KÖY İZLERİ Il İki Dest... Göbülle dost olmuştuk. Öyle bir dost- eki ü lu İ en, onSüz gezmeğe, yürüyüşe çıkmıyordum; o da, kapıdan bir dakika bile ayrılmiyordu. Gobülü, gördüğümün ertesi günüydü Pazardan bir çuval arpa aldırttım, taşını, Yola koyulmuş, evimizin karşısındaki ba- yırdan iniyorduk. Gobül, yanım sıra, kuy- ruğunu “pervane gibi döndürerek, ağır ağır yürüyordu. Bayırın alt yanındaki değirmene gidi- yorduk. Gobülün karnını, ekmekle doyurmak kabil olmadığı için ona (yal) yapacaktım. Kasabaya giden köylüler, bayır yukarı çıkıyorlar, köylerine gidenler, önümüzden, aşağı doğru iniyorlar, Bayırın sonuna ulaşınca, dere kıyısın- da bir taş üzerine oturarak, papuçlarımı, çoraplarımı çıkardım. Eşeğin yularından çekerek dereye girdim. Serin suların ba- kapaklarımı aşıyor, adımlarım zorlaşmış, düşmemek için kendimi güç tutuyorum. Derenin çağıltısından başka hiçbir ses duymuyordum. Sular, sesli sesli akıyordu. lima gelen şeyle birden titredim. Bu dereye « katil » derlerdi. Her yıl, bir can alırmış|. akın ben de, değirmene derken, ölü- me gitmeyeyim. Sular büsbütün çoğalmış, derinleşmişti, Karşı kıyı öyle uzak geliyordu ki... Eşek yürümek istemiyor, ayak diriyor- du. Yularını fazla çekemiyordum. Çünki müvazenem bozulacak, yuvarlanacaktım. ular beni sürükleyecek kadar kuvvetli idi. Benimle beraber pabucunu, potinini çıka- rp suya giren köylüler geçip gitmişlerdi CAHİT UÇUK ö bile, Bana yardım edecek kimse yok. Arkamızdaki, karşımızdaki yollar boş. Eşek kafa tutuyor, yürümüyordu. Nasıl oldu bilmiyorum. Ben eşekle “uğraşırken Gobül kaybolmuştu. Coşkun derenin ortasında inatcı eşekle kalmıştım, ne ileri, ne geri bir adım atmıyor, kulaklarını dikmiş, alt dudağını sarkıtarak anırıyordu. apacağımı şaşırmıştım. Evden çı- karken annemin: — Kızım, yalnız gitme, yanına birini al, birkaç gün önce sel geldi. Sular her zamanki gibi sığ değildir. Deyişi kulaklarımda çınlıyor, su'arın cağlayışına karışıyordu. eşke annemi dinleseydim. Gobül var diye, yalmzca yola çıkmıştım. Halbuki, Gobül kaçmış, beni yalnız bırak- mışlı. Karşıda yeşilliklerle yarı örtütü değir- men, bana çok uzak görünüyor, örüya ulaşabilmek, büyük bir istek halinde yüre- gimi çarptırıyordu. e olursa olsun kendim karşıya geçe- cek, eşeği olduğu yerde bırakacaktım. aha ilk adımımı atmıştım. Ayağım su içinde basacak yer bulamadı, korkuyla geri çekildim. önerek arka tarafa baktım. Bayırın sırtında bizim küçük ev, büyük bir kurumla görünüyordu. Annemin, dürbünle bakarak beni bu halde görmesini istiyor, ümitleniyordum, fakat bu ümidim boştu. Yanımda eğin yularına yapışarak geldiğimiz yana doğru yürütmek istedim. e münasebet! Yerinden kıpır. damıyor bile, Bu hayvana ne olmuş- tur Sahiplerinden biri olsa, niçin böyle aksileşdiğini, herhalde bile- cekdi. Sular , çırpına çırpına akıyor, kulaklarım uğulduyor, gözlerim kara- riyordu, Bir elimde eşeğin yuları, öbür elimde pabuçlarım duruyor, bekliyordum, belki bir köylü geçer, bizi bu kötü halden kurtarırdı. Bayırın sırtındaki özleyişle | bakıyordum. duyarak başımı çevirdim. evime, büyük bir Gobülün sesini sobül yanında iki erkekle koşarak geliyordu. Adamlar, o yemenilerini çıkarırlarken, Gobül dereye girmiş, suları köpüklettire köpüklettire geliyordu. Sonra yüzmeğe başladı. Yanıma gelmişti. Kurşuni gözlerinde bir sevinç pıriltısı yanıyor, hurıldıyarak yüzüme bakıyordu. Köylüler de suya girmişlerdi. Birkaç dakika sonra yanıma ulaşmışlardı. Yüzle- rinin, üstlerinin un içinde oluşundan, değir- menden geldiklerini anlamıştım. — Geçmiş olsun — Sağol ecem(*). Değirmene un öğüt- meğe geliyordum, suyun ortasında eşeğin inadı tuttu, ne geri ne ileri yürümüyor. Delikanlılar kahkahayla gülüyorlardı : — Senin it, gelip te kapıda ulumasaydı nereden haberimiz olacaktı, — Demek ki, Gobül size haber verdi. — Ö haber verdi yal Delikanlıların biri eşeğin yularına ye pışmış, öbürü arka tarafa geçerek, elindeki sopayı eşeğe vuruyordu. Eşek daha çok bacım. (9) Ece, köylü dilinde erkek kardeş demektir. Sol yanda kar örtülü dağlar vardı... * Gittikçe suyun akışı kuvvetleniyordu. De- renin 4 çağıltısından başka hiçbir ses duyulmuyordu... *