D Laiklik Görünen manzara Memleketimizde aydın sınıfına ra- hatça ırebılecek iki kişi konuşu yorlardı. Bıra zayıfça uzun boylusu diyordu "Inkılaplara kargı durmak aklım- dan geçmez. Yani, a bu sözlerim benim gerı, yobaz zıhnıyette bir a- dam olduğum intibaını Yalnız, bir takım gerçekler buni ları serin kanlıl kla ıncelemek ve riyetin ilânından dan fazla bir zaman geçti, memle- ketin kaderı üzerinde söz sahibi ola- bilecek bir nesil yetişti. Bu neslin ve yetişmekte olanların dini eğitim- den mahrum olduklarını kabul — ve teslime mecbur Bu, bana göre mühim bir eksıklıktır İnkılaplar manzumesini bozmadan bu meseleye bir hal çaresi bulmak zorundayız. Yetişen ve yetişmekte Olan nesille- rin manevi hayatını ihmal etmek, i- leride bir takım ihtilatlara yol aça- apçılık ve laıklıgı dinsizlik şeklınde anlam! obaz zihni yetin yemden hortlamasına, memle- ketin kaderine hükmetmesine taraf- tar değilim. Yalnız, bır dini eğitimin de zaruretini duyuyo Bu bakım- önce bu zarureti kabul etmek, sonra da, bunun ne şekilde halledıle- bileceğini düşünmek icap eder. Ufak tefek yapılı, gozluklu, kar- şısındakını dinlerken madiyen bıyıklariyle oynayan öbür aydın kişi, biraz sinirlice' gorunuyordu sındakinin sö: mesi için sabırsızlandıgı belliydi. ne eğik başını kaldırdı “Bitti mi?" diye sordu. Sonra da, cevap beklemeden konuşmaya baş- ladı: Ö- 'Ben bu kanaatte değilim. Ben, memlekette yobaz zihniyetin, irticaın tekrar ayaklanamıyacak şekilde, kö- kunun kazındıgını sanmıyorum. Dâ reğince halledılemedıgı fa taassubun pençesinde yaşamak zorunda kalmış bir memlekette, se- nin tabirinle, ihtilata meydan vere- bilecek bir harekete gırışılmesıne ta- raftar olamam. Bu, bir dinsizlik an- ay şından gelmiyor. Ben, dini inanı- çlı insanın kendi arzu ve dılegın bı- rakmayı doğru bulurum. Bu memle- kette, bilhassa Cumhuriyetten bu ya- sakla, namaz kılan, oruç, tutan, camie tiden hiç kimseye neden bunları ya- saklıyorsun denmemiştir. Vicdan hür- riyetine bir tecavüz olduğunu kabul etmem Dını terbıye, aılede verılme- lidir. Herk rakılmahdır. Devletin, dini ogretım 16 yıllarca ka- I N yaptırmasını ve hele bunu — mecburi tutmasını, laıklık anlayışına taban tabana zıd et men- faatlerine aykırı sayarım. Boyle bir hareket müsbet netice veremez. İr- tıcaı okşama olur. Tâviz vermek o0- bazlık yeniden palazlanmaya başlayabılır Anadl ki şehir, ka- saba ve köylerde din ıstısmarcılıgı— nm nasıl sınsı sinsi alıp yürüdüğün- den haberin var mı? Hiç bir politik endişe ve düşüncenin, bu mevzuda hoşgörür davranmasına kayıtsız ka- lamam. Bunca emekle meydana ge- tırdıgımız Cumhuriyeti, en küçük şe- kilde bile olsa zedeleyehılecek veya böyle bir şeye nıyet edebilecek, bir te, şebbüsün tohumlarını serbestçe at- masına müsaade edilmemelidir." Konuşma, bu minval üzere bir kaç devam etti. İkisi de birbirini kandıramadılar Zaten, mevzu, o de- rece çeşitli anlayışlara müsaitti ki, ve üzerinde o kadar duşunulmemiş- ti ki, kimsenin, ilk hamlede, karşı tarafa en doğruyu kabul ettirmesi de beklenemezdı Har ileri sürülen fi- kirde, bir parça gerçek, bır parça dogruluk payı vardı. a, arça parça gerçeklerı bir bütün halıne ge- tirmek, doğruları birleştirmek, mese- leyi dört yönüyle, en objektif, şekil- de incelemek gerekiyordu. Bu yapıl- madıkça, meselenin halline imkan yoktu Olamazdı. Geçmişden ders al- ilmin, m sbet bılgının ışığından faydalanmak zaruri Günlük dü şünceler, hissi davranışlar, kım küçük politika hesaplariyle, bu son derece önemli memleket mesele- sini, büsbütün içinden çıkılmaz bir hale getirmemek gerekiyordu. Süleymaniye camii Herşey yerinde gerek! gerçeğin, anlaşılması, kabul ve tes- lim edilmesi de, evveliyetle lâzımdı. Yaraya neşter ancak bundan sonra vurulabilecekti. Görünen manzara İ- se, kimsenin meseleyi bu şekilde ele almak istemeye yanaşmamasıydı A- sıl tehlikeli olan da buydu. Zira, "Din Meselesi" böylece ele alınmadıkça, hiç bir zaman en doğru ölçüler için- de halledilemiyecekti. İşi oluruna bı- rakmak ve idare-i maslahat zihniye- ti bu işe de burnunu sokmuştu, çıkar- maya da hiç niyetli değildi. Tarihe kısa bir bakış Avrupa, engizisyon mezalimin tüy- ler ürperten vahşeti ve zulmeti altında inlediği zaman, Katolik Kili- sesi, devlet hâlini almıştı. Batı mem- leketleri için gün bir şeriatçılık, ümmetçilik tehlikesi yoksa, onların bu tehlikeyi 18. yüzyılda atlatmış ol— dukları içindir. Batı memleketlerinin, böyle bir tehlıkeyı nasıl atlatmış ol- duklarım incelemek, bizde bir şeri atçilik ve ümmetçilik tehlıkesıyle karşı karşıya gelmeksizin, böyle bir şüphe ve endişe içinde kalmaksızın, din bahsinde nasıl bir yol tutacağı- mızı göstermeye yarar. Kilisenin ha- kimiyeti devrinde, yuzbınlerın ızdı- rabını bilmekte fayda vardır Milletler korkunç bır karanlıgın eziyetin mahkümu olmuşlardır. Avrup ın bu karanlıktan kurtulu- şunun sebeplerim incelemek, bizim yolumuza ışık tutar. Kılısenın haki- miyetine ilk büyük darbe, fikir saha- sında rönesansla, din sahasında re- form hareketiyle, vurulmuş oldu. Hı- ristiyanlıkta yapılmış olan reform- lar, yetişmiş olan, gerçek ilahiyat fi- lozı bu neticeyi sağlamışlardı. Martin Luther in hareketı, hıristiyan- lıktaki en büyük reform hareketiydi. Luther, t'ıkır ve içtihat serbestisine dayandıgından Batıya tıla yollarını tır. Luther'in n büyük ydi. Yan ıfadesıyle dini millileştirmesiydi. "Alman milleti i- badetini kendi dılıyl yapmalı, Tan- ne d diğim, Tanrının kendıs e dığım vasıtasız oğrene— bılmelıdır dıyordu Bu har ketı ük m dilleriyle ıkları, kabul e kitapları kendı dillerinde dikleri zaman, yani arada bir takım mutavassıtlar bulunmadığı zaman dini istismarın önüne geçilebilir. İslâm dininde şartlar daha başka değildir. Hoca'nın tahakkumu, taas- den, ışıktan uzaklaştıran, hamleleri- ne köstek olan ne varsa, hepsi, böy- le bir sebebe bağlanabilir. Bu balam- dan belirecek tereddütleri izale için gözlerimizi tarihe çevirmek kâfi ge- lecektir, Müslüman olan insanların, kendi dilleri ile ibadetlerinde hiç bir mahzur yoktur. Hatta cevaz vardır. i: Şöyle k AKİS, 25 ŞUBAT 1956