No.1949—204 SERVETİFÜNUN 75 Saliha işi yaramazlığa urdu. Artık söz dinlemiyor. Meselâ birgün Mahmut Beyin kaputunu, kalpağını giyiyor, kılıcını, tabancasını takıyor, bir ata atlıyarak kaçıp gidiyor. Asker çadırlarının bulunduğu yerlerde kayboluyor. Tehlikeli hareket değil mi Herkeste bir ümit, koğuyorlar, arıyorlar, sahte milâzımi tutup getiriyorlar. O gülüyor, memnun... Biraz da sinirli... Fakat nasılsa Mahmut Bey kizmi- yor, bilâkis Ilk defa olarak Salihayı okşuyor. Belki de aralarında sessiz bir arkadaşlık, gizli bir münase- bet var, Kim bilir? Hem de acaba ne vakittenberi bu böyledir ? Herhalde seyahat uzadıkça fırsatlar fazlalaştı. Ni- bhayet Saliha ile de daha çok ve ciddi konuşmağa imkân hasıl oldu. Garip gey... Bu kız Melihadan da- ha askılh, hisli ve orijinal. Fakat Mahmut Beyin gön- lü kapılmış, meşgul. Nihayet artık birgün Haydar paşaya yaklaşıyor- lardı. Meliha mes'ut seyiniyordu. Saliha ise hırçınlı- ğında devam ediyor, hatta bazan Mahmut Beyi sikö- cak kadar ileri varıyor, alay ve tenkitletini âdeta açığa vuruyordu. Hatta tam zamanında ve yerinde bazı sözü bakışları ile ve hatta genç milâzimi lüzu- mundan fazla sarsmağa muvaflak olmuştu. İzmit ge- gilmiş, deniz görülmüş, ta uzaklardan fark edilmeğe başlıyordu. Artık Saliha yol arkadaşlarından bir iki saata kadar ayrılacaktı. Belki de her vakit için!.. Günden güne Meliha - Mahmut münasebetine dair hissi ve kanaati kuvvetleniyordu içinden : — Bunlar birbirlerini anlamadılar, kendilerini in- : kisar bekliyor, sevişmiyorlar, Mahmadu ikaz etmek lâzım.. Diyor ve fakat cesaretaiz, sasuyordu. Acaba yalnız adi bir kıskanç mıydı Hayır... Mahmut Beyi doğrudan doğruya hitap etmekten ise son dakikada Saliha ile yapacağı bir münakşa ve hatta küçük bir kavga neticesinde maksadını ânlat- mak daha muvafık olacaktı. Bu iyi bir fikirdi. Aki- bet bu suretle derdinden kuktulacaktı. Filvaki hiç yoktan, iki genç kız hrasıdda birmü- »akaşadır açıldı. Adalarnu tam önünden trenleri ge- giyordu. Zavallı Meliha farkına varmadan, hazırlıksız söze girişmiş oldu. Fakat Salihanın her sözü, her b kışı, her hali hesaplı, manalıydi, Büyük Hanımefendi ile milâzim Bey hayretle b. kıyorlar, bu sözlerden birşeyler anlamak istiyorlardı. Ne vardı? Ne oluyordu! — Bir karı koca kaç para ile geçinir? EBvlenmek- ten maksat nedir? i Yok bilmem aşk, fülört, his, riya vesaire vesaire... Şu küçük Saliha neler de bilmiyormuş. ne kadar kuvvetle kanaatlarını müdalfan da ediyor. Hele şu güzelim Meliha onun karşısında ne kadar da toy ve basit.. Âdeta gülünç oldu. — Hiç böyle bir kukla ile evlenilir mi? Onunla yalnız sevişilir fakat aile kurulamaz değil mi? İster istemez işte Mahmut Bey düşünmeğe mec- bur edildi. Yalnız dinliyor, birşey söylemiyordu. Fa- kat aklı başına gelir ve gözleri açılır gibi oldu. Saliha ne demek istiyordu? Maksadı, manavrası meydanda değil miydi? Bir de o küçük yaramazın göziyle Melihayı görmeli. Hakikaten şu söylenen söz- ler doğru. Meliha yalnız genç ve güzel. Onda histen ziyade evlilik menfaati var. Belki iyi bir metres ola- bilir. Fakat iyi bir zevce, bir anne olması şüpheli... aç gündüşöpüp okşadığı bu güzel kızı neye bir türlü anlayamadığını Mahmut Bey adeta kızmıştı. Tashihi müşkül bir yanlış yola giriyordu Haydarpaş'da vada zamanı geldi. Hekes yerlerin- den ayrılıyordu. Saliha Üsküdara gidecek, Kumandan paşanınkiler Kadıköyüne. Milâzim Bey de vapura bi nerek köprüye geçecekti. Tabii gene ve tekrar bulu- şacaklar, görüşecekler.. Meliha milâzimini ertesi günü için yemeğe davet etti. Âdeta heyecanla ayrıldılar. Vapurda, güvertede oturan Mahmut Bey Boğaz: içinden gelen sert bir rüzgâra bir müddet başını uzattı, durdu, dinlendi. Meliha onun seveceği, beğe- neceği bir zevce değildi. Olse olsa öpüp okşannacak bir fülört... Diye düşünmeğe başladı. Acaba haşarı kız bu kavgayı neye yaptı 1 Maksa- dı milâzimi soğutmak, aklını başına getirmek miydi? Bu ihtimal, bu şüphe kendisini birçok meşgul etti, âdeta yordu. Genç kadınlar ile bulunmağa, onların ruhlarını anlamağa alışık değildi. Fakat bu sefer tecrübesi ari- mıştı. herhalde Salihanın bir maksadı vardı. Meliha Kadıköydeki eviude biraz evvel Saliha ile yaptığı münakaşayı unuttu. Aklında, hayalinda hep yalnız milâzimi, düğünü, eğlencesi vardı. Fakat büyük Hanımefendi küçük Salihanın oyna dığı oyunu anladı. Mahmut Beyin &on dakikadaki halini gözününden çıkarmıyor, hiç unutmuyordu. Hatta torunu milâzimi methederken o hep: — Hele bir dur bakalım, harp bitsin, sulh gelsin. Bakalım ovakite kadar ne olur, ne olmaz. Hem de şu genç milâzim kim oluyor. Bir kere arayalım, ta- rıyalım... Diyor ve torununu sıkmadan, yavaş yavaş, bu işten vaz geçirmek istiyordu. Saliha otomobilde Üsküdara giderken fevkalâde sinirli ve acaip bir haldeydi. Kinden hiç te memnun değil, ne yaptığını, ne yapacağını bilmiyordu, Vakıa artık Meliha - Mahmut saadeti kalmamıştı. Fakat bundan kendisi ne kazandı? Hem de acaba böyle bir ihtimal var mıydı? Bir de Mahmut anladı mı? Acaba ne yapacak ? Akıllı mı? Hisli mif,, Kim bi- lir. Faydasız, müşkül, sıkıcı, üzücü, öldürücü sualler... Biraz sonra Üsküdarda evinde &ilesile buluşunca kiz- cağızın sinirleri düzeldi, keyfi geldi, âdeta Mahmut Beyli, merakını kıskançlığını unutur gibi oldu. Fakat... Tesadüf; onbeş sene gonra, Saliha ile Mahmut Bey gene bir tironde buluştular. Bu sefer İstanbul'dan Ankaraya gidiyorlardı. Hatta yemek vagonunda aynı masaya oturmuşlardı. Artık Mahmut Bey kırk yaşında bir miralaydı. Ciddi, vekur, kibar bir adam, Bekârdı. Melihadan sonr2 gözü korkmuş, bir daha evlenmek teşebbüsün- de bulunmamıştı. Fakat uzaktan Melihanın hayatını takip etmiş ve o basit kızın biraz sonra bir harp zen- gini ile evlendiğini, pekçok isratatta bulunduğunu, A mz zim