ÇOCUK TERBİYESİ OSMANLI İMPARATORLUĞU TAKSİMİ HAKKINDA YÜZ RP Başı 4 üncü sayfada — — Başı 5 inci sayfada — dayağın yeri yoktur. Dayak birkaç nok- fadan manasız ve müuzir bir usuldür. Bir defa dayak manen çok tehlikelidir. En ziyade hürmet edilmesi ve gayet ihtimamlı bir şekilde inkişaf Se le Mizimgelen çocuk izzetinefis ve ha sı telâkki ettiğiniz dayağın birçok te- kerrürden sonra artık tesirsiz bir hal aldığını pek kısa pda müşahede la Mk Süblime döğülen çoçuk artık buna da alışır ve dayaktan m bir hale gelir Dövme secile korkutılan ve ters biye edilen bir çocuk, katiyen mevcut değildir. Çocuk oan için çekinir, siner. Fakat bu, dayağınıza rağmen mennedi- len hareketi ll tahammül edil. mez bir arzu besliyen bir siniştir. Ço: cuk ilk fırsatta darablı hak kesbet. mek için ka geçer, artık iş çığ rından çıkmışt aba mutantan ve gü- rültülü da "tasları icra edilir ve kaybolan asıl kıymetli şeyin, yani çocu» ğun haysiyet ve izzetinefis hislerinin mabvolup gittiği farkedilmeden çocuk» lar terbiye ediliyorlar zannedilir. Dayağın diğer bir zararı da şudur; Birçok defalar işitmiş veya gazetelerde okumuşsunuzdur. Dayak neticesi sakat olan çocuklar ayeytar. Şiddeti hes sap edilemiyen ve tam yerine isabet ettirilen bir tokat a sağır olma- sına sebebiyet verebilir Tokat ve yumruk elictsi dişleri kırılan, çenekemiği çatlıyanlar, kulak» zarları patlıyan çocuklar çok görülmüş tür, hattâ çok şiddetli bir tokatla çocuk ölümleri bile kaydedilmiştir Bazı münevverlerimizin anlaşılmaz sebeplerle mekteplerde tatbikini iste dikleri dayak, herhalde çok yanlış ve wmuzir bir terbiye sistemidir, hattâ ter» biye sistemi değil, bir terbiye hastasıdır. urada, daha ziyade küçük ço- yeğ terbiye mevzuuna temes et- k, daha büyük yaşları ve LER ça» Di da diğer bir yazıda mevzuubahs etmek istiyoruz. sene... O halde kendisinin kırk alti yaşında, yani Montiden on yaş büyük Gali ,söyliyebilirdi. Bu yaş, bu ayip, bu cürüm onu bir düzüye takip ediyordu, Bu sevdiği ada: mın yanında bir çocuk, zayıf ve âciz bir çocuk olmak istiyor ve onun tarafından bir dost, bir zevce gibi değil, her zaman bir ELİN gibi beğenilmek ve eskiden e tiran bir kızken olduğu gibi, ila tercih edilmek istiyordu, Manti ile evlenmek cesaretini hiçbir zaman ken- dinde bulamadı. 26 — Arkası var — | son..? Nerede o, İskenderun ile İsken- İ deriyenin ne kelime olduğunu bilmi» yen, © Galles » li kahraman, koca Loyid George... ? Hele nerede, dünyayı bü- yük harpten sonra, sulh içinde en müt- hiş bir felâkete sürükliyen o Clemen- ceau | Klemanso )....? Senki mezarından bir başını kaldırıp ta ektiği tohumların nasıl e mi bir görse... İma “Versailles, musalehana- mesi ald sirada ben Roma da gayri resmi olarak Babıiliyi temsil ediyor, fakat “ Misakı Milli , yi mü- dafaaya vakfi vücut eyliyordum. Sık | sık ziyaretime gelen bakiki dostları- | mızdan, «Giurnale d'İtalia” muhabirles rinden Sinyor Lavalle ile, bu muahede- | nin emsali görülmedik şiddetinden bahs | ederken sözü Clömenceau'ya intikal ettirmiş, o dakikada hatırına gelen bir “calem bour” (maznun) kabilinden : “Pour ötre Cl&ment, il ne, lâjamais” | SEİSİ mais setl foujours?. demiştim. | O zaman tekmil İtalyan gazetelerine geçen bu cinaslı sözün doğruluğunu son yılların şahidi olduğumuz vakayi isbat i etti “Le Temps, bugün sabık Avustur. ya başvekilini değil, asıl Avrupanın, daha doğrusu, bütün dünyanın bu günkü bhercümercine sebep olanları, ta'nü e la görmeli ve tesellisini bulmalıdı Bizim için bu hadiselerden alınacak biricik ibret, « Türk birliğini * her gün biraz daha kenetliyerek maddi, manevi, her gün biraz daha kuvvetli olmak ve | Büyük Şe çizdiği « Sulh ve Sükün içinde düsturunu * canlı bir ülkü » ie getirerek, hiç şaşmadan, — Başı 17 inci sayfada — Ay ışığında penceremden Kemalin ! ta uzakta, ağaçların arasında dolaştı: ğını görmüştüm. elecan nefese koşarken kolumdan bir el ya- kaladı... Babamdı. erşeyi anladığı halde anlamamış görünmek ist.yen sa- kin bir tavırla : — Gece vakti dışarıyı dolaşmak baş Kin aca lidir kızım. Haydi git yat, Üllandınılan yerlere geçmiştim. Tabii o günden sonra Riyaziye ders- lerinin de sona ermiş olduğunu tahmin | edersiniz. Neşeli bir gülüşmeden sonra Belkis l | söz aldı: | — Benim vakam bundan da sade- dir. Ağabeymin arkadaşlarından biri aylarca peşimi bırakmadı, benimle ey- | leneceğini, bu hususta görüşmek için a ve De ? yürüdüğümüz yolda mesafe Kendimizi bildiğimizden pada bir “ Şark meselesi , We nun iki kelime ile hülâsay: nin taksimi , idi. Bu mesel. olunduğu gibi, bir iki yüz sesi rından en bellibaşlılarının “ kaçırmış, uzun ve kanlı bir gğ Romanyanın maruf diple ve vaktile İstanbul setirliğinlii muş olan rahmetli TR (Cuvara ) yıllarca uğraşarak iy yirmi dört sene evvel neşreliği projets de partage de h ( Türkiyenin o taksimi hakla, proje) adlı kitabından bir tağf Atina sefiri bulunduğum saka) hediye etmişti. H Umumi barp sırasında, bii son perdesi oynanmakta olduğ mühim eseri lâyık olduğu dila yarak, büyük bir tevekkül mi hanemde saklamıştım. Geçe sılsa gözüme ilişti. Tekrar Başımıza türlü çoraplar &i yenlerden bir çoğunun yerler estiği, Avrupadan kovulmâsi larca çalışılmış olan Türkler” gün, Avrupa sulhu için eni çit. kuvvet olarak, saygı ile anıl taribi günlerde, vaktile onu A toprakların taksim edilmesi © lanmış projeleri - en mühimi mak suretile - bu kitapta al ederek gençliğimize sunmığı hizmet saydım. ii. ia bir gün a rnu parkındı! mizı ısrarla istedi. Raz biz ağaçlar arasında dola yimin de, kolunda bir kizla geldiğini görünce aklım başi ve bir nefeste kendimi pwit sında > um. Bir dahi buluşmadım. n Şimdi günler Güzine dikiE kes onun macerasını De lanıyordu. İçlerinde güzel olan Güzin kimbi lir Genç kız, arkadaşlarının kışlarından mustarip oluş gözlerini önüne eğdi ve içli el enüz bir raniiğ çünedim. Anlatacak bir #7 Ai daşları onu söyle rar etmediler. Hepsi izini! sahici ve derin bir sevfi anlamışlardı. ( No. 89 YARIM AY BİLMECE KUPONU Ne. 89 )