m m a 2 ai aileleri de hesaba katılırsa, memleketin yarısını biz besliyoruz demektir. Hattâ biz, zabıta memurlarının bile veliyünimeti sayılırız. Biz olmasaydık, kazalar, kavgalar olur muydu; onlara bol bol iş çıkar mıydı ? Hem şu kadınlardan çoğu bile er- kekleri, bizim sayemizde ele geçiriyor- lar, Biz, erkeklerin gözlerini karartma- saydık, çirkin kadınlar müşteri bulabilir miydi ? Bizim delâletimiz, şafaatimiz, tahri- kimiz, tesirimiz olmasaydı, insanların, ne heyecanları, ne neşeleri, ne cesaret- leri, ne cömertlikleri, hattâ ne de mu: sikileri kalırdı. Bizim girmediğimiz, bulunmadığımız yerlerde verilen konserlerin ağlanacak halinden, tenhalığından şikâyet eden kendileri değil miydi ? Bütün bunları düşündükçe bize: — Zıkkım ! diyen şu nankör şıllığa büsbütün içerliyorum. Dilerim Baküs- ten rakı onlara, hakikaten zıkkım ol- sun | #' a Dün gece uğradığım feci hakaret, bana öğretti ki erkekler de, kadınlardan daha hırlı mahlüklar değildirler. İnsan değil mi? Kadını da, erkeği de, gencide, ihtiyarıda, fakiri de, zengini de bir: al birini, vur, öbrünel.. ün gece, garson bizim şişeyi kay- rayınca, hepimiz heyecandan sapır sapır fitremiye başlmamıştık. Bizi evvelâ, beyaz bir dolaba sok- tular. Bu dolabın içerisi, meyhane sa- hibinin suratı kadar soğuktu. Hepimiz, tirtir titriyerek biribirimize sarılmış, donmak korkusuyle bembeyaz kesil: miştik. Dolapta bulunduğumuz sırada, aaa birisi beni telâşla dürttü “— Bak... Dedi... Şu yanımızdaki tabağın işine bak! Gösterdiği tabağın içine baktım ve sordum : “ — Ne var? “ — Tanıyamadın mı ? - AYI... ü — Yazık sana kız!... Üzüm değil 12 Ifatırası No. 2 mi onlar? Biz onun kerimeleri değil mi- yiz? “ Üzüm Kızı, anasını tanımaz mı? Üzüm salkımları bana büyük bir heyecan vermişti : Çünkü annemizi, öm- rümde ilk defa görüyordum. Ona daha ilk bakışta iyice ısınmış, hürmetle ka- rışık derin bir sevgi duymuştum, Fakat onu doya doya seyretmeme imkân kal- madı. İçinde bulunduğumuz dolabın ka- pağı açıldı ve garson bizim şişeyi alıp, büyük bir tepsinin içine koydu. Soğuk- tan kurtulup biraz kendime gelince, etrafıma bakındım. Tepside, tanımadı- ğım bazı şişeler de vardı. Görgülü bir ae sordum : Bunlar kim ? O, gördüğüm yabancı şişeleri bana birer birer tanıttı: “Taşdelen,, kılığına girmiş olan sahtekâr sürtüğün adı “ Terkos,, tur. Sulu, arsız, yüzsüz bir şeydir. Bü- tün nefretimize rağmen, daima yanımıza sokulur, hattâ içimize karışır. Onun yanında gördüğün koyu esmer renkli, tıknaz nesnenin ismi “Bira ,, dır. O da aklı sıra bizimle boy ölçüşmeye yeltenir. Fakat insanların, onları içlerine almalarile defetmeleri bir olur. Bira, insan vücudunda bir türlü dikiş tuttu- ramaz. Çünkü kadın gibi mütehassis olduğu için, içlerine girergirmez, der- hal insanların en mahrem taraflarına sokulur ve cezasını bulur. Şu köşede gördüğün kurtlu kaşar peynirile, bayat börek te Biranın mai- yetidir. Diğerleti, yani, şu domates, peynir, kavun da bizimle beraber geliyorlar|.. Üzerine boşaltılacağımız masaya yaklaştığımız zaman, heyecanımız büs- bütün artmıştı. Tepsinin içinde, ameli- yat edilecekmiş gibi, şıngır şingir titriyorduk. Davet edildiğimiz masanın baş kö- şesinde, dazlak kafalı, sarkık yanaklı, iri göbekli bir adam oturuyordu. İki yanında iki kadın vardı. Südü bozuk herif bizi görür görmez, garsona iğ masin mı? Biçare ada — Sersem! dedi. Senden Bahçe rakısı istiyen ik Bunu götür de, bir t “ Kulüp, Kadınlardan birisi de söze karışıp: BİR DAMLA RAKIN ş m İlk zamanlar, ikamet etti tan çok memnunduk. Olu Yazan : NACİ SAD — Ben, dedi, Şampanyı! Arkadaşım Bira içer... Biy üzüm getirsin | Biraların ve diğer şişeleri; ne hale girdiğimizi bilmiyo; hirsımdan bayılmışım. Garsy götürürken, bütün şişeler y koyulduğumuzu anlamış ta bi bizimle eğleniyor sandım. ( aralık intihara bile niye kendimizi tepsiden aşağıya ; kat garson atik davranıp, düşmeden yakaladı. Az evvel içinden çıkarıldi lapta bize yer kalmamıştı. Bi eski rafımıza yerleştirdiler, ( Kulüple, züppe Şampanyanı! den bize nisbet yapar gibi bi bara geçip te, kovulduğumu!i gidişlerini, şişemiz kırılındi unutmıyacağım! Onların bik tepsinin içinde zavallı ans vardı, bizim uğradığımız bi biçareyi de üzmüş, ezmiş, bi Nitekim, küstah masa wi görür gömez yüzünü buruşin ona : ersmem herif dedi, & üzümleri yutturmıya kallışmili KRŞ musun e böyle töylyerek, karl b içine çocuk gibi olan zavallı anreciğimizi, sipi kaladığı gibi yere fırlattı! emizin yere çarpıp İN tesbih gibi paralanışı, dağılıf lar altında ezilişi hepimize, kendi uğradığımız ağır hali unutturmuştu. O ande hepimiz; yanındaki birde: “ — Beni rakı tutamaz! “ — Rakı bana birşey yı iye böbürlenen o küs mizin intikamını almıya ahd * yerden herkesi, herşeyi gö” konuşulanı duymak hoşusi ordu,