ei HALİTANIN SIRRI o Almancadan Makleden : © Ecvet Arıca ir Noel akşamı idi. ivveli ışıklar altında duvarları pa- rıldayan büyük kahvehanenin penceresinin paltolarına bürünmüş insan hemen boş denebilecek kadar tenha idi. Bir köşede küçük bir masada iki kişi kar- şı karşıya oluruyordu. Bunlardan biri yük- du. Takriben otuz otuz adar gösteren lie cüsseli idi. Her ikisi de söz söylemiyor- lardı. Nihayet yasi bu sükütu ihlâl ede- rek söze başladı: Bir cevap vermiyecek misiniz, bay Şaller ? Muhatabı buhranlı bir uykudan uya nıyormuş gibi silkinerek birdenbire ba- şın kaldırdı; ve yüksek sesle: — Hayır, hayır, yine hayir; yapamam, bir, milyon lira dahi teklif etseniz yapa- mam! Bu ilk ve son sözümdür, dedi. — Biraz makul düşününüz, Bay Şaller ve daha yavaş konuşunuz. Ben sizin bu tekrar pg gibi ve malümunuz oldu- gu veçhile ben sizi istiyorum, Bay Şaller. Siz ga' ie zeki ve muktedir bir işçisiniz. Benim ise fabrikamda böyle işçilere ihti- ar, siz nazarımda altın kadar kıy- Tekrar ediyorum, makul olü- m; ve her sene maaşinıza zam yapmak şartiyle sizinle on senelik bir mukavele aktedeceğim. Genç adamın yüzü iziniyee) sararı- teker teker ve yavaş yavaş söylenen bu imdi gayet iyi anladığı halde ce- vap vermiyor, sadece deli gibi camit na- zarlarla biraz ilerideki bilârdo masasının yeşil örtüsü üstünde duran fildişi bilya: lara bakıyordu, Bunların iki beyazı ona sevgili ve marin kızlarının, ve kırmızısı sıhhatli ve elma yanaklı oğlunun Si- malarını hatırlıyordu. Ve üç çehre sanki yi açmışlar, hayretle bakıyor- lar ve ona: abacığımız, sevgili baba- ciğımız, Sal bu fena adamın. tesiri al Annemizin ve bizim yüzü- vu açik alımla bakamadıktan sonra, ka- anda duracak bir yığın paranın ne kıy- met olabilir ? Kuzum kabacığımız, bu a- damın tesiri altında kalma! diyorlarmış gibi geliyordu. Genç adam birdenbire oktan yay fırlar gibi sandalyasından kalktı. hırsın- dan kızarmış çehresini ve ateş püsküren gözlerini muhatabına çevirerek boğuk bir sesle: beni on senelik bir mukavele ile kendinize bağlıyacağınızı ve çalıştırıp çabalatacağınızı. en nihayet sırrıma Va- kıf olarak bu suretle şimdiki çalıştığım fabrikaya karşı namussuzluk irtikâp ede- ceğimi mi zannediyorsunuz? diyerek İlrs- lâ şapkasını kaptı ve dağınık saçlarının üzeri adımlarla masanın yanından uzaklaşarak kapıdan dışarı fırladı. Yolda üzeri karla örtülmüş trotuarda sert adımlarla yürüyerek evinin yolunu tuttu. Eski hatıraları hayalinde cari- anıyor, bir lâboratuarda geçirdiği çıraklık ve sonraları memleketinden uzak bir şe- hirde büyük bir cam fabrikasında yaptığı staj devrelerini hatırlıyordu. Nihayet memi- leketine dönmüş ve şimdiki çalıştığı Say- delman ve Şürekâsı çini fabrikasında e min bir mevki sahibi olmuştu Tanrı ona şen ve şuh bir kin ve sıh- hatli ir ihsan etmişti. Daha ne is- tiyebilirdi ? Filvaki mali vaziyeti pek İyi değildi amma, ne de olsa yılbaşına bir- kaç gün kalmıştı. Bu müddeti de dişini sıkıp geçirecekti. Nasıl olsa Sâydelman Kendisini ve diğer işçileri her seneki gibi birer maaş ikramiyeyle taltif edecekti; ve pacaktı. Burası mu- , Esasen her sene de böyle ol Bunları düşündükçe kendi kendine keleniyor ve sekiz gündür onu iğfal e meğe çalışan şu pis mendebur herifi e İşte bu düşünceyle sıktığı m birdenbire gayri ihtiyari ö- doğru savurdu. Bu sırada tesadü- iv anilan geçen bir ihtiyar nine bu halden korkarak ve neye uğradığını şaşı- rarak canhavliyle eN a omardan kaldırıp lee ortasına fırl Fikren bu suretle YE epeyce yürüdükten sonra şehrin uzak bir sem- tinde tenha bir sokaktaki evine geldi. Sıçrayarak bir hamlededört basamı,B tan ibaret dar taş merdivenleri çıklı, g. casının canının fena halde sıkılmış si : gunu anladı; fakat birşey sormadı, “Saha fi geldin, Robertciğim!,, diyerek onu kolun. dan tutup odaya doğru çekti — Gel, ve bana mumlar Noel ağacın takmak için yardım et, kaç saattir çocu £ Jat old lar durup dinlenmiyorlar. Hattâ biçare ap £ ile elde neannelerinin entarisini bile yırtlılar! deği portföy Odaya girdiler. Tavanda asılı olan £ ümü lâmba burasımı kâfi derecede aydınlatiyor.| e du. Mufavassıt bir tarzda tefriş edilmi ii ie olan. odaları, her ikisinin de zevklerini okğE mart şuyor, arzularını tatmin ediyordu. Akşin gö i ça yemeği için kurulmuş olan sofranın ye sizin y mında bir kutu üstünde süslenmiş No <emel ağacı ve altında anncanneleri o tarafımı 2 çocuklara O ufak tefek hediyeler di: ki vi ruyordu. Bir müddet şundan bundan kö gi i nuştuktan sonra beraberce mumları yi. ben > pıştırmağa başladılar. Bu aralık bitişik o ! adan üç afacanın sevinç avazeleri evi le melinden sallıyordu. Aradan birkaç dakika geçtikten sonr - Robertciğim, bu gün senin bir yay canın sıkılmış zannediyorum... © genç karısı söze başladı. O b sini sl. cevap verdi: -—- Ne münasebet! Her ikiside sustular. Genç kadın tekrar sormadı, çünkü onun tabiatını bili- yordu. Nasıl olsa birazdan o kendili den anlatacaktı. Filhakika birkaç dakika sonra Ve hâdisesi “kendi kendine orlaya z — gün öğleden sonra tami fabriki- dan al esnada bir mektup a'dim Hiç tanımadığım birisi benimle mühim bir iş hakkında görüşeceğini ileri sürerek beni kahvehaneye davet ediyordu — Ve sen de gittin mi? — Tabii gittim, ve orada kendinin bü- yük bir çini fabrikası sahibi ğe söyliyen bir adamla görüştüm bire kaç dakika zarfında - dekbbim lata gnimle mühim bir iş hakkında görüş mek istemediğini, bilâkis benim ona ehem- miyetli bir iişaatta bulunmamı, daha doğ- rusu bir bilgimi peki istediğini anladım, dedi ustu, Robert Şaller'in çalıştığı çini klas imal ettiği ii biblolar ve sair lüks eşya gerek renk v gerekse cinsi itibarile bütün çini. eşyi larının en fevkalâdesiydi. Diğer fabrikalar delman müessesesinin malımı taklit et meğe çalıştıkları halde, pek basit olan bu sırra bir türlü vakıf olamamışlardı. Fabri / kada, fabrikatörden maada halitanın sırrını bilen ve yapan yalnız bir ihtiyar üstabaş! vardı. Bu da halitayı daima diğer işçilerden tecrit edilmiş bir surette kapalı bir od Onla Kizir