Florya Plâjında — Başı 7 inci sayfada — başa yaşamak istiyorlar, plânlar hazırlıyorlardı. Bir aralık hem güneşin.. hem de aşkın tesirile kızan vücutlerini serinletmek için, yerlerinden kalkıp denize koştular; fakat hemen hiç durmadan gene geldiler aynı yerde İşte bü sırada arala- rında biç beklemediğim.. daha doğrusu beklememem lâzım gelen şekildeki ko- kumlara yattılar. nuşmalar başladı. Genc kız: «Sabahtan- beri kumların üstündeyiz, Ne olur bir sandalla gezelim; canım © kadar kürek çekmek istiyor ki... » diye mırıldanırken; zavallı parasız sevgilisi, bu bhevesten pey için neler yapmayor görlemize i burada şöyle doya gezmesi bir, birbuçuk Ti patlar. Halbuki delikanlı, bu hafta için “ önceden aldığını tahmin ettiğim bir iki liracık avansını, çoktan kuruşla sayı» ar bir hale getirmişe benziyor. Bu yüz” den, bin türlü lâfla sevgilisini bu işten vazgeçirmeğe çalıştı. Fakat kız, istedi. ğini yapfıramayınca Biraz önce hayalden geçirilen istikbal plânları, hapı yutmuştu rim; evlensek üç hırslandı. aten seni bili- gün sonra kimbilir neler çekeceğim. Mademki anlaşamıyo- ruz; bütün maceramızi burada kumlara gömelim, daba iyi olur.” Dedi ve ye: © rinden fırlayıp suya atıldı.. şuursuz bir 22 balle açıklara doğru yüzmeğe baş Düşündüm: bir tarafta paralı VE 9 yaşındaki delikanlının kucağında yüz- me öğreniyor. Öbür tarafta kır saçlı zengir, billür bir vücudu, paradan tut- kal ile Hulbuki iki genç kalp, biribirleri için kendine yapıştırmış. aynı hızla ve aynı tempo ile çarpmağa çalışırken; birkaç kuruş sandal parası yüzünden bu tempoyu kaybediyorlar. Bakın hayat insanlarla nasıl da alay ediyorl... Kumların üstünden kalktık dolaşı- yoruz. Bizim, plâjın ince kumları üstünde; giyimli olarak dolaşmamız, etrafa öyle gayri tabii geliyor ki... bize âdeta, yeni gördükleri acaip bir şeye bakar gibi bakıyorlar. Bu halin farkındayız, ikimiz de utanıyoruz. Ne tuhaftır; insan mu- hite uyamayınca kendinde bir acaiplik görüyor. Yani bizim de gözlerimiz et- rafın çıplaklığına o kadar alışmıştı ki, kendi halimizi acaip bulmağa başladık. Bu sırada yanımıza <plâju işletenlerle alâkası olacağını sandığımız > genç bir bayan yaklaşarak: Miri Niçin Rim girmeyorsunuz? diye . Ne cevap vereceğimi şaşırdım, o ilâve etti: — Demindenberi plâjın bir ucundan öbür ucuna gidip geliyorsunuz, kabis nelere bakıyorsunuz; fakat girmeğe cs saret edemiyorsunuz galiba?.. Halbuki bir girseniz bir daha çıkmak istemer- niz. Eğer yüzme bilmeyorsanız ben öğretirim. Hes buralar o kadar siğ ki. Genç bayana: ©yüzme bildiğimizi, bi- zim, denizi onlar kadar sevdiğimizi, fa» kat şimdi girmeğe vaktimiz olmadığını, gazeteci olduğumuzu anlattı — Daha iyi yal... gazetenize yalnız plüjin dışını değil, birazda içini yazarsi- nızl.. Denizde ki eğlenceler, oyunlar sahildekilerden kat kat zevklidir... Hay» di birer mayo alınız, bep beraber yüze- lim. Mademki yüzme kiliyor.. denizi seviyorsunuz, bu güzel günü kaçırma» yınl — İşimiz biterse geliriz Bayanl. dedik e ip plâjda da duramaya» rak soluğu Solaryum otelinde aldık. öyle yorulmuşuz ki; oturduğum koltuktan kalkamıyacağım gibi geldi. Solaryum bteli sahibi bay Küme ve Ali Finci ile, otelin direk- törü bayan Kirya, bu sene yeni aldıkları otelde, Elöryanin ilerleme hızıyla uy- vi olarak, yapi ya anla» ıyorlar. Bugün daha henüz mevcut ol- mayan gece bni da, Fitiyada ya” ratabilmek için çalışıyorlar. Bizi İstanbula götürecek tren Kü» çükçekmeceden kalkınca, otelin bu kibar sahiplerine teşekkür edip ayrıldık. İstasyon gene dolu, açıkgözler Çekme ceden vagonlara doluyormuş. Bu yor- gun balimizle gene sahanlıktaki yeri” mizdeyiz. Kısa kollu roplardan fışkıran tombul tombul kollar, açık göğüsler oldukça pembeleşmiş.. daha doğrusu kı- zarmış.. kızarmış değil de âdeta dibini | Fakat böyle kızarmış, yanmış olarak an an dönenler, bir harp kö” zanmış gibi, bununla iftihar diye EN