Geçen sene de Dizdarların bostanı- na Hızırın uğradığ ve orada Şeyh Ayetullah efendi ile beraber birer kar- puz kesip yediklerini.. hatta birkaç karpuzun üzerinede Hızırın kendi elile bereket dunsı yazıp gittiği söylenme- miş miydi? Ve o sene Dizdarlar sata sata mahsulü bitirememişler; on araba bostan da Şeyh Ayetullah efendinin tek- kesine götürmüşler, birde bol sütlü inek hediye etmişlerdi. Zavallı halk, zavallı millet; malı ile, canı ile, imanı ve akidesi ile bu suret- le kurban olup, helâk olup gidiyordu. Evkaf müdürünün de, Şeyh Ayetul- lah efendinin ziyaretini kabul ederek onunla kokuşup konuklaşması, hemen halkın ağzına yayılmış; ve müdürün de ermişler oderecesinde omüb bi adam olduğu şayiası çıkmışlı. Halbuki Hacı Sadık efendi, ya ne emeller ve ne arzularla gelmişti. Bunu ancak kendisi ile Molla Mustafa biliyordu. Fakat karşılarına bir Şeyh Ayetullah çıkmış, Hacıyı adeta kıskıvrak bağla- yarak ona dervişlik ruhu aşılamıştı. Şimdi Hacı, kendisini mürakabeden kurtaramıyor, birtakım vesvese ye hayallerle dolup boşalıyor iş sahipleri- ninde işlerine obakamıyordu. Molla Mustafada el altından kalem memur- larına, hükümet odacılarına Hacının kerametlerinden bahsediyor, efkârı hazırlayordu. Şeyh Ayetullah, akşama kadarda sabredemedi. O gün birkaç defa Molla Mustafanın yanına gelip gitti. Nihayet sama erimi ak. — &, » bu akşam çorbayı fakiri- ni Ee hem biraz derdime de- va olsanız, deinişt ti. Molla, bir müddet başını kaşıdık- tan sonra: - Vallahi, efendi hazretlerini yal DIZ rikimak doğru değil ama, sizin de hatırınızı kıramıyorum. Hemde böy- le bir günde size teselli olmak isterim. O akşam tekkenin arkasındaki kü- çük meşrute odaların birisinde Molla Mustafa N gata karşı karşıya oturmuşlar 16 CEMAL ATAÇ 5 M:6 — Şeyh, telâşlı, endişeli, tereddüt- lü idi. Birşeyler söylemek ister gib oluyor, fakat çekiniyordu. Molla, bunu sezinmekle beraber farkına varmamı ibi görünüyor. Şeyhi daha çok ürkü- tecek bahisler açıyordu. Bir aralık: — Şeyh ali size birşey daha söyliyeyim mi — Biga hazret, sizi dinliyorum. — Efendi hazretlerinin söylediğine göre sizin günahlarınız pek çokmuş, bunları yas affettirmek kabil olur? — Molla, günahım var, lâkin bun- ca senedir Pirin hışmından korktu- gum halde hiç birşeye uğramamıştım. Fakat vk e lrerum ki son günleri- mi yaşıy a Pir aşkına doğru söyle, m Şeyh var mıdır? — B çoktur diyeyim, fakat sen ii Mo Via Senin ea a çok korktuğun günah hangisidir? Ayetullah efendi, düşündü, düşün- dü, günahlarını sıraya koydu, itiyat- larını Oyokladı. O Hiçbirisi diğerinden daha hafif olmayan günahlarının mu- hasebesini yapamadı. — Bilmem ki, hangi günahım daha büyüktür. Cenabıhak bütün günahları affeyliyen Tanrımdır. Onun takdir ve eee sığınırım, Kul haklı affe- dilmez bir günahtır — Sizde kul hakkı da var mıdır? E SN&ya sustun Şeyhim?.. — Molla bırak sen bunları, Pir bana, şu zıkkım şaraptan dolayı kiz- mıştır, çile şaraba çok düşkünlü- ğüm va annetmem, Şşarapsız, içkisiz âyin olmaz ki, esasen bütün bu tekke- ler, tarikatlar, hep bu gibi menhiyatı ibadet olsaydı, bunca camiler gelmiyordu? Neden tarikatlar icat olun- sun, tekkeler kurulsun. Bazı kurnaz tilkiler, kendi emellerine birer in bul- mak ihtiyacını duymuşlar. Hem halkı aldatmak ve hemde kendi zevk ve eğlencelerini tamamlamak için, bu kuvvet, cehenn bından daha şiddetli bir tehdit müejy- yidesi bulamamışlar; var kuvveti bura- ya vererek dünyayı günahla, ahireti Maple doldurmuşlar. olla, bir zamanlar bende böyle düşündüm, Şeyh olmadan evvel Rah- metli babam tekkeyi idare fediyordu. Ben tekkeye gelen hediye ve ar alır, yerlerine yerleştirirdim. İşte o za- manlar da bu tarika adeta nefrek e iz kızdığım bile olur- » Çün Şey ii fazla ğin anlayarak sözü deiiştirmek İs — Arzu e çorbayı söyli- eyim. Mollla Mustafa, Şeyhin çözülen dili- ni daha serbest bırakmak, herşeyi söy- letmek için çare araştırırken, Şeyhin şaraba ii düşündü: — Sizin yemekten evvel, veya ye- mekteki diğ mani olmak iste- mem. Rica ederim, siz keyfinizi boz- müâyıniz. Şeyh memnuniyetle halde iie de zn buyu- rup bir bardak lâlimizi nuş ederler? — Hiç kullanmadım amma, güzel hatırınız için zehir olsa alırım, Halbuki O MollaMustafa, O memleketten gelmiş, tereyağı gibi pastırmayı çakşırın cebine koyduğu gibi sarığı koltuğuna Molla şaraptan ziyade rakıya düşkündü. e iş