15 Ekim 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 16

15 Ekim 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e e m ME DOĞDUĞUM EV... di lr birer saat fasılayla harekat eden Aksaray - Yıldız otomobili sarayın önünden itibaren bir kavis çevirerek Abbasağa mezarlığının başında durdu. Köy içindeyken sonra Akaretlere taşı: nan (Afitabı Maarif) mektebine gitmek üzere, elim uşağın elinde, sabahları yokuş. Fakat bu yokuşu arkamda bı: rakarak Ihlamur karakoluna doğru iler- liyorum. Yürüdüğüm sokağın adı (| Can- darma mektebi sokağı) olmuş. Niha- yetindeki ev yedi numaralı, eski, siyah ve büyük bir ev. Benim, hayata göz- lerimi açtığım ev, Karşısında Sultan Hamidin kahveci başısının eviyle Taşkarakol, beyaz karakol, Süslü karakol diye anılan ka- rakol vardı. Üç tarafı da sokak olup sa- de bir tarafında bir ev mevcuddu. Bizim oturduğumuz zamanlarda bu evin sahibi değişmiş ve Rumelili bir zabit almıştı. Tabii çoktan tekaüt olmuştur. O zaman: danberi hep burada oturduğu gibi be- nim, içinde doğduğum evide almış. Bir komşu söyledi. Beşer onar sene fasılayla ve en son üç yıl önce buralara yine gelmiş, doğduğum evi uzun uzun seyretmiştim. Ev, benim çocukluğumda da eskiydi. Kışın sert esen rüzgârlar içine sokul- duğu için, “yırtık ev, diye ona ad bile takmıştım. Hattâ ben sekiz yaşın Muharrir Suat Dervişin dedesi Kâmil beye mit olan eve nakledişimizde bu- rasının pek köhneleşmiş olmasından ileri gelmişti. Böyle olmakla beraber, ve onu her ziyaretimde biraz daha bakımsız ve daha çökmüş bir halde bulmakla beraber, bu kadar harap ol- duğunu da hiç görmemiştim ve hiç böyle bomboş kalmamıştı. İçinde daima oturanlar vardı. On yıl kadar oluyor, bir gün sakin- lerinden müsaade alarak gezmiştim de. Galiba her katında bir ayrı aile otu- Yazan ; NAHİT SIRRI © ruyordu. Bir tavân arasiyle bahçe ta- rafındaki bodrumundan başka üç katı, üç katının her birinde de beşer odayla birer salonu vardı. Ben en üst katta, sokağa nazır kısımdaki üç odanın or- tada bulunanında doğmuşum. Öbür ta- raf deniz görürdü. Sed sed bahçesi ve mutbak, ahır ve arabalık, uşak odaları mevcuttu. Ama ne kadarda harap ol- muşİ Bir an vaziyetimi unutarak bu evi alsam diye düşündüm, sonra bu düşünce beni epey güldürdü. Bu met. rük, sessiz ve bakımsız semtte, eski ko- nakları sahiplerinin evlâtları tarafından vergi verilmemek üzere yıkılmış ve yeni tek ev yapılmamış mahallede, bu, belki tamir edilecek hali de kalmamış evi sırf bir hatırâ namına alıp muha- faza etmek. İyi şey ama, zengin olsam, benim elimden gelecek şey sadece böyle uzun uzun bakmak. İşte bende uzun uzun bakıyorum. Yıllar, çok yillar önce bir mayı günü, akşama doğru içinde dünyaya geldiğim evimin aczini ve bitkinliğini bildirmemek ve saklamak istiyen, dik durmağa çalışan, bitkinliğini itiraf et memeğe gayret eden bir hali var. Fa- kat pencerelerinde hemen hiç cam kalmamış. Bir an, şimdiki sahiplerinden müsan- de alarak evi tekrar gezmeği düşün: düm, sonra vazgeçtim. Gezmekle ne olacak sanki? Hem benim çocuklu- ğumda fazla eski sayılan ve halâ ayakta duran bu evden önce benim göçmiye- ceğim ne malüm! İçinde dünyaya geldiğim eve böyle uzun uzun, gözlerim gamla dolu bak- tıktan sonra karşısına düşen ıhlamur setlerinde gezdim. En alt kısmında ta- mamen harap olarak son mermerleri toprakta yatan havuzun bir tarafına, ilkbaharları ince saz gelirdi. Daha aşa. ğıdaki yoldan, Ihlamur köşklerinin yanından Flurya tarlalarına gidilirdi. Yüksek ağaçların altında püfür püfür rüzgâr esiyor. Bu ağaçlardan birinin altında bir yaşlıca kadın, bir sedin kenarında da yüzüstü uzanmış bir ne- fer uyuyorlar. Ben de toprağa oturdum ve Nişantaşı taraflarını seyrettim. Aşa- ğıda şehir çayır çayır yanarken burası na kadar serin ve sessiz, yaşlıca ka- dınla neferin uykularına imreniyor, son- ra, yavaşça bende onlar gibi uzanıp uyuyakalıyorum. Pek küçükken öğle uykusuna konak arabasında yatan ve ömrü sekiz yaşına kadar burada geçen küçük nazlı çocuğun hayali gelip bu hali görse, acaba beni pekmi ayıplar? Oda, kim de ne isterse desin, sadelik ve feragat öyle güzel birşey ki| Uykum ne kadar sürdü bilmiyorum, kalktım ve Candarma mektebi soka: gından, bu yabancı adlı âşina sokaktan tekrar Abbasağa mezarlığın, kadar geldim. Bu yokuşu ineceğim ama, uşağa elimi tufiş çünkü artık çocuk değilim, hş te değilim. Biran oturduğum yabancı olduğumu görerek konuşan iki adam babamı, bu e mızı ve benim halimi hatırladılar da şimdiki hayret ederek. “ne kadar d nizi, dediler. Kahvenin önüy liyan Abbasağa Omezarlığındı cukluğümu bilen biri var: | annesi Hasibe Saliha Hanın son senelerinde yanında değiliz öldüğünü de tesadüfen habg burada yatıyor ama mezari â& rede? Kabristanın bekçisi ; “ Duvarın alçak yerleri var, if rebilirsiniz.,, dediler. Acab w duruyor mu ? Dursa bile nasil ğım ? Hem bulsam da ne olacıl öteki taşlar gibi bir taj.. Yokuşu yavaş yavaş indim.| çarşısına vardım, içimde birE duğu i bu son ziyaretim & söylüyor, ama benmi bir dali onu yerinde bulamiyacağın, benmi bir daha yidemiyeceğir kestiremiyorum. İstanbul, & ağel a pa Bi EREME | Pilgliefemmet& 1 İc EN ij. İJOLİ FAM KR İ CİLDİNİZİ İ — BESLER VE TAZELEŞ GÜZELLİĞİNİ | GENÇLİĞİNİZİ ! EBEDİYEN MUHAFAZA P

Bu sayıdan diğer sayfalar: