MANI ). MEZE ) ) iradeniz bula ilk tmiş bir a, Hiş i.. OnU ağlayan Iz. ı.. hele eccel!,, ile ge- in bir anıyor maziyi, ip, bir adım- imdi o, ik gibi Jedim. ondan » nazır ıltukta çıktık- | eve doktor Ülvi.. maslesef Ülvi çok bozul- muştu. Hastalığımı adeta unuttum. Ve onunla uzun uzadiye konuşmaya başladım. O'da, düştüğü vaziyeti biliyor ve itiraf ediyordu. Müthiş bir alkolik olmuştu. İçki onu maddeten ve manen bırpalamıştı. Se- nelerce İstanbula gelmek için çalışmış... başvurmadığı yer kal- larında belediyede bir mevki hekimliği alabilmiş, O kadar üzüldüm ki Mübeccel? Bir aralık senden bahsettim: — Ha... one li dedi.» Macide bu si şu meka yazdım: «Macit Beyefendi; Beni arayan ve bulan kiymetli yazıla- rınıza ölçülemiyecek kadar çok sevindim. Ve anladım ki.. nasıl mazisini kaybeden insanlar, onun ufacık hatıralariyle olsun kuvvet buluyorlar ve bu tahassüsleriyle bağlanıyorsa.. ben de öyle olmuşum.. Birdalın dönüp gelmesine maddi imkânı etmişim... Mektubunuz bana mazimden acı sesler duyurmakla beraber; bana bir kere daha temiz geçen o çoğları, genç yaşımdaki tehassüslerimi tekrar yaşattığından, beni saadetlere garketli. Mektubunuz Ulviyi.. Erenköyünü, ve ıstıraplı geçen © günlerimi ve daha daha neleri o düşündürmedi Macit beyefendi? Onu okuduktan sonra gözlerimi; uzun seneler geçtiğim yollara çevirdim. Baktım. Düşündüm. Ve sarsıldım, Orada ne uzun günler var.. ne hicranlı.. ne azap ve ıstı- rapla geçen hatıralar var Çocukluk hatıralarımın; genç kız tehas- süslerimin beşiği olan Erenköy.. Çamlıca ve Anadolu. muhitler,. buradaki duygular ve şahsiyetler.. birer, birer - gözlerimde hâlâ kalan acı akisleriyle- şöyle geçtiler... Ve © zaman kalbimin acısından gözlerime hücüm eden yaşları yutkunarak sindirmeğe çalıştım. Fakat onlar o kadar derin, ve o kadar duyan bir menbadan ni ki.. bu coşan gözyaşlarımı susturamadı Masumiyetini, ağlamaktan ba ifade edecek bir silâh olmıyan kabahatsız çocuklar gibi, ağladım. e Yaramı deşmekten ne zevk aldınız?, Arkadaşınızın bana kai olan lâkaydi- sini naklederken, siz olsun düşünmediniz i: günahı; aşkını, sevgisini namus ve sali herşeyin.. herşeyin fevkinde gör- mekten başka birşey olmıyan bir ıstırap mahkümüne, mazisini hatırlatmak ne acı birşey olacaktır?.. Ben hayatın bütün cilvelerine; haksız- ıklarına, muhitin bütün bayağı ve kölü tesirlerine göğüs germiş. ve şerefi ile.. ığıma bağlanan günlerinde heyecanlı doğan aşkım ile başbaşa yaşamış bir zavallıyım!.. Bilmem bu duygularım ne ebedi bir canlılığa mazharmışlar ki ta bugüne Okadar, ayni kudret ve kuvvet le, en ufak bir zerresini bile kay- betmeden yaşadılar. Ve o kadar ki, geçen uzun seneler arasında karşıma çıkan.. bana istikbalim için uzatılan bütün ellere de bir sed.. bir hail oldular.. . aşkı bu manada kabul payım ki benim hislerim,. düşüncelerim ve plâtonik bir cephe alan büyük sevgim, bana başka türlü hareket ettirmiyordu. Macit Beyefendi; Beni, bu özgün mektubumla sizi de yorduğumdan affediniz! size sağlık ve afiyetler dilerim.. Yalnız ona.. OÜlviye birdaha benden bahsedersenir.. fazla birşey değil.. yaramın hâlâ kanadığını söylersiniz.. bu kâfidir..I» Mübeccelin defteri burada bitiyordu. .. Günlerden sonra birgün İstanbulda, bü- tün şiddetle hükmünü icragden bir kış başlamıştı. Günlerce esen karayel, civar- daki tepeleri kara gömmüştü. Bu yıl soğuk bol.. hastalık bol.. ölüm boldu. Kıt olan para ve refah idi. Caddelerde elleri yan ceplerinde, baş- ları önlerinde ümitsiz mazarlarla; üzerle- rine bir ur yığını savurup geçen otomobillere bakan zavallılar,. sıcak bir kahve peykesi bulmak için dolaşıyorlardı. üç kuruş olsa bugün de tehlükesiz geçinebilirlerdi. İliklerine kadar işleyecek sıcak bi 24 saatlik bir hayat temin edebiliyordu onlara... Böyle günlerde Aksaray tarafları çok acıklı olur. Hemen dört küfecinin, veya para ile kiralanmış dört kişinin omuzunda bir tabut... ve kolunda çocuğunun ölüsünü taşıyan bir bab abut arkasında iki ta parçası içersinden morarmış ayakları dışarıya çıkmış yavruları gelen bir lohusa kadının cenazesi, sık sık görülen şey- lerdendir. İşte böyle soğuk bir günde Aksaray Belediye mevki hekimliği önünde, hergün- künden fazla bir kalabalık birikmişti. oktor sırtındaki gümüşi paltosunun yı bl kırçıl saçlı ensesine kadar aldırarak — Bu Eliz hastaya ben ne yapayım.. hanginizin evine peşin gideyim.. diye haykırıyordu. Hepside düşünceli idi. Kimisi elindeki sopasile yerdeki taşları iteliyor. Diğeri evde e hastasını. kimisi e in ölüm döşeğinde birakıp çocuğunu .. kimisi ağlaya rk e e yili bırakıp geldiği ölüm hastasını dü- şünüyordu. .i. — Daha uzak mı gideceğimiz yar?.. — Bir on dakika var beyim. anım... ben İhtiyarım metil; bu kış yene nasıl süslü bilmem ki, önünden göğer- — elen. dedi. içeri p büyük bir kon ak şişes aldı, a kadar geldikten Gti ii paltos sunun cebine yerleştirdi : aydi.. şimdi düş önüme, d ürüyorlardı. Karkacık, bigi k kal gem yollardan ilerliyorlar Dakt Senin ismin ne — Şayeste kalfa! Kadır, uha; e kafesleri buz tutmuş bir kulübe e ar a saz benle Bir mop gi karşılaştı. Oda loştu. (Doktorun büşı önüyordu. Tekrar cebinden konyak şişesini çıkarıp içti : olmuş b ünlerdenberi ai içersinde yaniyor.. sayıklıyo; Doktor iğildi. ilem vii, çevir- di. Sonra Şayeste Eli sordu — Ne e ğe or? h dokt b sw bu ia bir iğ Genç iken birini sevmişti de... Gi li Şayeste kalfanın sözünü kesti, — Sus.. sus kâfi... dedi, Ve kahkaha ile gülmeğe başladı. Alkol kokulu ağzı bir ai açılmıştı. Hasta, ateşler içersinde bu g ülmeleri duyar gibi oldu.. ve inildedi. Sonunda doktorun yüzü ciddileşti ve: — Allhaşkına bu işleri geç kalfa, geçl.. dedi. çe benim de. böyle gelip geçmişti. Şimdi beş çocuk babas sail Leke isminde de güzel “bir karim onra ellerini yukarıya odanın çökük tavanına kaldırıp: Halızanın büyük bir kanunu vardır, kin unutmalı.. unutmalı.! dedi., Buna cevap olarak Mübeccelin iniltisi; —Herşeyi.. benliğini.. mefküresini de mir... gibi uzun uzun bu loş odanın “irki tacarala çalkalandı durdu. Doktor Ulvi cebinden bir kâğıt çikardı. by ye Ve ümitsiz bir tavurla kalfaya uzattı — Münanli tüberkülos.. bu, Z m dedi. Yolcu- dur Doktor, sokak kapısını çekip daracık bir çamurlu yola çıktığı zaman, elindeki Got konyak şişesini karlı, buzlu kaldırımlara doğru savuruverdi.. O, hâlâ kal kahkaha ile gülüyordu. Ve TANGO), bu acı kahkahalar. la. kaldırımlarda parçalanan boş Şişe loş kulübenin daracık çıplak dovarlaşn daki akisleri arasında, son a verip gözlerini dünyaya yumuyordu. Beşiktaş 12 Subat 936 —SSON— 29 Ka e e a ii rine siya i a