DU BİR Rsser. türkü söyliyerek hayvanının sırtını kaşağılıyordu. Beyaz kısrak, bazan gıcıklanıyor gibi yerinden &#iç- riyor, bazan okşanan bir kuzu gibi uslu ve memn Ahırın tepesindeki dam penceresi- nin yuvarlak deliğinden ş ışıkları, Recebin başını okşayarak sü“ zülüyor, beyaz kisrağın ısıtı. un duruyordu. giren günel sırtını du. Receple beyaz kısrak, yi doşttular. Delikanlının babası ü ten sonra, ik! odalı damda iz yalniz kalmıştı. Hayvan, onun derdini anlamış gibi, Recebe daha yakın, daha uysal davranmış; Recep gönlünü yakan hasretin bütün ateşini, onu sevmekle hafifletmiş, aralarında sessiz, dilsiz bir dostluk başlam Recep, her s döşeğinden fırlı- yarak ahıra iller. kalın fakat dolgun sesile türküler söyliyerek timar ediyor, sonra beraberce avluya arabayı hazırlıyor, beyaz kısrağı ko- şarak, yük taşımağa gidiyordu. Kış, yaz arabası boş kalmıyordu. öyün en uysal görünen, hakikatta en ateşli delikanlısıydı. Uzun boylu, güçlü kuvvetli idi. Tuttuğunu koparır, zorlu işleri kolaylıkla başarırdı. Gü- neşe bakarken kısılan açık renk göz- leri, hasımlarının yüzünde, çelik gibi sert Te yanarak dolaşırdı. Er. ekler uğu li tatlı bir rikkatle yumuşardı. m eder, kuvvetlilerle döğüş eder- Köy Recebin dostu kadar, kadar, çekemiyeni iymeni seveni vardı. Beyaz atın çektiği sarı boyalı, yeşil tekerlekli yük arabasının üstünde onu görenler ya kıskanır, yahut memnuni- yetle gülümserlerdi. Köyün genç kızları için Recep, bir hulya, bir rüya idi gö nakış, çorap işler, halı Recebin uzun boyu, sa; düşünür, onun olmayan sevda türkülerini mırıldanır lardı. Beyaz mii SE bacakları, boy nu pinli fpınl olarak otemizlenmişti. Recep, dudağında türküsü dinmeden, yemliğin içine bir tas dolusu arpa dökerek, ince samanla karıştırdı. Kis- rak, nazlı nazlı kişniyerek, ön ayakla- rile yerdeki gübreleri eşeliyor, başını Recebin omuzuna sürüyordu. Sonra yemliğin içine uzanarak ağzını köpük- “ - & 4 DA M Yazan: CAHİT UÇUK leyen bir iştiha ile yemeğe koyuldu. Recep, kısrağın parlak beyaz sırtını okşayarak dışarı çıktı. Avlu güneş içindeydi. Kara taş çenberli kuyunun çıkrığında sarılı zincirin ucunda, kır- mızı bakır su kovası, güneş ışığında kızıl pırıltılarla yanıyor; duvar dibin- deki erik ağacı larındaki b taze sabah rüzgârıyle titreşiyordu. Öbür yanda bir gübre yığını vardı. Kısrağını timarlamak için Recep ahira girerken, dışarı fırlayan tavuklar gübreleri eşe- liyor, buldukları arpa tanelerini yiyor- lardı. ep, kuyuya yaklaşatı ve çıkrığı çevirdi. Zincirler ötüşerek yerlerinden oynadı. Kızıl bakır kova, kuyunun karanlık ağzından içeri eleme göz” den kayboldu. Suya kovanın çıkardığı sesler, uğuldayarak, kuyunun ağzından fırladı, güneşli avlunun ay dınlık havasında dağıld Recebin pamuk gömleğinin kolları sıvalı, kabarık pazları görünüyordu. Hiç kuvvet sarfet- miyormuş gibi, a- gır ağır çıkrığı çe- viriyor, ıslak zin- cir parlak bir yılan gibi çıkrığın üzeri- ne sarılıyordu. Ku- çarpan rikintisine üşüştü- ler. Recep. ışıklı ba- har sabahindan tavuklar, in Mi Artık yollardaki karlar erimiş, beyaz kıs. rak yüklü arabayı götürürken, güç- AŞALLD IN lük çekmiyecekti. Arabadaki mallar ıslanmıyacak, Recebin aba ceketi asla. nıp, kemiklerine kadar su geçmiyecekti, Recep, anasızlığın derdini omuzla. rında ve gönlünde m büyümüş. tü. Hiçbir yük ona bu dert kadar ağır gelmiyordu. Babasını kapbeknz. onü bir arkadaştan ayırmıştı. konuşmazlardı. Gönlünde, lan yerini, beyaz kısrağın sevgisiyle kapamıştı Evde yalnız gibi değildi. Ahırda be- yaz kısrak, tavuklar, horoz; odasının içinde, her dakika bacaklarına sürünen, omuzuna çıkan tekir kedisi vardı. Ey, anasından ona kalmıştı Çalıştığı için hiç parasız kalmıyordu. Yaşamak, istek- le yiyebilmek, kaygusuz hava almak, sevdiği kısrağının, tavuklarının, kedisi. nin arasında boş vakitlerini geçirmek; sonra uzun ya şarkı söyliyerek aş a çok zevkli geliyor. Gözlerini hiçbir deri bala karartmıyordü. eN alçak bahçe duvarının üstün- görünen, yeşil eke uzandığı ağı bakarak düşünüyordu. Kaısrağının Higecireğile bu dalgınlık» tan ayıldı. Yerdeki bakraçı alarak, ahı ra girdi. İçerisi karanlıktı. Tavan pen. würuldim. Korkma yavriii —— e p. 5 vü m —