C. Adenauer "İhtiyar tilki" Başbakan Adenauer'in bu seyaha- ti bilhassa Rusyaya kargı takip edi- lecek politika hususunda başarılı geç- miş ve Rus siyasetinin yeni gelişme- lerinin tefsirinde Dulles'le aralarında tam bir goruş birliği olduğunu orta- ya koymuştur. Adenauer'in dahildeki müşkül du- nunu dış sıyasetın son haftalardaki gelişmesi üzerine biraz düzelmiş gi- bidir. Bilindiği gibi birçok Alman par tileri Adenauer'i Ruslara karşı çok setr bir politika takip etmek ve bu suretle Almanyanın birleşmesine mâ- ni olmakla itham ediyorlardı. Halbu- ki son hadiseler Adenauer'in şimdiye kadar takip edegelmiş olduğu sıyase— tin ne kadar isabetli olduğunu gös- termiştir. Saar meselesi yüzünden iki hafta evvel Luxembourg'da karşılaşan Al- man ve Fransız Başbakanlarının mü- zakereleri yalnız Saar meselesine münhasır kalmamış, ümet başkanı dünya meselelerinden söz aç- mışlardı Bu arada Guy Mollet, Ade- nauer'e Rusya seyahatinin ıntıbaları- nı anlatmıştı. Mollet'nin naklettiğine göre Kruçef Almanyanm birleştiril- kkında "Komünist idare altın- daki 17 milyonluk Alman yetini bıtarailaşmış dahi olsa 70 mıl- yonluk bir Alman Devletine tercih ederım demişti. Bu sözler Adenauer- in bir zaferi sayılabilirdi. Zira Sta- Tin'in yıkılmasından sonra dahi Ade- nauer defalarca yarıl diktatörlerin Almanyanın birleşmesine asla razı olmayacaklarını söylemişti. Bu gün Kruçef bu hakikati tayid etmiş bu- lunmaktadır. Kruçef'in bu sözleri, Al- manyanın Fransa ile olan ihtilafını hal etmesi ve nihayet Amerika seya- hatinden elde ettiği neticeler, Avru- AKİS, 23 HAZİRAN 1956 panın bu "ihtiyar tilki" sinin iç poli- tikadaki durumunu sağlamlaştırmış- tır. Adenauer, Amerikayı ziyareti es- nasında, geçirdiği rahatsızlık dolayı- siyle hastahanede an Eisenho- wer ile karşılaşamamış ve müzake- relerini Dulles'le devam ettirmiştir. Bu yüzden görüşmeler daha müsait bir hava içinde cereyan etmiştir. Rus- yanın gayeleri ve takıp edilecek sıya- set hakkında ki devlet a: rasında bir goruş birliği şayanı dik- kattir. Dulles da tıpkı Adenauer gıbı Rusyada esas itibariyle bir değişi lik olmadığına, şahsi dıktatorlugun kollektif bir diktatörlüğe inkilâb et- tiğine ve şimdi her zamankinden da- ha dikkatli davranmanın lâzım gel- diğine inanmaktadır. Zira Rusların güler yüzle Batının kuvvetini dağıtıp ani bir baskınla neticeye ulaşmasın- dan korkmaktadır. Buna mani olmak için en kestirme yol, askeri paktların bekasını sağlamak ve her an bir harp varmışçasına tetikte olmaktır. Ade- nauer de hemen hemen Dulles gibi düşünmekte ve askerı paktların lü- zumuna inanmakta Amerika ne düşünüyor? Halbuki Avrupada olduğu gibi A- merikada da bu görüşe muarız o0- lanlar ve Rusların hareketlerinin ba- sit bir taktik çerçevesini bir hayli aş- tığına inananlar mevcuttur unların arasında yavaş yavaş fikir değiştirmekte olan Başkan Ei- senhower tadır. Eisen- hower'le Dulles'in arasındaki görüş ayrılığı, gittikçe genişlemektedir. Ge- çenlerde Başkanın tarafsız devletler hakkında sarfettiği sözlerden sonra Dulles'in bu memleketler hakkında düşündüklerini açıklaması aradaki ihtilâfın derecesini belirtmesi — bakı- mından manidardır. Eisenhower ta- rafsızlığın her devletin en tabii hak- ki olduğunu söylemesi üzerine Dul- les bu noktai nazarı ahlâka aykırılık ve uzak görüşlü Olmamakla vasıflan- dırmıştı. Fakat Amerikan dış siya- setinde bir degışıklık beklemenin he- nüz sırası gelmemiştir. Bu ancak ö- nümüzdeki Başkanlık seçimlerinden sonra belli olacaktır. Dünya siyasetinde son zamanlar- da vuku bulan gelişmelerden sonra kısa görüşlülüğün — Eisenhower'de mi, yoksa Dulles'de mi kalacağı el- bette ortaya çıkacaktır. Dulles bugü- nün dıplomatık tekâmülüne ayak uy- duramamaktadır. Dünyayı hâlâ iki blok halınde gören ve Amerikaya ta- raftar olmıyam erikan düşmanı sayarak bu devletlere o şekilde mua- mele etmek, onları Rusyanın ku- cağına atmak olacaktır. Zira Doğu ile Batı Blokunun esas mücadelesi, Avrupa için olmasına rağmen, taraf- ların muayyen bir durum kazandık- ları ve her şeyden e statükosu- nun muhafazasına çalıştıkıarı Avru- pada cereyan etmemektedir. Müca- deleye sahne olan yerler rika, Orta Doğu ve Asyadır. Bura- daki devletler istikballerini yeni ka- - DÜNYADA OLUP BİTENLER sanmışlardır ve bir bloka bağlanma- yı, istiklâllerine zarar verir korkusu ile doğru bulmamaktadırlar. Onlara yardım edecek ve kalkınmalarını sağ- lıyacak yerde tarafsızdırlar diye or- tada bırakmak, bu devletleri Rusya- nın kollarına atmaktan başka bir işe yaramıyacaktır. ı demokrasileri içinde bu gibi devletlerı destekleme gücüne sahip tek devlet Birleşik A- erikadır. Zira İngiltere ve Fransa- dan gelecek bir yardımı, istiklâllerini yeni kazanmış devletler, bu mustem- lekeci imparatorlukların mazilerin: bakarak şüphe ile karşılıyacaklardır Meselenin daha mühimi İngiltere ve Fransa bu gibi yardımları yapacak derecede mâli kudrete de sahip bu- lunmamaktadırlar... Halbuki müs- temlekecilik aleyhtarlıgının şam- piyonu ve geniş mâli imkânlara sahip olan Amerikadan gelecek bir yardım bu memleketleri.Batı dünya- sına kazandıracaktır. Fakat burada dikkatle göz önünde tutulması icap eden bir şey de yardım gören dev- letlere bu yardımın her türlü menfa- zusundan âri olarak yapıldığının anlatılmasıdır. Bugün opportünist Rusya, önüne çıkan fırsatlardan ve Batı demokra- silerinin beceriksizliğinden ıstıfade e- derek Arap memleketleri üzerinde bir nüfuz kurmuştur. Rusların becerik- lılıgı, niyetleri kötü olmasına rağ- , İyi imiş gibi hareket etmeleri; Batıkların talihsizliği ise iyi niyetle hareket etmelerine rağmen bunların arkasında daima bir kötülük beklen- mesindedir. İşte bunu söylemek için Rusların karşısına kendi silâhlariyle ıikmak lâzımdır. Dulles'in kısa gö- rüşlülüğü buradan doğmaktadır. J. F. Dulles Kim yanılıyor? 15