No.1915—230 HİKAYE: Bir hatıradan.. Gönü Mektepli kız gülerek arkadaşıma sordu: — Yalan değilmi1. Sözlerine inanayim mi 9. Mektepli kızın bu sorgusu, arkadaşımın biraz gü- cenekliğini üstüne çekmişti. Yarım saattenberi güle- rek, kahkaha atarak konuşan, yürürken bile gülme- lerine fasıla vermiyen örkadaşım birdenbire sustu ve gözlerini genç kızdan ayırarak düşünmeğe, tasalan- mağa başladı. İki sessiz saniye, bu neşesiz sükütun ve derin düşüncenin ömrünü teşkil etti, Güzel yüzlü ve güzel bakışlı mektepli kız da söylediğine pişman olmuş gibi durakladı ve sonra içli bir bakışla arka- daşımın yüzüne bakarak yalvardı: — Aytekin! beni affet. Sana lâyık olmadığın bir sorguda bulundum!. Bu sahne beni de büyülemişti. Yarım saatten fazla bir zamandanberi hem yol yürüyor, hem de ikimizin ortasında bir keklik gibi sekerek yürüyen bu sevimli baharın kâh sözlerile, kâh bakışlarile ilişik- lenerek konuşuyor, gülüyor, yanımızdan geçip giden- lere biraz da kahkahalarımızdan dağıtıyorduk. Adliye sarayının köşesini dönmüş ve Gazi ilkmek- teplerinin altına gelmiştik ki arkadaşım ciddiyetle karışık bir neşe ile: — Bana bakın çocuklar! dedi. Yakında «yerli mallar» haftası başlıyor. O zaman yerli mallardan birinize bir mantoluk, birinize de bir kostümlük he- diye edeceğim.. Mektepli kız bu sözlere gevinmiş ve sevincinden arkadaşımın hissine dokunmuştu. Gerçi aralarında uzun zamanların ve bir arada geçen çocukluk devir- lerinin günden güne, seneden seneye kuvvetlendirdiği bir dostluk ve samimiyet vardı. Fakat belliki bu dott- luk ve samimiyet, birbirine her hangi bir suretle inan- sızlık gösterecek kadar lâubali ve saygısızlaşmamıştı. Birisine teselli, Ötekisine neşe versin diye &öze karıştım. ye darılan bu iki genci tekrar barıştır- mak lâzım — Main! dedim. Gönül hanımın yarenliğine dayanamıyacakveondan acıduyacak kadar hastamısın$ — Hayır hasta değilim! Tersine çok duyguluyum. Gönül benğe olmıyan bir zaaf ile benden işkillendiği- ni belli etti. Sordum : — Sen öyle değilmisin?. Değileen mesele yoktur İkimiz de sana inanıyoruz.. Gönül söze karıştı: — Elbette, ona şüphe mi var. Gülüştük. Cadde kahkahalarımızla çınlar gibi otdu. Ankara'nın meşhur Samanpazarı'na gelmiştik. Gönül Hanım ogün benden ayrılırken derin bir â8- mimiyetle ve içli bir minnetle elimi sıkmış, bana ogünkü yardımımdan ötürü teşekkür etmişti. LL 5 © günden sonra aradan tam üç ay bir zaman geçti, Bu üç ay içinde, ne ben Gönül'ü ve Aytekin'i gördüm, ne de onlar beni. Bir cuma günü Halkevleri merkez binasının büyük SERVETİFÜNUN I Harap Oldu. tiyatro salonunda mühim bir toplantı yapılmıştı. O gün birçok ülkü sevenler gibi, ben de oraya gitmiş- tim. İçimden sonsuz bir sevinç taşıyordu. Henüz salona girmiyen sayısız bir kalabalık koridorları ve holü doldurmuş, büyük ve mermer holden yukarı katlara çıkan geniş merdivenlere kadar her taraf adeta dolup taşmıştı. Bir aralık Gönül'le Aytekin göründüler. Kol kola girmiş, bir şeyler konuşuyor ve geziyorlardı. Beni görünce yanıma geldiler.. Baktım; bugün en çok Gönül neşeli.. Galiba o da benim gibi sonsuz ve sıçak bir sevince bağlanmış. O gün, O toplantıda bu iki ahpapla iki saat kadar yan yana oturduk ve konuştuk. “ “e Bu konuşmadan sonra çok bir zaman geçmedi. Bir gün Ankara sinemalarından birinde Gönüle ra "ladım. Fakat hem Aytekin'siz, hem de nasıl göyliye- yim.. Çok değişmiş. Eski neşetinden, ve bir kaç hafta evvelki güzelliğinden çok şeyler yitirmiş. Ya- nında büyük dayısı, bir locada oturuyorlar. Gönül benı görünce başile hafifçe selâm vererek işaret etti: — Görüşelim, Oyunun ilk tasılasında onunla buluştuk. Helecanlı ve içli bir tatlılıkla — Ağabeyciğim | sizinle, deği, başbaşa görüşmeğe çok ihtiyacım var. Yarın buluşamaz mıyız 9. — Olur! dedim, Bana öğle yemeğine eve gelirsiniz. Ertesi günü izinli idim. Yemekten sonra Gönül'le karşılıklı birer koltuğa gömülerek dertleşmeğe baş- ladık, Baktım ki Gönül, küçücük mendilile gözlerini silerek ağlıyor. Şaşırdım: — Ne varf Ne oldu Gönül. diye sordum. Zavallı çocuk ağlayarak anlatmağa başladı: — Sorma, başıma gelenleri |. dedi. Vaziyet ve facia kendisini göstermişti. -— Heniya; dedi. Bana bir tavsiyede bulunmuş- tun. Ah! o menhus tesadüfler ve o yapmacık nağşlar ve kibarlıklar.. Hep onlar değilmi benim hayatımı zehirleyenler.. Meğer 8iz o tavsiyelerde ne kadar haklı imişsiniz!, Aytekin o sırada yanımda olsaydı, muhakkak he- men üstüne atılır boğazını sıkar ve zavallı Gönül'ün öcünü alırdım. Evet her şey bitmişti. Üç gün sonra, üç arkadağ gene Adliye sarayının köşesini dönmüş, Gazi ilk mekteplerinin altındaki caddede ilerliyordak. İçimizden birisi anlattı : — Çocuklar duydunuz muf, Aytekin güzel Gönül'ü perişan etmiş. Felesof ve şair geçinen öteki arkadaşım söze katıldı: — Monşer! dedi. Biliyormusunuz! Her gün kaç Gönül, kaç Aytekin'in tekin olmıyan hamleleri karşı- sında harap olup gidiyor. Varsın birisi de sizin gön lünüz olşun!, Anladım ki bu arkadaş ta seviyor. Onun da kan- dirılaçak ve harap edilecek bir «Gönüelü var.. Ankara Kadri Kemal |