19 Mayıs 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

19 Mayıs 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EĞER "ADNAN BEY" Bir gün Türkiyede Atatürk in- kılapları perişan edilirse, onla- rı inanmadıkları için perişan eden- ler inandıkları halde müdafaa et- meyenler adar mücrim olmaya- caklardır. Belkı de o büyük adam, işte bunu erek eserlerını gençliğe emanet etmıştı Zira genç- lik bilekte kuvvet, yürekte peklik, kafada dinamizm demektir. — Ata- türk inküâplarını, Cumhuriyeti- mizin başında, ancak bunlarla ko- ruyabilirdik. Nitekim koruduk da.. Tıpkı onlar gibi, demokrasimiz e eğer br gün yerini tekrar to- taliter idareye bırakırsa bütün ka- bahat totaliter idare hayranların- da değil, demokrasinin platonik a- şıklarında olacaktır. Demokrasinin inkılâplardan farkı onu korumak için bilekte kuvvete, yürekte pek- liğe, hatta kafada dinamizme lü- bulunmamasıdır Demokrasi hıddet ve şıddet re]ımı olmadığı- a göre onun müdafilerinin de hid- dete ve şiddete ıhtıyacı yoktur. Herkesin kendı üzerine düşen va- zifeyi, ama azimle, ama ısrarla, a- ma yılmadan ve ıırkm den yapma- sı totaliter İdarenin en hararetli heveskârlarını faile kolaylıkla sin- direcektir. Elbe i milletler lâ- yık oldukları idareleri bulurlar ve iyi idareler sebatkâr — milletlerin hakkıdır. Atatürk inkılâplarının ve De- mokrasimizin korunmağa olan ih- tıyaçları, bunların ikisinin de a- şağıdan yuk rıya doğru değil, yu- kardan aşağıya doğru gerçekleş- miş olmasıdır.Türk — milletinin A- tatürk inkilâplarını kabule — daha 1923'de hazır olduğunu, o seviyeye vardığım hiç kimse inkâr edemez. Bunlar, o tarihte bekleniyordu, hal- kın belki de tahteşşuurdaki samimi arzularıydı. Ama gene de hepsi, bir el tarafından açılan kapıdan haya- tımıza girmiştir. Mesele kapıyı ye- niden kapatmamaktı, mesele inkı- lâpların kendilerine cesur müdafiler bulmasıydı, mesele onlara inanan- ların en az inanmayanlar kadar a- zimkâr davranmasıydı. Bu yapıldı ve inkılâplar yerleşti. Tehlikenin ta- maraile zail olduğunu iddia etmek hatalı sayılabilir, ama kapıyı tek- rar örtmenin imkânsız hale geldıgı ortadadır. Bunun heveslileri ilk fır- satta başlarını kaldırmışlar, hatta teşvik olmasa bile müsamaha gör- müşlerdir. Ne var ki karşılarında buldukları topyekün — mukavemet onları yerle bir etmeye kâfi gelmiş- tir. Eser sadece yukarının malı kal- dıkça itina isteyecektir, nahif ola- caktır. Eğer-inkılâplar kütlenin şu- urlu hareketi neticesi yavaş yavaş AKİS, 19 MAYIS 1956 yerleşseydi belki bu itinaya lüzum kalmayacaktı Ama hareketin yu- kardan aşağıya doğru gelişmesi, o- nun hararetli müdafilere sahip bu- Tunmasını elzem kılıyordu. Bu mü- dafileri çıkarmasaydık onlar üzer- lerine düşeni yapmasalardı —Türk milleti Atatürk inkılâplarına layık sayılamazdı. Batılı gibi yaşamağa hakkımı» anlaşılırdı ve bizi paklayan gerilikten, irticadan, yobazlıktan, uyuşukluk ve miskin- likten ibaret kalırdı. Kim, bizimle niçin uğraşırdı? Hangi akıllı, bizim müdafaa için enerji bulamadığımız inkılâpları sigorta ederdi? "Lâyık değillermiş" denilirdi ve geçilirdi. İşte demokrasimiz de bugün ay- nı vaziyettedir. Demokrasi, Hürri- yet, İnsan hakları... Kim ne derse desin bunların hakiki manası tek- dir. İnsan ya o manasıyla Demok- rasiye, Hürriyete, haklara sahip olur; ya da hiç olmaz. Bunun ikisi- nin arası yoktur ve bir aranın mev- cut olduğunu soyleyenler, bilinen mefhumların yeni yeni tariflerini yapmaya kalkanlar samimi mak- sadlarını saklayanlardır. Nasıl bun- dan otuz sena evvel bir elin arala- dığı kapıdan — inkilâplar girdiyse, on yıl evvel de gene öyle bir kapı- dan Demokrasi gelmiştir. Bizim De- mokrasimiz aşağıdan yukarıya ge- Tişmiş bir nebat olmaktan çok uzak- tır. O bakımdan mütemadiyen su- lanmaya, mütemadiyen gübrelen- meye muhtaç bir manzara göster- mektedir. Eğer biz bunları yapmaz- sak, eğer hicap verici bir çekingen- lik içinde değişik rejimlerin aşıkla- rına kapıyı kapattırırsak her şeye hakikaten yazık otur ve başka bir elin başka aralıklar yaratması için çok beklemek zorunda kalırız. Demokrasinin fazıletı, demokra- tik hakların korunması için lüzum- Iu silâhı benliğinde taşımasıdır. Bu silâhı onun alinden çekip alan zor- balar veya açıkgözler tarihte eksik değildir. Ama eksik olmayan başka bir şey de zorbalara mukavemet eden veya açıkgözlere kanmayan mılletlerdır Tarih sadece onları emokrasiye layık" insanlar ola- rak kaydeder. Her şeyin başı insan- ların ngi idareyi arzuladıklarım tesbit etmelerindedir. Bir şefin ida- resinde yaşamaya niyetli kütleleri dünyanın en kudretli lideri bile o halden kurtaramaz. Hatta bu lider, bizzat o şef dahi olsa! Şefin yerini başka şefler alır, bunlar eski şefi budalalıkla itham ederler, kendile- rine yeni hizmetkârlar bulurlar ve hayat eski minval üzerine devam e- dip gider. Eski şefe uşaklar kullan- dığı için kızar görünenlerin hakiki YURTTA OLUP BİTENLER BU MEMLEKETİN İDFALİYSFE... kızgınlık sebeplerinin, kendilerinin kullanılmamasından iba- ret bulıınduğu çabucak ortaya çı- "kandırılmışlar zumresınden başka şey kalmaz. Demek ki millet, Demokrasıye layık hale gelmemıştır ğer şef ona tür- lü eziyetler yapmazsa hakikaten hata eder! Fakat demokrasiye lâyık millet- ler şahıs şahıs vatandaşlarıyla ve müessese müessese topluluklarıyla Demokratik bir hayat sürmeye a- zimli milletlerdir. Eğer ideal herke- sin anladığı manada Demokrasiyse, nun aksi rejimi gerçekleştırmeye çalışanların karşısına topyekün di- kilmek lâzımdır. En ufak bir hak- kın zedelenmesi çok şiddetli pro- testolar yaratmazsa, totaliter ida- re yolunda adımlar dikkatle takip edilmezse, devlet ' idaresinin ras- yonel usullerin dışına — çıkarılma- sına göz yumulursa ve en mühim mesele: miskin menfaatler, hasis hisler uzun vadeli saadetin yerini tutarsa Şefe veya Şeflik heveslisi- ne kızmaya kimin hakkı olur? Bir el Demokrasinin kapısını açmış- tır; artık onu kapatıp kapattırma- mak tamamile o rejim altında ya- şayan insanların bileceği iştir. Bir memleket düşününüz ki De- mokrasinin bütün klâsik müessese- leri teker teker zedeleniyor. Bir memleket ki fikir adamlarının saç- ları kesilerek hapse atılması bir bardak suda kopacak fırtınadan az akis bırakıyor, kaza organlarına uzanan eller - biz: o organların mensupları tarafından öpülüp ba- şa konuluyor, ilmi otoritelerin sü- küta mecbur edilmesi ilim muhitle- rinde yadırganmıyor, seçim kanu- nunun antidemokratik hale konul- masını seçmen umursamıyor, basına yapılan tazyikler gazeteciler tara- fından tevekkülle karşılanıyor. O memlekette yaşayan halkın ideali- nin Demokrasi olduğuna sanan, bu- dalanın tâ kendisi değil midir ? Bir.. memleket ki herkes her şeyi kom- şusundan bekliyor ve kendisi kom- şusunun hakkım korumak için kü- çük parmağım kımıldatmıyor.. De- mokrasi onun nesinedir, lütfen söy- ler misiniz? Bu halden milletçe çıkmak üze- re bulunduğumuzu —görmeyenler, böyle bir devrin hicabını geride bı- raktığımızı farketmeyenler ve 1956 mavisinin — 1955 sından, çok farklı olduğunu, 1957 mayısının da 1956 mayısından aynı derecede farklı olacağını hissetmeyenler, ne iyelim, kördürler. Bunun fiili de- lilini, 1958'de karşılarında bulacak- lardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: