SİNEMA nın "Rashomon"u ile birlikte sinema tarihinin her bakımdan büyük sıfatı- na lâyık eserleriydi. Neo-rcalism'den söz açıldığı zaman iyi niyetli Türk film tenkitçilerinin Giuseppe de Santis, hayranlıkla bahsetmelerinin, sanatla ilgisi olmayan bu çeşit ticari filmleri ri di Biciclette", "Paisa", "Miracolo di Milano" ve "Umberto D." gibi eserleri tanımak fırsatını elde edemeyişleridir. Bir Bunuel'in kim olduğunu bilmeden, "Los Olvidados” yan filmlerin yapıcıları hakkında ko- nuşmaya imkân var mı? Sürrealism'in sinemaya kazandırdıkları — Bunuel'3iz münakaşa edilebilir mi? Rene Clement'ın 1952 Venedik Fes- tivali büyük mükâfatını kazanan fil- mi "Jeux Interdits — Yasak Oyunlar" savaşın çocuk ruhunda meydana ge- tirdiği karışıklıkları ve sıkıntıları in- celiyordu. 1946 da ilk filmi "La Batail- le du Rail — Demiryolu Savaşı" ile Cannes'da en iyi mizansen mükâfatını kazanalı beri Clement Fransa'nın en gözde rejisörleri arasına girmişti. Do- kümanter filmlerden yetişmesine rağ- men ifadecilik kudreti müşahede ve kaydedicilikten çok daha kuvvetle his- sediliyordu. sta bir sanatçı oluşu filmlerinin Türkiye'ye kadar gelebil- mesi için kâfi değildi. Türk seyircisi Fransız filmi deyince Martine Carol yahut Brigitte Bardot'yu hatırlıyor, soyunma sahneleri bol filmler düşünü- yordu. Tanınmış nazariyeci ve rejisör Carl Dreyer'in 1955 Venedik Festivali bu- yük mükâfatını kazanan filmi "Orde in de sinemalarımızda oynatılması ge- ne uzak ihtimallerdendir. Cannes ve Venedik Festivallerinde gösterilen filmler, tanıtılan sinemacı- lar bu kadar değil: "Les Enfants du Paradis" -Marcel Carne-, "Crossiire” -Edward Dmytryk- "Der Prozess" -G. W. "La Ronde" -Max Op- hüls-, "Due S ldi di Speranza -Rena- to Castellanı- "Hichinin no Samurai" -Akira Kurosavra- gibi filmlerin üzer- lerinde daha dikkat ve ehemmiyetle durulması icabetmektedir. İthalâtçı- lar tavırlarını değiştirmemekte israr ederlerse festivallerin dünya sinema severlerine tanıttığı her biri ayrı kıy- met ve kişilikte birçok rejisörün eser- leri Türk seyircileri İşin meçhul ol- makta devam edecektir. Kör satmal- ına usulünü bırakıp seçme yapmadık- ça Andre Cayatte, Federico Fellini, Alain Resnais, Albert Lamorisse, Alf ]oberg, Ken]ı Mızoguchı, Wolfgang Staudte, J. A. Bardem gibi yeni sine- ma ustadlarının eserlerini görme tesadufe kalacaktır. Sinema severleri ahrum etmek işin ima- latçılarla ithalâtçılar adeta elele ver- miş tavrı takınmaktadırlar. Sinema olimpiyatları denebilecek festıvallerde milletler şerefli payeler kapmaya ça- hşadursun, birim filmlerimiz degıl mü kâfat kazanmak yahut mükâfata nam 24 Roberto Rossellini Tanıyamadığımız — şöhret zet gösterilmek, festivale kabul edile- cek ilkel vasıflardan bile mahrumdur Üstelik bu çeşit sanat olımpıyatlarmm örnek eserlerini ihmal etmek, küçüm- semek profesyonel, amator bütün film cilerin, sinemacıların, seyircilerin si- nema anlayışı bakımından oldukları yerde saymalarının önüne geçemiye- Filmler Meş'um Kadın 1 955 - 56 sinema mevsimi bittikten, sürprizlerden ümit kesildikten ni- ce sonra geçen Salı günü Divan Otelinin Cumhuriyet Caddesine ba- kan pastahanesinde soğuk limonata- larını yudumlayanlar, Şan sineması- nın ilânlarında "Meşum Kadın" fil- minin ismini okudular; Adı, "Meş'um Kadın" m aşklı, olumlu sıradan ko- nulu filmlerden biri oldugu intibaını uyandırdı. Bilhassa yanında ikinci film olarak çifte tabancalı bir. kadının maceralarının bulunması bu hiss kuvvetlendiriyordu. Ciddi filmler gos— teren ağırbaşlı bir sinema olarak ta- nınan Şan sinemasının bu yıl "Ka- nun Benim- I, the Jury" gibi merhum Şık -namı diğer Aynalı- sinemaya ya- kışan filmleri afişe koymasının lüzum- suz bir azizlik olduğu birçok seyirci- ler tarafından kabul edilen bir ger- çekti. Bu sefer ki de öyle olsa gerek- ti. İstanbul sinema severlerinin iyi film görebilmek için ümit dolu gözle- rini çevirdikleri Şan yolunu şaşıran bir fîlmlerle oyalanıyorı gece seyircilerin çoğu kendileri- ne bakan gözlerden kurtulmak iste- yen sevgililer ve bazı can sıkıntısı kurbanlarından ibaretti. Sevgililer ka- ranlıktaki sayılı dakikalarından azami istifadeyi sağlar, canı sıkıntılılar si- nemada uyuklamanın nimetlerinden faydalanırken, arada bir şurdan hur- dan duyulan kahkahalara katılıp fil- mi takip ettiklerini de ihsas etmeyi unutmadılar. "Hoffmann'ın Sihirli Ma- salları"nda olduğu gibi gözleri ve ku- lakları dört açmağa lüzum yoktu. Per- dede seyrettikleri küçük çocuğun ma- ceralarını kimbilir ne zaman görüp do unutmuşlardı. sineması gene takım kalitesiz "Meş'um Kadın" ismi verilen film Carol Reed'in meşhur "The Fallen Idol" adlı eseriydi., Türkiye'ye 8 yıl geç gelmiş ve iş yapmaz düşüncesiyle mevsim bittikten, eski filmler yeni- den afişe konmağa başlandıktan son- ra arada gösterilmişti. 8 yıl geç, ga- rip bir isim altında, halkın açıkhava eğlencelerini - sinemaya tercih ettiği bir zamanda terilmesi, sinemacıların iyi soğukça sırt — çevirmeleri karşısında ene de şükranla anılacak bir hâdi- sedir. Böylelikle günümüzün en kud- retli rejisörlerinden birinin büyüklü- ğünü ispat eden dört filmini de tanı- mak mümkün olabılıyordu Öbür üçü hatırlanacagı gibi "Ölümden Kuvvet- li Out", "üçü Sürgünü - Outcast of the Islands" idiler. "Gözden Düşen" yahut "Tıkılan Ha- yal" diye Türkçeye çevrilebilecek 0- lan "The Fallen Idol", ailesinin uşak- ların yanında kendi haline bıraktığı küçük bir çocuğun hayallerini, dost ihtiyacını ve sevdiklerine baglılıgını anlatıyor... elipe — -Boby nrey- Londra'da bir elçinin oğludur. Anne— siyle babası sık sık dışarı gittiklerin- den evde yalnız kalmaktadır. Bu yal- nızlık esnasında ona Afrika hikâyele- ri ,aslan avları ve hattâ kendini ko- rumak için nasıl bir adam öldürdü- ğünü anlatan elçilik memurlarından Baines'le -Ralph Richardson- arala- rında büyük bir arkadaşlık doğmuş- tur .Felipe'in başka bir yakın dostu da küçük yılanı Mc Gregor'dur. Bu yakınlarının varlığı ona belki ailesini pek aratmayacaktır, ama ortada bir Mrs. Baines vardır ki her üçünün de rahatını kaçırmaktadır. Mrs. Baines kötüdür; küçük yılan Mc Gregor'u hiç sevmez, Baines'le daima kavga eder, Felıpeı ise azarlar, annesine şi- kayet eder. Böyle bir şahsın bulun- ması muzdarip kocayla ihmal edilen ocuğun dostluk bağlarını kuvvet- lendırmektedır Felipe ya kendi isteği yahut cemi- etin zoru ile yalnızlığa itilen, çev- resindekilerle ya sıcak sevgıyle ya- kınlaşan yahut sert düşmanlık duy- gularıyla çatışan bir Carol Reed ti- AKİS, 30 HAZİRAN 1956