15 Ekim 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 17

15 Ekim 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a. Bu yokuşu £ , uşağa elimi tuti, ocuk değilim, be iran oturduğum| ığumu görerek adam babamı, bu nızı ve benim & ıdılar da şimdiki k. “ne kadar de . Kahvenin önün! ığa (omezarlığındı ilen biri var: £ e Saliha Hann le yanında değildi; tesadüfen habu' stanın ak yerleri var, af dediler. Acab w Dursa bile nasl ılsam da ne olani ribi bir taş.. ivaş yavaş indim, dım, içimde birE ha gidemiyeceğir İstanbul, & ağsl p sağa mez arlığım” üzgâr, ağaçların yaprakları arasında fısıldaşıyor, çam kokuları gecenin havasina yayılıyor, karanlık göğün ir yıldızı denizin koyu ve sakin rının içinde ışıldıyordu. feliha, ince vücudunu gevşek bir ketle şezlongun yumuşak yasdık- arasına bırakarak yarı uykuda, uyanık bir senle sordu: > Sonra ne oldu Nesrin ? — Sonrası yok Onun i gözlü bir adam olduğunu görünce daha randevuya gitmedim. Neşeli bir kahkaha ortalığı çınlattı. Ne tuhaf kızsın Nesrin, mavi lü olduğu için bir adam reddedilir ? — Kabil değil inanmam, başka bir ru olmasa sen ondan vazgeçer din ? — Deli misin kızım ? dünyada mavi den güzeli olur mu firmi iki ile yirmi yedi yaş arasın- anları arasında biribirlerine mace- İarını anlatarak vakit geçiriyorlardı. si neşeli, hepsi çapkın, hepsi son ce modern kızlardı... Akşam ye- inden sonra büyükleri köşkün sa- nda poker oynamağa bırakmışlar, dileri gece serinliğinde gevezelik ek için denize karşı olan tarasaya mişlerdi. içlerinde en yaramaz, en fıkırdak ele avuca sığmıyan Meliha, bu yaz sinin uzun geçen saatlerini kısalt- “için ortaya bir fikir atmıştı: ui fikir büyük bir neşe ile karşı- we Nesrin, Maçkadaki apartman usile uzaktan uzağa yaptığı flörtü iş olan evsahibine gitti. O, şimdi ta- le uyanmış, canlanmış, gevrek ikahalarla için için fıkırdıyarak ar- şlarına bakıyordu. “ — Benim ilk randevum yaman bir r çocuklar. Anlatsam, hepiniz par- ISIFIFSINIZ. Sözü uzatma Meliha, seni dinli- Z. > eng kız doğruldu, yere attığı si- iskarpininin uciyle söndürdük- u köşke bir zabit ailesi gelmişti. nim babam da mütekait bir asker ol- İLE RANDEVU Yazan: MUAZZEZ TAHSİN BERKAND o duğu için iki aile arasında pek çabuk bir yakınlık, bir ahbaplık peyda oldu. Her gece toplanıyor, erkekler eski mu: harebelerden bahsederken kadınlar, yan- ana oturarak iş işliyor, dikiş dikiyor, fısıl fısıl biribirlerine birşeyler anlatı- yorlardı. Bu komşuluktan yalnız bü- yükler değil, ben de memnundum.. ba- na da göklerden kara kaşlı, kara gözlü bir Macit ağabey düşmüştü Bu balkonda her akşam yanyana oturuyor, onun anlattığı mektep hikâ- yelerini sonsuz bir zevkle dinliyordum. Benim için artık Macit ağabey bir Tanrı demekti. Onun en ufak bir isteği bir emir oluyordu. Bir akşam, yine burada yanyana oturuyorduk, yavaşça elimi tuttu ve her vakit yaptığı gibi parmak- larımı öperek bana: — Meliha.. dedi. Bu gece herkes yattıktan sonra bizim bahçeye gelir misin — Niçin Macit ağabey ? — Sana güzel bir kitap gösterece- ğim... Fakat seni kimsenin görmeme- sine dikkat et ve sakın kimseye birşey söyleme, yoksa bir daha yüzüne bak- mam. Kalbim korku ile çarparak yemin ettim. Fakat herkes yattıktan sonra bahçeye indiğim vakit kapıların sıkı sıkı kapalı olduğunu görmiyeyim mi Ne yapacağımı şaşırdım. Evvelâ, demir kapıları açmağa gücüm yetmiyordu; açabilsem de çıngırağın sesinden bütün ev halkı telâşa düşecekti. Macit ağabey nasıl olup ta bunu düşünmemişti ! Bir iki dakika kadar ağaçların ara- sında dolaştıktan sonra aklıma mükem mel bir çare geldi... Daha o vakitten gözü pek, korku nedir bilmez bir kız- dım. Hemen iki bahçe arasındaki çına- nn dalları arasına çıkıp yavaş yavaş kendimi öteki bahçeye bırakmağa ka- rar verdim ve hiç tereddüt etmeden küçük bir maymun gibi ağaca tırman- mağa başladım. Gündüzün çok kolay olan bu tırmanış, gece karanlığında biraz güçtü amma, ben cesaretimi kay- betmedim. Bahususki biraz yükselince bahçe duvarının öteki tarafında Maci- din gölgesini de görmüştüm... Fakat birdenbire ince bir dala mı basmıştım, ne olmuştu bilmiyordum. Havada sallandığımı hisseder gibi ol dum ve müthiş bir çığlık kopardim. Gözlerimi açtığım zaman yatağım da idim; annemin yarı endişeli, yarı öfkeli yüzü bana doğru eğilmişti * — Gece yarısı ağaçlara tırmanma: nin cezasını gördün mü? Şimdi bir hafta yatakta kalacaksın. Hüngür hüngür ağlıyarak sordum * — Ayağım kırıldi mı? dizim çok acıyor. Zavallı anacığımın gözleri yaşar- mıştı : — Hayır kızım... Fakat sen bana, gece vakti niçin ağaçlara tırmandığını söyler misin ve üzüntüden cevap verdim : — Uykum kaçtı.. hava almak için bahçeye indim ve her vakit yaptığım gibi ağaca tırmandım anne... hiç düş- mezken bu defa ne oldu bilmiyorum. Mükemmel bir yalan uydurmuştum amma, annem inandı mı bilmem. Her- halde bir hafta yatakta kaldığım halde komşulardan hiç kimse beni görmeğe gelmemişti. Macit ağabeyi de bir daha görmedim. İşte ilk randevumun mace* rası... Şimdi sira Nihalin. Nihal, sarışın, dal gibi bir kız, hülyalı gözlerle etrafına bakarak kadaşlarından cesaret almak istedi. Hepsi merakla dinliyorlardı : — Melihanın bize hakikaten par- mak ısırtan macerasından sonra benim- ki biraz yavan kaçacak arama, madem- ki istiyorsunuz, anlatayım : Lisenin son sınıfına geçtiğim sene riyaziyeden ikmale kalmıştım. O yıl, yaz tatilini İzmire yakın bir bağda geçiriyorduk. Tesadüfen komşu bağlar- dan birinde, Mühendis mektebi talebe- sinden bir genç vardı. Babamin ricası üzerine haftada üç defa bana Riyaziye dersi vermeğe başladı. İlk haftalar çok ciddi ve istifadeli şekilde çalıştık. Okadar ki, annem bile artık hocamın ciddiyetine kani olarak ders esnasında bizi yalnız bırakmağa başlamıştı, fakat sonunda mukadder olan şey oldu, yani biz arada bir ka- lemi kâğdı bırakıp konuşmağa başladık ve dersleri biraz biraz ihmal ettik. Biribirimizden çok hoşlanıyorduk. Yayaş yavaş bu bir iki dakikalık ko: nuşmalar bizi tatmin etmemeğe başla- mıştı. Bir gece el ayak çekildikten sonra bağın arkasındaki ağaçlıkta bu- luşmağa karar verdik. O akşam başımın ağrısını bahane ederek erkence odama çekildim ve ortalık tenhalaşınca ayaklarımın ucuna basarak dışarı çıktım. - Arkası 26 inci sayfada — ağlıyarak ars ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: