M U S Sanatkârlar Feruzan Saydam Ahenkli eller Golgede kalmış kıymetler Devlet Konservatuarı her yıl birçok mezun verir. Tahsil yıllarında za- ten, kaabiliyet derecelerini göstermiş- lerdir. Yetişmelerinin hitamına doğ- ru talebe konserlerinde ortaya çık- mışlardır. Çoğu ümit vericidir. Bu memleketin kısır musiki hayatı hak- kında endişe duyanlar, onlarda bir ümit kaynağı bulurlar. Derken mezuniyet günü gelir ça- tar. Başarılı bir imtihan verirler. Ar- kasından belki de bir konser. Oh! Herkes memnundur. Yeni bir piya- st, yeni bir oboist, yeni bir klari- netist yetişti. Munekkıdler yazar Çi- stlar, balar sevinç göz- l Ö er a a parlaması bek]enen birkaç yıldız dogmuştur Sonrası yok. Ses seda kesilir. San- ki bir rüyadır bütün bunlar. Yıldız- ar, parlama istidadı gösterdikleri anda karanlığa gömülmüşlerdir. Ki- mi öğretmen, kimi korepetitör, kimi de şıkayetçı ve küskün olmuştur. imi aile gailesine karışmış, kimi karlarda çalmayı tercih etmiştir. Altı yıldan sonra.. Füruzan (ressam Per Boyar'ın kızıdır) da böyle bir sa— natkardı. 1949 yılında, Devlet servatuarının mezuniyet konserınde cidden mevcudiyet göstermişti. Cö- sar Franck'ın Senfonik Varyasyon- larını ve Debussy'nin Danse Sacr& et Danse Profane'ını başarıyla çalmış- . (Aynı konserde, o yılın mezunla- rından Erdoğan Çaplı da vardı). sonra, çeşitli sebeplerin ya- rattığı ve kıymetlerı boğan o atmos- fer, Füruzan Boyar'a da uzandı. Bir AKİS, 7 MAYIS 1955 musikişinasla piyanist Ercıvan Say- dam'la (onun da sesi çıkmaz) evlen- mesi bile bunu önliyemedi. Bilinen, m zunıyetınden beri ancak tek bir konser verebildiği, Faure nın Ballad'- ıni çaldığıdır. Geçen hafta Füruzan Saydam, a- taletten kurtulmak ve bir musikişi- nasın gerektiği gibi hareket etmesine mani olan bağları sökmek İçin ir gayret gösterdi. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrasının Cumartesi günkü Büyük Tyatroda verdiği kon- serde, solist olarak sahneye çıktı. Çocukl bile çalmağa teşebbüs ettikleri, fakat aslında tefsiri epeyce üç bir bestekarın, Mozart'ın bir konsertosunu ele almıştı. Mozart'ı hafif, zarif, fakat biraz sathi bir ya- ratıcı sayanlar eksik değildir. Daha olgun düşünenlere göre Mozart, icra- cıları için, tehlikelerle dolu bir beste- kâr sertoyu çalışma bakılırsa Füruzan aydam, bu sonunculardandı. Eser- deki, usluba müteallik tuzakları sez- miş görünüyordu. Mozart onun için romantik değildi. Nüanslarında ifra- mıyor, yakışıksız rubatolara il- tifat göstermiyor, ritminin sağlam- ığını muhafazaya çalışıyor, — hele - Mozartın bütün eserleri arasında fa diyez minör tonunda tek parça o- larak bilinen - ikinci muvmanının is- tismara ve aşırılıklara müsait duygu imkânları içinde — soğukkanlılığını kaybetmiyordu. Altı sene önce olduğu gibi, belliy— di ki Füruzan Saydam şuurlu bir pi- yanisttir. Görünen tek kusuru, kon- ser tecrübesinden mahrum bulunma- sıydı. Son muvmanda bu bilhassa se- zildi. Parmakları çevık ve rahat de- ğildi uvmanı huzursuzluk ve gü- vensizlik içinde bitirdi Antraktta, piya nıstın çalışma da- r fikir yürüten dinleyiciler bir nok- tada birleşiyorlardı. Sanatkârın ikin- ci bir konserini dinlemek için Üç dört yıl bekleme niyetinde olmadıkların- a.. Füruzan Saydam, zincirleri kır- malıydı. . ve Brahma Programda, bir dâva daha vardı. u dâva, bize has değildir. Dün- yada, onu çözmekle uğraşıp da neti- ceye varamıyanlar pek çoktur. Halli, bilgi Ve tecrübeden zi) 1 yaratılış ozellışlerıne ihtiyaç gösterir. tefsir ve icra etme da- vasıdır. bu. Bu dava daha önce de Ankarada ele alınmış, Hans Rosbaud ve Hans Hörner gibi musıkışınaslarca inan- dırır gıbısınden çözülm umartesi günü Brahma 'vakasını yeniden ele alan orkestra şefi Hans rer, ne bir ne de avukat pozundaydı Dava sahıbını mahküm veya müdafaa etmiyor, sadece onun yakın bir dostu, sırdaşı gibi davranı- yordu Brahms'ın Ninni'si, Meyerbeer'in L'Africana operasından bir arya, v.s Fakat bu yakınlığını, önündeki 70 ve arkasındaki 400 kadar insana - orkestraya ve dinleyicilere - anlat- makta önceleri biraz güçlük çekti. Fakat sonra dili açıldı nından faydalanarak, — bu vasıtayla mânalı sözleri söylemiş bir düşü- nenin zihnine ve ruhuna inebildi. Brahms'ın birinci senfonisi gene, oldugu gibi - ve her zaman olamadı- ği gibi - büyük bir eserdi. Gigli'nin vedası Evvelki — hafta New York'un meşhur Carnegie Hall konser salonunda şişman ve ihtiyar bir tenor, cılız ve istikrarsız bir sesle, Donizetti'nin evda İksiri operasından ir arya söylüyordu. Başka şeyler de söyledi: Fakat dınleyıcıler heyecan için- deydiler. ukları o ilgilendiriyordu. Sahnedeki meşhur İtalyan tenoru Gigli (Cilyi okunur) idi. yaşındaydı. Sesi de 65 yaşındaydı. Miadını doldurmuştu. Eski günler gene hatırlandı. Gıg- li, Metropolitan operasının baş teno ru olarak Caruso'nun yerine geçti- ği zaman, dinleyiciler onu sanatından ziyade sanatsızhgı tabiiliği için al- kışlamışlardı. Bir köylü sadeliği çinde, münekkidlerden bırının dediği gıbı, vucudunun bütün kuvvetıyle, nuy ve şarkı söylüyordu. Ballan- dıra ballandıra bir mezza voce yap- mak, tiz bir si bemol çıkarmak, hıç- kırmak hazin bir kaydırma yapmak fırsatını yakaladı mı, üslüp filân duşunmez İ Derken Amerika'nın buhran gün- leti geldı Metropolitan saanatkarla- rının maaşlarını kesmek gerekti. Gigli bunu kabul etmedi. Bu, unutul- madı. Benjamino Gigli Maziye hasret