re 0 Za- i nefret le olur- layarak 1 söyli- en dili- yi sÖY- Şeyhin Ayetullah bu söz üzerine ellerini biri- birine vurdu. İçeriye, ince, uzun boylu, pembe beyaz yüzlü, çatma siyah kaşlı, elâ iri gözlü, uzun kirpikli, başında taze yeşil taclı, dar ve sımsıkı iliklenmiş kalçadan aşağısı geniş hususi bir libas giyinmiş bir delikanlı girdi. Molla Mustafa, bunun kızı mı, gelinimi olduğunda tereddüt ediyordu, Fakat acaba neden erkek olsa bukadar göz . Fakat şeyhin hitabı Mollanın tereddüdünü sildi : böyle giyindirilmişti; kamaştırıcı olamazdı. — Oğlum me bize sofra- mizla lâlimizi ge elendi araba lâl ismini koymuştu. Kazara bazan yabancı- lar rastlarsa, tevili tefsiri pek ber efendimizin mübarek ;terlerin- den hasıl olan Seyhan gülünden taktır edilmiş bir şurup diye ta- nıtırdı. Zikre ve esmaya başlarken bu mübarek şuruptan bir iki bar- dak içilirse hem sevabı çoktu; em de zikre ve tahlile küşayiş verdirirdi. Fakat Molla Mustafa, şarabı içkiyi Ounulmuş O solrayı hazırlayan çocuğu seyrediyordu. Asıl şarap asıl kevser o idi. İçin- den : melun Ayetullah vayl... Pirin hışmından korktuğu kadar da var yal Şeyh tekkeden ziyada böyle gulmandan ayrılacağından korkuyor. Molla dayanamadı: — Şeyh, sen günah ve gazep- ten ne korkuyorsun?.. öbür dünya- işte gulmanın, her halde hurisi de var bu adnanın|., Şeyh bir bardak lâl yuvarlamış, ağzında nelis bir kayısı eziyordu. Mestane bir süzülüşle; m, işte korkularımın esbabı; bunlardan ayrılmak ne bü- yük bir müsibettir taktir edersin. — Hakikaten şeyhim (şimdi size daha çok el Ne yap. sak ta, Pır ile barı — Molla; İN iyi dinle, Pir bana kızip gücenseydi, gazep edip yeri şimdiye kadar çoktan beni mahv ve . Ben de anlıyorum ki nebi de olsalar EE meşgul olmuyorlar. Demin sana anlatıyor- dum ya; babam, çok nüfuz sahibi bir şeyh idi. O, biraz da fazlaca okumuştu. Kudusiyi, Niyaziyi, Sadiyi, a Camii, Altıpar- mağı, hep okumuş! Müridler apn altını öperler, halk BS 2 etrafını tavaf eylerdi. Her gece vimizin üstüne nur indiğini görürlerdi. Fakat ben, babamın hayatını daha yakından — Molla Çıplak denecek kadar gürbüz bilirdim, yirmi beşıyaşına gelmiştim, Babam ihtiyarlıyordu. Beni yerine bırakacağı için tekkeyi, tarikatı, adetleri öğrenmekliğim için artık eskisi gibi benden herşeyi sak- lamiyordu. Filhakika bunları kendisi birer birer göstermiyor, lâkin ben görüp anla- yayım diye etrafı açık birakiyordu. Her yere serbesice a çıkiyordum. Evimize inen nurların ne olduğunu, nasıl yapıldığını iü öğrenmiştim. Hattâ birkaç. fitil de ben ilâçlamiştım. sineli, uzun boylu — Ne ilâcı? — Canım geceleri mavi bir ışık çıka- ran birşey var.. tıpkı gece böcekleri gibil. Hani geceleri ışık veren böcekler vardır ya, işte onların ışığı gibi ışık veren bir iliç. — Bosfor mu, foslormu ne diyorlar o mu? — Fosfor, fosfor. İşte böyle bazı mü- barek gecelerde,.ekseriya kadir gecelerinde fitil yapar yakardık. da ha lanır ve Si izim evin Üzerine ve m has urduğumuz odanın üslün inek Fitilerin bilhassa bu odaya indiri mesindeki sebebi henüz öğrenememiştim. açık pembe tenli, e saçlı, ban Merak ediyordum. Buraya babam yalnız girer, bazan günlerce çıkmazdı. Bir gün iyi bir fırsat buldum. Korka korka kapı- sini açtım, Ellerim titriyor, yüreğim kopup fırtayacakmış gibi atıyordu. Fakat merakım helecanımdan üstündü. Nihayet okuya e kapıyı ii w İN yin Serin bir a, güzel b yıha giri si Gönlüm ferahlandı? fakat dizlerimde derman kalmadı. Neredeyse düşecektim. Şu yandaki odada., aydi birer tane daha, oh aliyet olsun. Sermedi, gözü mün nuru, gönlümün sürürü, şu surahiyi tekrar doldur. — Şeyh sormak ayıp olma- sin amma, bu cennet mahlükunu nereden buldun, bu bizim diyarın meyvası değildir. — Ha evet, bunu Şamdan ge- tirttim. Şam dergâhının postnişini pek dostumdur. Ben ona bizim yosmalardan gönderdim, o bana cevabını yolladı. — Evet gelelim sadede... er bas kaçacaktım. Kapı inizi sil dı. Dilim tutulmuştu. Ne geri ne ileri gidemiyardum. Çıplak dene- cek kadar açık pembe tenli, gü: mrah saçlı, GinİBE sine'i, uzun Ri iri yz hulâşa dil- ferip, takals iie em de aölilimiyorm kadar güzel hatun görmedim. Fa kat şaşırdım. Erenlerden biri bana bu surette Sermiyan; beni imtı- han ei Fi . Heman yere kapanup m vardım. Fakat © beni tutup kaldırdı, içine aldı, ben maştim, ü a yavaş yavaş > fal edi. Ben ömrümde buz omuzlarımdan Yüzümü ellerinin i kapâ- — Korkma, KE aç göz- lerini, ben de senin gibi insanım, aç gözlerini de yüzüme bak, Korka yil gözlerimi açtım, Yüzüne baktı ayın on dördü yani bir Gedirem idi. Ne diyece- ğimi bilemiyordum. rdın değilmi; Bu mukaddes odada tarikatın korkunç sirları var sani ordun öyle değil mi? Herkes gibil... Tabii, zavallı genç hergün elli defa geç- ği lil taş A ne öldüğünü, cak bu gün ak etti ia bakir) ibi kaç tane kimi kaç tane oğlanın kemikleri çürüdü. Şuradaki sandu- kaların içine bir kere bakarsan anlarsın. İhtiyar babanın doymıyan nefsini yatış- tırmaya çalışan zavallılar, rutubetli taşların arasında mahbus olarak ne kadar yaşaya- bilirlerse, o kadar yaşadılar. Şimdi sıra bize geldi. — Arkası 32 inci sayfada — 17 dişimi.