No.1915—230 Tenkit: SERVETİFÜNUN 347 Boynu Bükük Kızlar Reşat Feyzi'nin hikâyeleri «Matbaada akşam» şairi Reşat Feyzi «Uyanış» ta ekserisi çikan hikâyelerini bir kitap halinde neşretti. bükük kızlar» onbir güzel yazıyı kendinde toplamış bir ciittir. 933 yılı, bununla, şair olduğu kadarda hikâyeci olan Reşat Feyzi'yi adamakıllı ken- dine benimaeyebilecek. Evet, eşair olduğu kadar da hikâyecidir.» diyorum. Çünkü onun daha pek yakın- da bize verdiği taze, özlü mısraların tesiri hâlâ içi- mizden. kaybolmadı. İşte onun bu ikinci kitabı birin- ci tesiri ırgalıyan, teknik itibaile hikâye fakat ruh itibarile gene şiir olan bir nümunedir. Reşat Feyzi'nin «Uyanış» taki «Kalemin ucundan» sütununda bir kere okumuştum. Hikâye ve Roman vadisinde ötedenberi yazıcının mevzu için müşkülpe sent oluşuna takılıyordu. Onun söyledikleri aynen Mm değil. Fakat mana itibarile nakledebile- im, — «Bizde ötedenberi Romar-ve hikâye kelimeleri neden kendi ifade ettiği manadan gayri manada an- laşılır 1, Roman deyince neden aklımıza, hergünkü hayattan bambaşka hadiseler yekünu, duyulmıyan hisler, a giri halitası gelir 1.. Acaba hakikatta Roman e böylemidiri, Yani bu manada mı kullanılması lâzım? Yazıcı, etrafına toplanan müşteriyi, gösterdiği el çabukluğuyla Petar düşürecek işler yapan alelâde bir hokkabaz mıdır!. Bütün bunların cevabını gene kendisi ayni sütun- da vermiş, bu yanlış mi mim suçunu okuyandan ziyade okutanda bulmuştu Bu fikrin Reşat Feyzi' zy has olup olmadığı hak- kında bir iddiada bulunacak değilim. Şimdi zaten ben ortada bir nakil vaziyetindeyim. Bildiğim birşey varsa, Reşat Feyzi kendini bu akı- betten kurtarmıştır. Yani onun hikayeleri dilediği şekilde her günkü hayatın tam içinden, diğer tabirle göbeğinden alınmıştır. Reşat Feyzi'nin hikâyelerinde yerinden zorla çe- kilmiş hatta, bir çoklarında olduğu gibi koparılarak alınmış mevzular bulamıyoruz. Yazıları, başlı başına bizim, hemen hepimizin bildiği çerçiveler içinde. Fa- kat o, malüm rçiv veye mevzuu âldıktan sonra, ken- di ruhu, kendi gsan'ati ile pekâlâ işlemiş ve bize di- simi şekilde, zevkle okuyabileceğimiz hikâyeler verm Neşreden: Şafak kütüphanesi Fiatı: 50 kuruş. Kitabın ismini taşıyan ilk yazı ne kadar güzeldir. Onun içinde ki içli, fakir, çıplak «Belma» yı hangi- miz yaşadığımız muhitte görmeyiz 1! Fakat görmek, tanımak demekmidir? Onu tanımak için evvelâ ta- mtılmak lâzımdır. İşte Reşat Feyzi «Belma» yı oku- yucuya tanıtıyor... Hikâyede belki çerçive, hacme nazaran küçük. Fakat ne bizim bundan yazıcıya - Biraz kırp!, deme- ğe dilimiz varır; ne de onnn parmakları bunlardan bir satır çizer - 'Haklıdır. Çünkü,.. dar fakat özlü bir toprakta iç içe yetiştirilmiş bir çiçek kümesinden £iz, nasıl koparamaz, onları eksiltmezseniz; onu sulayan, büyüten sahibi, nasıl onlardan birine tek bir makas vurmak için düşünür ve yapamazsa, Reşat Feyzi'de ayni vaziyettedir; yapamaz, bu kümeden bir tekini ayıramaz.. Kitabın içinde en çok beğendiğim ikinci yazı, «bir şiirin hikâyesi» dir. Buna daha ziyade «tahlili» diyebilirim. Yaratılan tipe okadar yakından tanılıyor, okadar içinden görülüyorki. İşte asıl becerişin &irrı burada değilmidir. * Yazıcı kendi duyduğu kadar& yakını karşısındakine dnyurursa davayı kazanmazmıf Şu halde Reşat Feyzi'de kazanmıştır Diğer dokuz hikâyenin her biri ayrı, ayrı güzel. Bazıları «Reşat» ın, mevzu müşkülpesentliğine karşı yapmak istediği cephe gibi görülüyor, Hikâyelerde en ziyade akıcı ve sürükleyici taraf konuşmalar ve e mağ ki bugiinkü hikâye tekniğinin esasını teğ- il e Reşat Feyzi'nin kitabı belki bir çok yerinde re- simdir. İlk hikâyenin bir tarafında, bahçeye yalnız giren Belma, bakın ne kadar güzel bir dekor içinde yürüyor.. — Köşkün kapısından içeri girerken çiseliyen yağmur durmuştu, etrafta kime yotu. Pencerelerden taşan ışıklar dar ve çamurlu yolda biriken sulara, acemi bir ressamın akşam tablolarına benziyen re- simler çiziyordu. Son söz olarak şnnu söylüyorum: 933 yılı ime baada akşam) la kendine yeni ruhta bir şair, (Boynu bükük kızlar)la da, şair olduğu kadar hikâyeci bir uzuv kazandı. Reşat Feyzi genç kabiliyetinden dahp birçok şeyler beklediğimizi bilmiyorsa, ona söylüyoruz : — Doymadık, daha çok isteriz, Namık Kâşif ulâsa -— İşte eski ve yeni rejim, işte Sevr ve Lozan muahedelerinin sebep ve hikmeti, Sevr'e bizi sürükliyen hataları irtikâp etmediğimiz, tekrarlama. dığımızdan dolayıdır ki, biz Lozan'dan muzaffer glarak geldik. Osmanlılık, ümmetçilik bizi mahvet- mişti. Türklük ve lâikilik bizi kurtardı. Padişahlar, halifeler bizi öldürtüyordu, Gazi bizi yaşattı. Hilâfet ve saltanat bizi esir etmişti, Cümhu- riyet ve inkılâp bizi hür ve efendi yaptı. şte Sevr ve Lozan muahedelerinin metinlerini okuyup bir mukayese yapmadan evvel bilmemiz lâ- zımgelen tarihi ve hukuki malümgt bunlardır. Ve biz bonları küçük eserimizde bir (tez) halinde mü: dafan, ve ispat etmek İstedik. Dr. Pr. Suphi Nuri er a