TİYATRO Büyük Tiyatro Haydutlar erde eserin son sahnesinin üzerine andıktan sonra kopan alkış tufanı ıle tekrar açıldı : sanatkarlar elele bir sıra halinde sahnenin önü- ne doğru ilerleyip güleryüzle halkı selâmladılar; perde tekrar kapandı ve alkışlarııı ısrarı uzerıııe tekrar tekrar açıldı, kapandı. Yalnız müte- akip açılışlarda sanatkârlar arasın- da Yıldırım Önal görülmedi. Müte- akıp açılış ve kapamalar sırasında,, b rafın bir iki kişi nun sol ti daıı "bra v uk, yaş uk..." diye bağırmışlardı Sahnedekı sanatkâr- dar seyirciler de bunun mak- satlı bir haykırış oldugunu anladılar ama, Yıldırımın bu "klâkör"lere gü- 30 cenip seyircilerin alkışlarını cevap- sız bırakması e Onları selâmlamak külfetine katlanmamasını mazur gö- reme adıse, geâen haftanın başında, Büyük Tiyatroda cereyan etmişti. Deylet Tiyatrosu Alman şairi Schıller 'in "Haydutlar” 1sımlı eseri- akım fir rejisör Walter Thomas, Schiller'- in şiir büyüklüğü ile mütenasip ola- rak her şeyi en güzel şekliyle mey- dana çıkarmıştı. Ulrich Damrau'nun dekorları da rejisörün arzusuna tıpa tıp uygun düşmüştü. Eserde rol alan sanatkârların hemen hepsi genç kad- roya mensuptular ve ufak tefek ku- surlarla Devlet Tiyatrosuna iftihar edilecek bir eser kazandırıyorlardı. Sehiller (1759-1805) in bu eseri Al- man "renaissance"ının ilk ve olgun meyvelerinden birisi olduğu ıçııı Al- man edebiyatında mül mevki işgal etmekte idi. Tiyatro saııatmda- yeri de daha az ehemmiyetli de- ğildi. Klasıkler arasında saygı gö- renlerdendi. Hayatın romantik bir şala bürülerek. salına salma şato- larda dolaştığı tasavvur olunan de- assas, idealist bir şair tara- fından yazılmıştı. İyi de. kötü de aynı derecede i- dealize edilmiş olarak yaratılan bir eserdi. Böyle bir eseri, bu günün ma- teryalist atmosferinden — sıyırarak, kendi hususiyetleri ile yaşatabilmek kolay değildi ve Devlet Tıyatrosunun genç sanatkârları bu güçlüğ en- mişlerdi. O akşam Büyük Tıyatronun balkonunun sol tarafı dan — "bravo Halük" diye bağıranlar haksız de- ğildi ama, eğer bunda bir maksat ol- masaydı: Bravo Yıldırım, bravo Ha- lük, bravo Gökçen, bravo Tekin, bra- vo Nıhat bravo Oğuz ve., bravo genç sanatkârlar;" sedaları — duyulurdu... Haydutlar, görünüşte iki kardeş arasında "iyi" ile "kötü" yaradılışııı macerasından ibaretti. Kıskanç ve kötü niyetli bir kardeş, İyi yaradılış- h kardeşi ile babasının arasım aça- rak, onu gözden düşürüyor, mirastan mahrum ettiriyor ve sevgilisini elde etmeye kalkışıyor. Bu işte kimsenin tasvip edemiyeceği derecede ılerıye giderek babasını bile öldürmeye cür'- et ediyor. Buna mukabil, iyi kardeş, gördüğü haksızlıkttan muğber olup insanlığa kahrederek dağa — çıkıyor ve haydut oluyor. Yakıyor, yıkıyor, asıyor, kesiyor ama bütün bu yetleri gören seyirciler ona karşı bır nefret hissi duyamıyorlar. Çünkü Ha- lük Kurdoğlu seyircide böyle bir his uyanmasına imkân bırakmıyacak şe- kilde, başarılı bir oyun gösteriyor. öte tarafta Yıldırım önel ise, hepi- mizin nefretini celbediyor, ona çok kızıyoruz ve bu suretle eserin çok zor olan bu rolü büyük bir kudretle tem- sil edilmiş oluyor. Talihsiz baba ro- lünde Nihat Aybars'ın - yadırganan bir hareketi yok. Sevmek için yaratıl- mış ve bütün rolü sevmekten ibaret olan Amalıa rolünde Gökçen Hıdır, haklı takdirler topluyor. Bir de bazı sahnelerde Muazzez Lutas ile yer de- ğiştirmiş kadar, onu andırmasa Karışık bir psıkolo_ıının mahsulü olan Uşak rolünde Tekin Akmansoyu alkışlamamak haksızlık olur. Yalnız bir nokta var: Tiyatrosunun sahne konuşmas Devlet Şayet munise olduğu ehemmıyet- le ele alınmazsa, çok yakın bir şe- lecekte Devlet Tiyatrosunun da tanbul Şehir tiyatrosunda olduğu gi- bi, husust bir deklamasyon tarzı ola- cak ve tıpkı dublâjı yapılmış filmler gibi. Devlet Tiyatrosu temsillerinde de kötü Türkçe duymamak için ti- yatrodan uzaklaşacağız. AKİS, 19 MAYIS 1956