, yani müstakil olarak kiralamalarını söylüyordu. Aksi hal- de “genel ev” açmış sayılabilirlerdi. Bir evde oturan kiracının evin oda- larında itiyadı fuhşa müsaade et- mesi kanuna aykırı bir hareket sayı- lıyordu. Fakat o kimsenin evi bir fahişeye devretmesi halinde ise or- tada suç olmadığı neticesine varılı- yordu. Yani fuhuş yapan bir kadına oda kiralamak suç, ev devretmek suç değildi. Bir İç işleri bekanı nasıl olur da Avam Kamarasında "bir kanun- dan kurtulmanın kolaylığından" bah- sedebilirdi. Çünkü İç işleri Bakanlı- ği 13 yıl önce bu meseleyi hallet- miş, kadın taciri Eugene Maessina- nın kanatlarını kesivermişti. Yapıla- cak iş kanunda "genel ev" ibaresine "yahut itiyadi fuhuş maksadıyla tu- tulan ev" kelimeleri ilâve edılecektı Bu evler teknik olarak "gene kategorisine girmese bile içinde fu- huş yapılan her ev hakkında takiba- ta geçilmesine imkân bulunacaktı. Hükümet elbette bu kadarcık bir de- ğişiklik için zaman bulabilirdi. Son- ra vergi tahsildarlarını — fahişelerin sırtından menfaat temin edenlerin arkasından koşturmak da iyi bir ted- bir olabilirdi. Nitekim bu çare gangs- terlerle mücadelede iyi sonuçlar ver- mişti. Maliye Bakanlığı da yabancı tebaalı fahişelerin kazançlarını dışa- rıya göndermelerine mâni olabilirdi. Kanunda hiç vakit kaybetmeden ya- pılması gereken bir değişiklik daha vardı: İç işleri bakanlığı "kulüpleri" çok sıkı bir kontrola tâbi tutmalıydı. Halbuki şimdiki Bakan bu işle hiç ilgilenmiyordu. Bahis mevzuu kulüp- lerin sayısı son yıllarda çok artmıştı. Sadece West End'de beş yıl içinde yenıden bine yakın kulüp açılmıştı nların arasında Messina'nın adam- larının işlettiği kulüpler de vardı. Kö- tü şöhret sahibi kimselerin kulüp aç- masına mani olacak bir madde ka- nunda olmadığı için isteyen 25 şilin kayıt parası ile 25 imzalı bir dılekçe verip bir kulüp açabiliyordu. Bu tü lü kulüpler kısmen polis kontrolun— den, da kurtulmuş - oluyorlardı. Bu hal içkili lokanta ve diğer umumi yerlere tatbik edilen sıkı hükümler yanında tam bir tezat teşkil etmek- teydi. Genç kızlar bu kulüplerde fu- huş hayatına atılıyorlar, gangsterler- le fahişeler arasındaki ticari kombi- nezonlar buralarda hazırlanıyor, hü- lâsa bütün iş bu kulüplerden idare ediliyordu. İç işleri bakanlığı bu ku- lüpler hakkında — derhal teşebbüse geçmeliydi. Memleketteki bütün ah- lâksızlıkların, cinayetlerin başlangıç noktası bu kuluplerdı Bütün itiraz- larına rağmen İç işleri bakanı Lloyd George bu işte kifayetsizdi. Yukarı' da bahsedilen tedbirlerden başka, ba- sın, radyo ve sinema da bu mücade- lede elele verip çalışmalıydı. Londra sokaklarında dolaşan "sefalet ordu- sunun kadınları umumiyetle güzel de değillerdi. — Bunların çoğu setli, yıpranmış ve hasta kadınlardı. Lon- dra caddelerim — bunlardan temizle- mekte artık geç kalınmamalıydı. Almanya Zehirli çukulata ünih'te bir apartmanın sahibi o- lan Josef Bolzer'in en çok sevdi- ği şey çukulataydı. Ölümü de bu yüzden oldu. Kiracısı Achım Spitter- in odasında bulduğu — bir çukulata parçası onu öbür dünyaya yollamış- tı. Jozef Bolzer ayni zamanda bir aşk kurbanı da sayılabilirdi. bu aşktan en ufak bir hisse alma- mıştı. Aşk macerasının kahramanı kiracısı Achim Spitter'di. Fakat o0- nun da talihi son günlerde kötü git- meye başlanmıştı. Spitter otuzbeş ya- şındaydı, beş yıl kadar Fransız lej- yonunda bulunmuş ve para biriktir- mişti. Bu yılın - başında memleketı olan Münih'e dönmüş ve kısa zaman- da bir sevgili edinmişti. Sevgıhsine candan bağlanmıştı. Fakat ne var ki Spitter'in parası tükenmeye iz tutmuştu ve o alıştığı derbeder haya- tın tesiriyle bir iş tutup çalışmaya yanaşmıyordu. Sevgilisi Spitter'e yüz çevirmişti. Artık onun için hayatın bir mânası kalmamıştı. Kararını ver- di: Hem kendini, hem de kendine yâr olmayan sevgilisini öldürecekti. Sevgilisi meyva sularını ve çukul tayı çok seviyordu. Spitter sevgılısı için hususi bir çukulata hazırladı. Cukulatanın içinde bol miktarda ze- hir vardı. O gün sevgilisi ile son ge- zintiye çıktı. İyice eglendıler Spitter cebindeki son meteliğe kadar har- cadı Ayrılırlarken sevgilisine zorla bir portakal suyu içirdi. Portakal su- yunun içine kaşla göz arasında ze- hir koymayı da ihmal — etmemişti. Kendisi de aynı zehirli portakal su- yundan içti. Kısa zaman sonra iki sevgili sancılar — içinde kıvranmaya başladılar. İyi kalpli ev sahibi Josef onları hastahâneye kaldırdı. Jozef e- ve döndükten sonra kiracısının oda- sına girmiş ve orada çukulatayı gör- müştü. Evde arkadaşına bir çukula- ta uzatarak tadına bakmasını söyle- i. Çukulata ona pek acı gelmiş ve birdenbire bayılmıştı. Arkadaşı he- men polise haber vermiş, Jozef sür- atle hastahâneye kaldırılmıştı. Has- tahanede zehirli çukulata yedikleri anlaşılmış ve ikisinin de midesi yı- kanmıştı. Fakat bu arada Jozef kur- tarılamamıştı. Arkadaşı Pleiner çu- kulatadan bir parça ısırdığı için bir şey olmamıştı. Hadiseler hiç de Achim Spitter'in düşündüğü gibi — cereyan etmemişti. Sevgilisi kurtulmuş, zavallı ev sahi- bi ölmüş, kendisi ise çukulatayla a- dam öldürmek suçundan hapishane- yi boylamıştı. AKİS, 11 AĞUSTOS 1956