GÖRÜNMEKTEN SAKINALIM. lümdur. Bunlar haberlerini D.P. ik- tidarının aleyhinde bir hava içinde âermektedırler Son hadise bunun eli Zafer'in yanıldığı nokta şurası- dır: New-York Times'in muhabiri basın kanunlarında tadilât yapıldı- ğı sırada Türkiye unmuyordu. Gazetede o0 mevzu ıle ilgili haber- ler Associated Press'in bültenlerin- den alınmıştır, bizim iktidar orga- nını kızdıran tefsirler ıse başmaka— le kısmında çıkmıştır v e da yazılmıştır. O halde, bir zavallı muhabiri daha haşlamakta - hem de gene yanlış havadis üzerine mu- hakeme yürüterek - ne fayda var- dır? Hele bu gazetenin Turkıyeye gelmiş bütün muhabirlerini dürüst- lükten ve karakterden mahrummuş gibi göstermenin manasım anlama- nın imkâm ur. Batının bütün memleketlerinde yabancı gazetecıler - Hele New-York Times gibi nüfuz- lu gazetelerin muhabırlerı - el üs- tünde tutulur. Resmi makamlar, devlet adamları onlardan iltifatları- nı esirgemezler. New-York Times şadığımız dünyada herkes herkesin kâhyasıdır. Biz, icap ettiğinde Miı- sırın veya Suriyenin, Fransanın ve- ya Ingılterenın, ,Rusyanın veya A- hakkında mütalâa serdetmiyor muyuz? Ha- ürriyetinin ila neticesi bundan başka bir şey değildir. New York Times yazacaktır. Time da ya- zacaktır, London Times da, Obser- ver de, Economist de... Bunları ta- bii görmek İlâzımdır. Yaptıklarımı— ZI begenırlerse beğenirler, beğen- iştir. rsak kızmadan, raktersizlikle itham etmeden cevap verir yaptıklarımızın mucip sebep- lerini anlatır, izah ederiz. O kadar! aldı kı Zaferın basın kanunu- linin mucip sebebi dıye gosterdıgı hadıseler de bir Ameri kalı gazeteciyi güldürecek derecede gayrı ciddidir. Zaf r, büyük bir saf- lıkla soruyor: "Amerikan gazeteci- si kendi devlet reisinin harimini, Beyaz Sarayın mahremiyetini ihlal hakkım kendisinde görür ve devlet reisinin ıkametgahmı, basılmaya hazırlanan bir eroin fabrikası gibi gozetlemeye vazıfelı olduğuna ina- mı?" Bi erikalı gazetecının bu suale vereceği cevap "elbette' den başka bir şey değildir. Ameri- kada Beyaz Sarayın mahremiye- tinden bahsedenin aklından şüphe ederler. Bütün masrafları devlet kasasından ödenen B senhower'in hususi hayatı olmadı- ğını herkes bilmektedir. Amerika Cumhurbaşkanları gazete fotograf- çılarının objektifi önünde yaşarlar. İnanmayanlar mesela Time mec- AKİS, 23 HAZİRAN 1956 muasının son sayısına bakabilirler. Oradan öğreneceklerdir ki hastalı- ğını müteakip Amerika Cumhur- başkanı evvelâ gazetecılerı kabul etmiş, onlara poz vermiştir.. Mec- muada Eisenhower'in ne içip, ne ye- diğini okumak dahi kabildir ve bu malumat Beyaz Sarayın hususi ba- sın sekreteri tarafından resmen ve- rilmiştir. Başkan Eisenhower ses ve perde sanatkarlarını bir tek d fa gazete fotoğrafçılarını davet et- meksizin çağırmamıştır. Torunla- rının devlet başkanına gönderdikle- ri kartlar dahi belki Eisenhower görmeden gazetecilere gösterilir. Usul bu olan bir memleketin gaze- tecisine "gazeteciler Devlet reisinin ikametgâhı etrafında dolaşıyor, o- rada tertiplenen eğlencelerin tafsi- lâtını yasıyorlar diye basın kanun- larını tadil ettik" demenin mânası var mıdır? Demokrasılerde devlet adamları sırca kö: inde yaşar- lar ve bütün mahremıyetlerıyle hal- kın 1950 de D.P. de aynı şekilde düşünmüyor muydu? Basına, bugün geri alınan haklar verilirken Sıtkı Yırcalı D. P. adına Meclis kürsüsiinden “ga- zeteci isterse bizi tak odamıza kadar takip edebilir" demıyor muy- du? Simdi Zafer "New-York Ti- mes altı seneden beri basının Tür- kiyede basın hürriyetini ne derece- lere kadar suiistimal etmiş olduğu- nu görmüyor mu?" diye sormakta- dır. Halbuki gazeteci, yatak oda- sına hiç bır zaman girmemiştir. — i hamlarla süslenerek ifadesi bir ik- tidar organına yakışır neşriyat sa- yılamaz. Zafer, evvelden beri dün- yanın büyük basın müesseselerine tecavüzü âdet haline getırmıştır don Times'dan New-Yı mes'a, B.B. en Assocıated Press- e, Economıst den Time'a hemen her organ Zafer'den papara — yemiştir. New-York Times Ulus'un eşidir, Time Akis'in mübeşşiridir, London Times bir nevi Cumhuriyet'tir ve onları ıdare edenler helâlinden D are o- lunurlar. Bu görüşü ciddi bir gö- rüş olarak kabul m ün müdür? Hattâ bu görüşü bır nevi megalo- mani saymamak kabil midir? Zafer- in zaman zaman şikâyet ettıgı ga- zeteler, ajanslar, radyolar ik- tıdarının çok lehinde sayılacak ya— zılar da yazmamışlar mıdır? ları bulmak için bizzat Zafer'in ko- leksiyonlarım karıştırmak yeter de artar bile. Methettiği zaman iyi, zemmettiğinde hain, karaktersiz, maksadı mahsuslu' Boyle şey, İza- a sığar mi u gazeteler ta- raf tutsalardı, snınıyetle haber tah- rif etselerdi, yalan yazsalardı malik bulundukları şöhretin yüzde yapamazlardı. — Doğru yazdıkları, iyi haber aldıkları, salim muhake- me yürüttükleri ıçındır ki dünya çapında nesir organları haline gel- mışlerdır ve büyük tesir sahibi ol- muşlardır. Bizim Zafer'in tutup da onlara çatması, biraz tavşanın da- a küsmesine benzemiyor mu? ma Zafer'de Zühtü — Velibe- şe imzalı ve imzasız çıkan ya- zılar bizim gözümüzü hakikaten aç- malıdır. Zühtü Velibeşenin dediği gibi Türk umumi efkârı basın ka- nunlarındaki yeni tadilâtın butun batı âleminde çok namüsait akis- ler yaptığını, aleyhimizde son de- rece sert tenkidlere yol açtığını bil- melidir. Bunları haklı rmek la- zımdır, zira basın hurrıyetının batı dunyasında bir tek mânası vardır ve bizim kanunumuz işte onu zede- lemektedir. Zafer'in dediği — gibi "Türkiyede hürriyeti matbuat tam- dır" diye yüz bin kere bağırsak, ak- h başında yüz kişiyi inandırama- Getirilen tadilâtın basın hürri yetını kısdığını bizzat D.P. li hatıp- ler belirtmişlerdir.. Dünya umumi efkârının önünde hükümetin haklı çıkabilmesi için Başbakan Adnan Menderes tarafından Mecliste yapı- lan bir vaadin süratle gerçekleşme- elınde, 6334 sayılı kanunun kabulün den bu yana gazetelerimiz tarafın— dan yazılan, haklarında takibata girişilen, fakat kanunun kifayetsiz- İiği yüzünden cezalandırılamıyan örnekler bulunduğunu belirtmiş ve demişti “— Bunları tercüme ettirip, neş- redeceğiz; sonra da bizi tenkid e- denlere kendi memleketlerinde böy- le yazılar yazılıp yazılmadığım so- racağız Işte, yapılacak olan budur. Za- ferdin Associated Press'in veya New-York Times'ın buradaki muha- birlerine bir takım fiiller isnad e- dip onları suçlandırması ancak a- leyhimizdeki — havayı ağırlaştırır. Dünyada tek basına yaşamadığımız ve bir bloka dahil olduğumuz unu- tulmamalıdır. Omuz silkip geçeme- yiz; bu, milli menfaatlerimize ay- kındır Yapacağımız şey, madem ki Başbakanın elinde böyle örnek- ler vardır, bir broşür çıkarıp basın yetini niçin kısmak zorunda kaldıgımızı dünyaya ilândan ibaret- zaman görülecektir, eğer Türk basım hakikaten hürriyetini suııstımal ettiyse, başta New-York Times "evet, Türk hükümeti hak- Irymış" demegı herkes gibi zevkli bir vazife bilece em ogrusu ıstenılırse Türk basınının 6334 sayılı kanunun me- riyete girmesinden bu yana ceza- landırılamıyan ne gibi suçlar ışledı- ğini öğrenmek, bizim için de so derece faydalıdır Bunları gordugu- gün, anunlarındaki ta- dılatın en hararetlı müdafii Zafer değil, AKİS olacaktır. 13